önyargılarını sel olup sözlük kırlarına akıtan kaktüslerin hakkında zırvaladığı gül goncası. alt; üst; çapraz her türlü metni okurum ben. yeter ki onursuz olmasın aşk.
kendisi ile ne şekilde tanıştığımı bilmeden atıp tutulması, büyük işkembeden sallanıp dışa vurulması ise nereden baksan bahtsızlık. brick top msn kullanır mı bilemiyorum ama ben kullanmıyorum. bu sözlükten tanışım olup da bu tanışıklığın üzerine benimle msn'de konuştuğunu iddia eden tek bir kişi çıksın, oracıkta ya da buracıkta hemen bıyıklarımı kesmeye hazırım. (bıyığım da yok aq benim len. ama zararı yok önce uzatır sonra da keserim. sözüm söz.)
öyledir de bakın ben bu itirafı yazmak için bile brick top nickli yazarın cevap hakkı bulunmasını sabırla bekledim. yazarlık etiğim ve genetik haysiyetim buna mani olmasaydı elbet ben de bazı dümbelekler gibi çaylakken hakkında mutlak atıp tutardım.
kötü yazdığını söyleyenlerle bi sorunu yoktur ama saçmalayanlarla bi sorunu vardır evet. kızla ne konuştuğundan bize ne diyenler neden o kızın nick altındaki entry'leri okurlar peki, işte doğadaki en büyük paradokslardan biri. zaten nick altı entry'ler doğası gereği üçüncü kişiye bi şey ifade etmez ki, yazan ve yazılan ve yazılan kişiyi tanıyan arkadaş çevresi için geçerlidir o entry'ler, kişiseldir. sen hem o entry'leri oku, hem de bize ne de.. nasıl ya????
çaylaklığı kendisinin kaşınması yüzünden olmuştur, o yüzden sözlüğe kimse darılmasın.
tam çaylak olmadan önce süregelen bi tartışma yüzünden o kadar bunalmıştım ki arka arkaya bi sürü başlık açıp kendimce tartışmanın karşı cephesinin yaptığı şeyi (aynı şeyleri papağan gibi yeni başlıklar açıp yazmak) kendimce protesto ettiydim. ama bu başlıkları açarken bile biliyordum ki bunun yüzünden ya atılacak ya çaylak yapılacaktım. bunu bilerek yaptım çünkü az biraz kafa dinlemek istiyordum ve çaylak olmayı memnuniyetle karşıladım.
nick altımda bi tartışma peydah olunca canlar "adamın arkasından konuşmayın" demişler ama burada olsaydım da cevap vereceğim şeyler yazmamışlar oysa. hayır biri çıkıp "bu brick kötü yazardır aslında" dediğinde "hayır mük-kem-mel bi yazarım ben" diye cevap verecek değilim sonuçta.
ha bi tek şu var, benim bildiğim çomağın ne uzunu ne kalını, en makbul olan... neyse işte öyle.
yaralı parmağa işemeyen kibir küplerinin aksine üyesi olduğu oluşuma fikrini döken iyi bir yazardır. aslan gibi çocuktur. hem tanırım hem de çok severim.
copy paste entry giren yazardır doğru, ama kendi yazdıklarını kopyalayıp paste etmektedir yahu.. müneccim boku mu yediniz, nerden çıkardınız başka yerden kopyaladığımı. e o zaman yaz google'a bi cümleyi, bak bakalım başka sitede bulabilecek misin entry'yi.. hayır bu kadar aşağılık, rezil bi suçlamaya cevap vermemeliydim doğru ama inanan çıkıyor sonrasında.
ekşideki kaliteli yazarlardan birtanesi ve burda da sözlüğün kalitesinin artmasında etkili olacağını düşünüyorum. en azından sözlüğün farklı bir tat olmasını sağlayacağını düşünüyorum. açıkçası ekşideki iyi yazarların burda da yazması sevindirici olay. ayrıca cin ruhiye, travis and tyler, peder zickler gibi yazarlar da aramıza burda yazmaya başlarsa sözlüğün daha keyifli bir hal alacağını tahmin ediyorum.
--spoiler--
bir cesedi nasıl yok etmek gerektiğini şu şekilde anlatır: bir cesedi tek parca halinde kaldirmaya calismak her zaman sorundur.acikcasi, yapilacak en iyi sey cesedi alti parcaya ayirip bir araya koymaktir. alti parcaya boldukten sonra bu parcalardan kurtulmaniz gerekir. bunlari buzdolabina koymak hicde iyi olmaz, annen gorebilir.sonra duydum ki en iyisi bunlari domuzlara yedirmekmis.domuzlari bir kac gun ac birakmalisin daha sonra parcalar halindeki ceset iyice kivamina gelir. domuzlarin sindirimi icin kurbanlarinizin baslarini kaziyip dislerini cekmeniz gerekir. bunu daha sonra da yapabilirsiniz tabi ama domuz pisliklerinin icinde ugrasmak istemezsiniz, oyle degil mi? kemikleri tereyag gibi oguturler.isi bir kerede bitirmek icin en az 16 domuz gerekir bu yuzden domuz ciftligi sahibi adamlardan uzak durun. 100 kiloluk bir vucudu sekiz dakikada tuketirler. bu da demektir ki, tek bir domuz her bir dakikada 1 kilo cig et tuketebilir. bu sebepten dolayi soyle derler "domuz gibi istahli."
bunu anlatırken domuzlarını beslemektedir. peki bir mafya babasının niye domuzlara ihtiyacı olsun ki?
--spoiler--
eğer dışardan bakan biri olsaydım ve bu brick efendinin yazdıklarını okusaydım, evet derdim, bu adam artık kendisini tekrar etmekten başka bi şey yapmıyor, paso aynı şeyleri dön dolaş yazıp duruyor, herhangi bi cephanesi kalmadığını da yazdıklarının patates baskısı gibi birbirinin kopyası olmasıyla belli ediyor. o yüzden biri "brick sermayesini tüketmiştir" derse doğru der.
de.. entry'nin gidişatından belli ki ben buna hayır diyeceğim. ama öyle olmamasının sebebini dışardan bakan birinin görme ihtimali olmadığı için hakkımda denen şeyin doğru olduğunu yazarak giriş yapma zorunluluğu hissettim.
hayır tüketmedim çünkü her gün aklıma gelen şeylerin yarısını bile yazmıyorum sözlüğe. bundan daha önce de bahsettim, çünkü okunmuyor. ve benim en büyük derdim okunmak. okunmayacağını bildiğim için daha ilk elden yazmaktan vazgeçtiğim o kadar şey var ki. hatta bazı yarım bıraktığım yazılar var burada ama devamlarını bile girmiyorum. çünkü o ilk yarılar bile okunmamış olarak duruyorlar.
paso din ya da milliyetçilik üstüne zaten yazılmış laflar üstüne cevap entry girmekten sıtkımın sıyrıldığını bile bilmem kaçıncı defa yazıyorum artık. ve evet bu cevaplar basmakalıp aynı oluyorlar çünkü zaten sözlükte paso aynı laflar ediliyor. bi yerden sonra artık otomatiğe bağlıyor insan.
bana bi zamanlar arkadaşlarım "işin gücün geyik" diye takılırlardı. hatta ekşi'den ayrıldığımda aldığım blog sayfasının adını da "işimiz gücümüz geyik" koymuştum. ama son iki ayda geyik ya da espri içerikli entry sayım bi elin parmaklarını geçmez.
ben artık ben değilim ki.. bu yazan adam benim kurumuş kalmış tekdüze bi versiyonuma döndü. artık ciddi ciddi ekşi'ye dönmek için moderasyona mail atmayı bile düşünmeye başladım çünkü ben de kendimi sevmiyorum artık. çünkü yazdıklarımı sonrasında ben de okuyorum defalarca. ve okuduğum şeyleri sevmiyorum.
ha şu var, kimbilir belki tekrar eskisi gibi yazsam, aklıma gelen her şeyi "nasılsa okunmayacak" diye düşünmeden sözlüğe girsem bile işe yaramaz şeyler çıkaracağım ne malum.. ama denemeden bilemiyor insan.
tamam len karar verdim artık başka çare kalmadı. gurur dediğin bi yere kadar. kötü yazdığıma dair bi laf beni üzmezdi ama "sermayesini tüketti" lafı koymuş işte yaz yaz bitiremiyorum. burası benim eski brick olmamı sağlayamayacak artık orası kesin.
orası alacak mı geri bilmiyorum ama deneyenin bi yüzü kara.. yarın ola hayrola.
edit: geri almadılar -ki zaten böyle olacağını tahmin ediyordum- ama bu edit'i yapmamın sebebi bugün ekşi hakkında girdiğim bi entry'nin "fazla kişisel" olma sebebiyle moderasyon tarafından silinmiş olması. biraz paranoyak adamım ben, tamam kimse yazdıklarımı o kadar takip etmiyor ama "bak işte alınmadı, hemen entry sildi" denecek düşüncesini bi türlü kafamdan atamadım o yüzden bu edit'i yapıyorum.
sonuç.. geyiğe sarmam lazım. beni ancak geyik kurtarır.
önyargının kişilik sorunu, beğeninin ise göreceli bi kavram olduğunu unutanların / unutmak işine gelenlerin, önyargının kişilik sorunu, beğeninin ise göreceli bi kavram olduğunu unutmayanları / unutmak işine gelmeyenleri kanka savunuculuğuyla yazı beğeninirliğini ayırt edememekle itham etmesine neden olan, kimilerine göre kaliteli ve iyi tespitler yapabilen, kimilerine göreyse sıkıcı ve sıradan bi yazardır kendileri.
biz üzerimize düşeni yapıp kalıcı olması dileğiyle bir kez daha hoşgeldin diyelim...