başrolünde bill murray'nin oynadığı minimalizm ve mesaj verme kaygılı göze çarpan bir film. güzel denilebilir, ancak başyapıt denilemez. jim jarmusch'un filmlerinden biri.
Kazanova erkeklerin aşık olamama durumlarının ele alındığı bir filmdir. Eski aşklarını teker teker ziyarete giden bu yaşlı delikanlı aşk kavramlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalır. Zaman zaman durağan bir seyir izlese de değişik bir senaryoya sahip olması filmi ilgi çekici kılmaktadır.
sonuna kadar sıkılmadan izlenebilecek bir film olsa da, senaryosu ve kurgusu itibariyle sonunda, ne uzarsınız ne kısalırsınız.
akla gelip baskasına izlemesi tavsiye edilir mi, zannetmiyorum.
milletin öve öve bitiremediği jarmusch filmlerinden biri. tam da o rollerin adamı olan bill murray oynuyor başrolde. izleyiciye, ortada kalmışlık hissinden başka bir şey vermiyor.
müzikleriyle hatırlayacagım; müzikleriyle tamamlanmış bir jim jarmush filmi.
1) holly golightly & the greenhornes- there is an end
2) mulatu astatke- yegelle tezeta
3) the tennors- ride your donkey
4) marvin gaye- i want you
5) mulatu astatke- yekermo sew
6) the brian jonestown massacre- not if you were the last dandy on earth
7) holly golightly- tell me now so i know
8) mulatu astatke- gubelye
9) sleep- dopesmoker
10) oford camerata- requiem, op.48 iv(pie jesu) by gabriel faure
11) dengue fever- ethanopium
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1935278/+
Kahramanımız Don johnston “t” ile* senelerce don juan gibi yaşamış kadınların kalbini çalmış ama hiçbirine bağlanmamıştır. Bir gün, son sevgilisinin de onu terk ettiği sırada, eski kız arkadaşlarının birinden gelen ve 19 yaşında bir oğlunun olduğunu öğrendiği imzasız pembe bir mektup alır. Don, aynı zamanda amatör bir dedektif olan komşusu Winston’ın ısrarıyla çocuğun annesi olabilecek kadınları “yoklama” için bir yolculuğa çıkar. Mektup pembe kağıda daktilo ile yazılmıştı ve o da onlara pembe çiçekler alarak tepkilerini ölçecek, daktilo gibi, birtakım ipuçları arayacaktı.
Film aslında tekrarlayan birçok aktiviteden oluşuyor, bir gün ile bir sonraki gün arasında çok az fark var. Bir hayat, değersiz bir dünya, anlam ve amaçtan sıyrılmış hiçlikte akan bir yaşam ve değişime direnen bir adamı izliyoruz. Yolun sonunda varsayımsal oğlu ve annesi olan isimsiz mektubun yazarı hakkında hiçbir şey keşfetmez belki, belki de bu saçma bir arayıştan başka bir şey de değildi fakat hem varoluşsal hem de etik ikilemlerin ortaya koyulduğu bu filmi felsefi bir yorum niteliğinde okumak, bir deleuze yorumu, nietzsche'nin bengi dönüşünü ve hiçliğini görmek mümkün.
Filmde etiyopyalı mulatu astatke’nin müziğinin kullanılması da tekrarlama ve yansıtmaya ritim ile vurgu niteliğinde olsa gerek.
Son olarak final sahnesinde beliren bir araba ve arabanın camından sarkan bir adam görüyoruz. Kendisi bill murray’nin gerçek oğlu homer murray idi.