sözün bittigi yerde yaşanan andır, hayatının gelmiş geçmiş en büyük dalgasını yemiş, küçük ve aciz bir kayıksındır, yalvaran gözlerle etrafı süzersin ki, bir şey olsa da bir tek söz edebilsem diye, gayri ihtiyari bir şekilde tuhaf hareketlerle o anı geçiştirmeye çalışırsın ama bir filmin; seyirci tarafından, durdurulup, tekrar tekrar izlenen en hüzünlü sahnesinde oldugunun farkına varman biraz zaman alır.
say ki; gözlerin, nice yagmurlar biriktirmiş bir set, bir damla daha düşse (ç)ağlayacaksın, ne o damla düşer, ne o deniz taşar, susarsın, sessizlik seni aşar...
gözleri gözlerine degince felaketin olur ama aglayamazsın, bir cenaze merasimi içinde oldugun hissi sarmışken seni, mezara konanın da 'sen' oldugunu, buz kesmiş bedenine kendi ellerinle dokundugunda anlarsın...
eksilerek, azalarak, hazin sesi kısılarak biten bir şarkının, son cümlesinde bulursun kendini, tek bir defa agır çekimde yutkunursun, dişlerin avını bogazlayan bir kaplan gibi diline kenetlenir sonra... sonrası yok...
belki bir otobüse el sallarsın...
...amman amman acı yüzler, kurşun gibi izler, son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...
haöööytrtttt tam sağlam bir balgam çıkarcakken birden karşında sevdiğin, platonik olduğpun kızı görüverirsin. ahanda oraya yapışır kalır. boğazın düğümlendiği an işte bu andır.
hiç beklemediğin bir söz duydun bugün.
asla başıma gelmez dediğin bir olay geldi başına.
tam konuşacakken susturdu seni birileri.
basiretin bağlandı sonra.
eve döndüğünde "neden söylemedim" diye kızdın kendine.
ya da söylediklerinden çok söyleyemediklerin sıktı canını.
ağlamak istemedin ya da belli etmek istemedin yutkundun sadece. o anda fark ettin ama boğazındaki düğümü.
boğazında bir kelepçe, konuşsan kelimelerin olacaktı anahtar.
konuşsan kelimelerin anahtarı olacaktı belki boğazındaki kelepçenin.
sen boğazında bir yumruk, yutkunmaya çalıştın sadece.
bilemedin konuşsaydın çözülecekti bu düğüm.
susmayı tercih ettiğin zamanlarda değil, kendini susmaya mecbur hissetiğin sonrasında sıklıkla pişman olduğun anlarda yerleşir o düğüm boğazına.
karşındakinin hakettiği halde ona hakarette bulunamamak. içinden söyler durursun ve sinirden ölürsün. ne diye! aman o üzülmesinde ben üzüleyim.
yaa harbi salaklık yani. şimdi yazınca daha belirgin oldu, itiraf gibi sanki.
sen o proje için sabahlara kadar uğraş, günlerce uyuma, arkadaşların orda burda gezerken uhu kokusu çek, gün gelsin tek besin kaynağın kahve olsun, sonra hocanın biri projene bakıp yüzünü eğip 'geçelim' desin... işte o an bu andır.
(bkz: ağlamak istiyorum)
final sonuçlarının açıklnaması ve dersten kalındığının tescilinin ardından ev ahalisinin, ''eee ne almışsın'' sorunu yöneltmesinin ardından yaşanan çaresizlik anıdır. o zaman söyleyemedim yüzünüze ama babayı aldım anne babayı...
24 saat önce telefonda konuştuğun,hayatında çok büyük bir yer kaplayan ve seni büyüten kişinin 24 saat sonra boktan bir şekilde ölüm haberini almak ertesi günün de ise morgda teşhisine girmek.
boğaz trafiğinin yoğun olduğu saatlerde meydana gelmesi muhtemel olaydır.
(bkz: ido)
nizam-ı edit: başlık altındaki romantik havanın içine s.çtığım için bağışlayın.
anlatmak mümkün değil anlaması hiç değil durumudur. en doğruyu en doğru şekilde anlatmak için en doğru zaman gelmez .kitlenip kalan nefes borunuz O2 giriş çıkışına izin vermeyince birikir yaşam boğazınızda düğüm olur.