Özellikle denize karşı böyle oturmayı seviyorum.
Dünya derdini bir kenara bırakıp, hiçkimseyi düşünmeden, boş boş denizi izlemek terapi gibi geliyor. Hafifliyorum, ardından bir de tatlı tatlı uyku bastırıyor. Başıma bir iş gelmeyeceğini bilsem kıvrılır yatarım.
illa biri sarar size. bi müddet sonra eşine, dostuna söyler. "olm bu herif sabahtan beri yalnız orada oturuyor" der. 4-5 kişi sizi izlemeye başlar.
eninde sonunda ya ajansınız diye ya "elalemin garısını gızını mıbakıyon lan sen?" bahanesiyle, hiç olmadı insanları korkutuyorsunuz diye temiz bir dayak yersiniz.
"mahallelerimizin kolektif savunması ve güçsüze kalabalıkça had bildirme sanatı" adlı kitabımın 213 sahifesinde bu konuya eğinmiştim.
düşünmektir. kafa dinlemektir. önceki yaşananların muhasebesini yapmaktır. hafif esen rüzgar eşliğinde tefekkür etmektir. etrafta geçen insanları yorgun gözlerle incelemektir. arkadaşlarla birlikteyken gizli yalnızlık çekmektense kendi başıma bankta saatlerce kalmayı tercih ederim.
bank eve yeterince uzaksa bir ömre benzeyen birkaç saate dönüşebilir. hatta zamandan kurtarabilir insanı. önce biraz ağlanır sonra gülümsenir, bütün oyunlar ama kötü oyunlar zihnimizde baştan oynanabilir sanki sonuçlar değişirmiş gibi.
gelip geçen insanların, civardaki ağaçların belki bir sokak lambasının ya da kaldırım taşının hikayesi de yazılıyorsa 10/10 benlik harekettir.
tebrik ve teşvik ederim efendim.
En son birkaç gün önce duygusal bir yürüyüş sonrası, saatlerce olmasada oturdum. Hava tam istediğim gibiydi bir yandan yağmur çiseliyor bir yandan ılık bir esinti. Sessiz, sakin bir parkta oturdum uzun süre. Boş boş etrafı izledim. Arınmış bir şekilde döndüm eve.
Kışın akşamları sakin vakitlerde dona dona otururdum. O zamanlar yanıma gelen kedileri severken falan beni deli sanacaklar diye korkardım ama şimdi keşke daha fazla keyfini çıkarsaymışım diyorum.