sonsuzluk arayışının dışavurumu. belki merhum brooks farkında değildi niye duvara
bu cümleyi kazıdığının ama şu an benim bu entryi girerken yapıyor
olduğum şeyi yaptı. *. *
filmde beni en etkileyen noktalardan biriydi.satan was here ile bir alakası var mıdır merak ederim.frank darabont mu satanistlerden hacılamıştır yoksa satanistler mi frank darabont tan..*
red mektubu okumaktadır o sırada. kesik kesik çalmaktadır bu şarkı. brooks süpermarket günlerini, 40 yıldır dışarı çıkmadığı için kaçırdığı yenilikleri tarif etmeye çalışmaktadır. 'kaldıramıyorum' der. 'özledim' der. ancak elden birşey gelmez. eline çakıyı alır. duvara "brooks was here" ı kazır. filmin duygusal yoğunluk yaşattığı, american beauty e yaklaştığı yegane bölümdür burası. damardan verir. hey gidi brooks. hey gidi koca adam.
kanı damardan çeken, insanın kalbini sıkıştıran, üzen, ağlatan bir şarkı brooks was here. piyano eşliğinde gelişen ana bölümlerin arasındaki yaylıların geçişleri diken diken yapar insanın tüylerini. ne brooks kalır ne red. bir siz varsınızdır, bir de sizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan yalnızlığınız.
tarifsizdir aslında thomas newman ın bu muhteşem eseri. daha iyisi kesinlikle yapılamazdı. any other name ile beraber muhteşem ikili.. tıpkı havada şuursuzca salınan poşet ve so was red yazısı gibi.. arif ile hakan gibi.. bira ile sigara gibi. anne ile baba gibi. yaşamak ve ölmek gibi.
yaşlı brooks'un dışardaki hayata uyum sağlayamaması sonucu yaşamına son verdiği sahnede yazılan küçük bir not. (bkz: so was red)
--spoiler--
dışarda herşeyin ne kadar hızlı olduğunu anlatmam mümkün değil millet. küçükken bir otomobil görmüştüm ama onlar artık her yerdeler. dünya gerçekten çok aceleyle hareket ediyor. şartlı tahliye memurları beni bu eve soktu bi de markette iş verdiler. zor bi iş değil ama çoğu zaman ellerim acıyor. mağaza müdürünün benden hoşlandığını sanmıyorum. işten sonra bazen parka gidip kuşlara yem veriyorum belki jack gelip beni bulabilir diye düşünüyorum ama gelmiyor. nerde olursa olsun umarım iyidir ve yeni arkadaşlar ediniyordur. geceleri uyumakta güçlük çekiyorum sanki düşüyormuşum gibi kötü rüyalar görüyorum korkuyla uyanıyorum bazen nerde olduğumu hatırlamam bi süre alıyor. belkide bir silah alıp birini vurmalıyım o zaman beni eve gönderebilirler, müdürü vurabilirlerim bir tür kazanç olur. sanırım bu saçmalıklar için biraz fazla yaşlıyım burayı sevmiyorum sürekli korkmaktan yoruldum. kalmamaya karar verdim. sanırım benim gibi yaşlı bir hırsız için çok üzülmezler.
not: heywood'a gırtlağına bıçak dayadığım için üzgün olduğumu söyle. hiç gücüm kalmadı
the shawshank redemption, brooks karakterinin intihar ederken kendini ipte sallandırdığı duvara iliştirdiği nottur.
intihar notları hep bir buruk ve acıdır ama bu son derece delice birşey.
2008 yılında intihar eden bir türk avukat kadın vardı, onun intihar notunu duyduğumda da aynı şekilde kanım donmuştu:
(bkz: yavaş yavaş delirdim kimse fark etmedi)
müthiş bir isyandır aslında bu, sistemin geldiği noktayı eleştiren, senelerini cezaevinde geçirmiş bir insanın iç dünyasını bilmeden onu topluma kazandırdığını sanan ahmaklara inen bir tokattır...
--spoiler--
bazen işten sonra, parka gidip kuşları besliyorum. ve jake'in birden çıkıp bana 'merhaba' diyeceğini düşünmeye başlıyorum. fakat bu hiç olmuyor. umarım, her neredeyse, iyidir ve yeni arkadaşları vardır.
--spoiler--
olmak ya da olmamak meselesidir. ben giderim adım kalır dostlar beni hatırlasın demektir. milyarlarca yıllık döngüde milyar milyar kilometrekarelerce yüzölçümüne sahip kainata ulan ben de yaşadım be demektir.