hırpalanan ruhunun dengesini korumaya çalışırken, dengeni tümden yitirip hissettiğin mide bulantısı ve baş dönmesiyle korkuya kapılmaktır.. öyle büyüktür ki benliğini kaplayan aklının kesmediği bu korku olmayacaklara saldırmaya başlarsın gönlünün derdiyle.. kendinin dahi bilmediği yeni kötü alışkanlıklarını keşfetmekle başlar bu duygu. binlerce sebebini bulursun benliğini kaybetiğin önem sırasında "en"lere koyduğun yükü ağır boşlukların. mazeretlerini sıralamkta güçlük çeker yorulursun..
yıllardır yükünü çektiğin gözünü ilk açtığın ailenin evinden ayrılmak mucize görünsede, terkedip gidince anlarsın bu kalabalıkta ne denli yalnız olduğunu. içini saran yalnızlığın boşluğu, sokakta tanımadığın onca insana " hey" dedikten sonra " gel lütfen, bir iki kelime konuş benle.. konuşki al üzerimden huzurumu bozan boşluğu!"
hele hele terkettiyse senelerdir alışkanlığım dediğin sevdiğin gözünden akacak kan revan içindeki yalın yaşlarına rağmen ... işte o an boşluklar kovalar artık mazeret bulamadığın boşluklarını. sağa sola saldırmak ne denli çözümdür kavrayamaz huzurunu yitirdiğinle kalırsın ..
bir anda yanlız kaldığınızı hissetmektir. etrafımıza bir bakarız kimseler yok. bakacak bir yüz belki sarılacak bir beden aranan ve en çok yanlış yapmaya meğilli oldunan anlardan biridir. birçok yalan , hiç olmadığı kadar gercek gelebilir bu boşluğa düşme anında. üzülmemek için kişi kendine biaz zaman vermelidir.
şu sıralar yaşadığım durum. hayatım hata yapan arkadaşlarımı normale döndürmeye çalışmak ve sürekli onları kontrol altında tutmaya çalışmakla geçti... hep bana koştular başları sıkıştığında, hep benden çözüm beklediler... insan çok fazla arkadaşı olduğunda, herşeyin mükemmel olacağını umuyor fakat durum öyle değil... arkadaşlarınızın sayısından çok kalitesi önemli. şöyle anlayış kapasitesi geniş insanlara karşı inanılmaz bir özlem var içimde... 10 senelik arkadaşını tanıyamıyor insan bazen. sen derdini anlatırken o başka alemlerde süzülüyor... seni ne kadar dinliyor gibi görünsede, gözleri sana bakıyor olsada sen onun aslında seni dinlemediğini; dinliyor olsada anlamadığını bilirsin. en kötüsüde bu işte; sen kendini, seni hiç anlayamayacak birisine anlatıyorsun. mecburiyetten...
arkadaş şu dünya'daki en önemli şey... düzgün arkadaşları olunca, boşluğada düşmüyor insan. kimseyi boşluktan kurtarmak içinde uğraşmıyor... çaresizde hissetmiyor... sen herkesin çaresi olurken, senin çaren yok. hep mutlu gözükmenin nedeni belirsiz...
sonbaharın gelmesi degil de, yazın bitmesi gibidir. Biraz 'kalabaliklar arasinda yalniz olmak' kokar... alisilmasi durumunda, zor cıkılır icinden... Kalbinin kiriklarinda kurdugun hayatinin dahi her an yikilabilecegi gercegidir...
depresyon halidir. kendimden biliyorum. büyük ihtimal yalnızsınızdır. dertlesecek insan bulamıyorsunuzdur. --spoiler--
sakın ha bu haldeyken sıla dinlemeyin. cidden, eğer kendinizi hafif sarsılmış hissediyorsanız sıla dinlediğinizde dünya ters dönüyor siz düz duruyorsunuz.
--spoiler--
ya sanki ben uyurken bütün şehir tası tarağı toplayıp başka yere kaçmış, ben tek kalmışım. etrafımdaki insanlar ise yalnızlıktan kafamdan uydurduğum halisünasyonlar gibi. bazen yaşayıp yaşamadığımı bile sorguluyorum.
Bir süredir içinde bulunduğum durum. Aslında arka planında yaşanan çok şey var. Fakat şu zamana kadar geçiştirdiğim her şey birikti ve ben artık bu durumu kabullenmeye başladım.
Şehir değiştirdim, üniversite için. Haftada bir iki defa uğruyorum. Geriye kalan tüm vaktimi telefon karşısında harcıyorum. Sabah akşam, haftaiçi/sonu. En sevmediğim yemekleri bile yemeye başladım, sadece doymak için. Zevk almıyorum hiçbir şeyden. Sabah uyandıktan 1-2 saat sonra halsizlikle karışık isteksiz hal içime çöküyor, bi çıkış yolu bulamıyorum. Bir amaç bulamıyorum kendime, bir şeyle meşgul olamıyorum. Sanki tüm enerjim yerin altına doğru süzülüyor. insanın aklına gelmeyecek derecede saçma, anlamsız şeyler düşünüyorum, planlıyorum. Kendimle konuşuyorum, çok fazla değil.
Dizi izlemekten çiğerim soldu, zaten çoğu zaman ekrana bile bakmadan konuşmaları dinliyorum. Hayatımda sahip olduğum kimseyle iletişime geçmiyorum. Geceleri uyumaya defalarca niyetlenip sonra tekrar telefona dönüyorum. Avizedeki mavi ışık sabaha dek açık, karanlıkta daha da rahatsız hissediyorum kendimi. insanları ciddiye alamıyorum, gülme isteği geliyo onları dinlerken. Akşamları sürekli tık tık tık sesleri duyuyorum, kaloriferden geliyor gibi ama su sesine benzemiyor, sanki yeni evli bir çift aşk icra ediyorlar kimi zaman alt katta kimi zaman üst çapraz. Erkek pek fazla performans gösteremiyor sanırım, her neyse. Sabahtan bir eminem şarkısı açıyorum, akşama kadar sıkılmadan dinliyorum. Hala rap god çalıyor.. Sondaki süpersonik hızlı kısmı sevdim özellikle.
Bir kurtuluş, çıkış yolu arıyorum. Ankaradaki kursları araştırdım biraz, ne yapabilirim bilmiyorum..
basamak var zannedip fazladan bir adım atmamızla gerçekleşen fiziksel olarak boşluğa düşmek ile ruhsal/mental anlamda tutunacak bir şey bulamamak birbirine oldukça yakın gibi geliyor bana.
ikisinde de ahanda sıçtım galiba kaygısı gelip göğsünüze çörekleniyor.
Sevgilinizden ayrılırsınız, dostunuzdan uzak kalırsınız, güzel bir kitabın sonuna yaklaşırken, çocukluğunuzdan beri izlediğiniz filimin serisinin sonuna gelindiğinde, kapınızın önündeki kedinin ölmesiyle yada yalnızlığı artık kaldıramıyorsanız... göğüsünüzün ortasında, vücudunuzu içine alacak, güzel anılarınızı vakkum gibi içine çekecek olan bir karadelik. işte o karadeliğe düşmeyin.
ben de yaşadım bunu evet hem de bugün. bir ay boyunca neredeyse çılgın gibi hazırlandığım semineri bugün sunup bitirdim. yaklaşık iki saat süren çetin bir mücadeleydi benim için. sonra çıktım. bilgisayarımı kapattım. ve bitti. yaşama amaçlarımdan birine ulaştım. listeden bir madde silindi.
ee dedim şimdi ne yapacağım?
durur muyum hemen kendime yeni problemler çıkardım. şimdi onlarla uğraşıyorum. hayat çok enteresan.