Tamam tamam, onlar Vahdettin'le uğraşsınlar, ben de size boğa güreşi anlatayım. Aykırılık bu ya...
Dün, ünlü ispanyol boğa güreşçisi Manolete'nin, iç savaş sonrasının, kırklı yılların koyu yoksulluk, umutsuzluk ve baskı döneminin simgesi olduğunu söylemiştik... Dominguin ile Ordonez ellili yılların kendine gelmeye çalışan ispanyası'nın, El Cordobes de altmışlı yılların 'belini doğrultmuş' ispanyası'nın simgesiydi... El Cordobes yalnızca 'Cordobalı' demek, adamın asıl adı Manuel Benitez.
(Ordonez'i elbette 'Ordonyez' okumanız gerekiyor, 'n' harfinin üzerinde yer alması gereken ünlü ispanyol işaretini, hani şu dalgalı yatay çizgiyi, elimdeki hurufat uygun olmadığı için çizemiyorum... Buna 'tilde' deniyor, 'ny' sesi veriyor ve yalnız bu dile özgü... Fransızca ve italyanca'da aynı ses 'gn' bileşimiyle karşılanır hani...)
Boğa güreşçisi deyince, 1934 yılında, iç savaştan iki yıl önce gene kanlı kumlarda can veren ünlü Ignacio Sanchez Mejias'ı da unutmayalım tabii... Bu yakışıklı çocuğun, büyük şair Federico Garcia Lorca'nın sevgilisi olduğu da söylenir.
Şu ya da bu şekilde Lorca ona tutkundu ve en güzel şiirlerinden birini de onun ölümü üzerine yazmıştır: A las cinco de la tarde... Eran las cinco en punto de la tarde... ikindiyin saat beşte... ikindiyin saat tam beşte... Bir çocuk gömleğini getirdi... ikindiyin saat beşte... Ah göremem, dayanmaz buna yürek... ikindiyin saat beşte...
Kırklı yıllarda, Manolete'nin bir de ünlü rakibi vardı: Carlos Arruza.
Fakat Dominguin zengin çocuğu, Ordonez halk çocuğuydu. Dominguin sağcı, Ordonez solcuydu.
Ve seyirciler, yani 'aficionado' tabir edilen boğa güreşi hastaları da ikiye ayrılmışlardı... Sağcılar birini, başka türlü seslerini çıkaramayan solcular da ötekini tutuyorlardı.
Ezeli değilse bile azılı rekabette, Dominguin kazandı. Solcular, iç savaşta yenilmiş oldukları gibi, areneda da yenildiler.
Bu çekişme ve çatışma, futbolda da geçerliydi.
Real Madrid, başkentin, faşist rejimin, General Franco'nun ve en genel anlamda sağcıların takımıydı.
Barcelona da, ana dilini konuşması kesinlikle yasaklanmış Katalan eyaletinin, ve en genel anlamda solcuların.
Fakat Franco'nun, elini öpen kaleciye 'sen kalenden fazla açılıyorsun, böyle yaparsan gol yersin' şeklinde öğüt ve akıl verdiğini tarihçiler yazmıyorlar! Real Madrid hiçbir zaman ikinci lige düşmediği için de, Franco'nun emirle onu yeniden birinci lige çıkarmasına gerek kalmamıştı!...
iki şehir ve iki kesim birbirinden nefret ediyor, ancak maç günleri Barcelona taraftarı Madrid sokaklarında taşkınlık edebiliyor ve 'kahrolsun Franco' diye bağıramadığı için 'kahrolsun Real Madrid' diye bağırabiliyordu!... Siyaset ve muhalefet futbol kalıbına dökülmüş, ona sığınmıştı.
Bizde de Galatasaray en kaba tanımıyla 'okumuş yazmış üst sınıfların' takımı sayılır ya hani... Oysa size binlerce Galatasaraylı lumpen de gösterebilirim.
Bu hesaba göre Beşiktaş da 'halk çocuklarının' takımıdır. Fakat ne hikmetse -hikmetini de bilen bilir- devlet güvenlik görevlilerinin tercih ettikleri takım da budur.
Çeşitli Anadolu takımları da, istanbul'a gıcık kapan çeşitli taşra kaplanlarının...
Fakat Fenerbahçe... Haaa, bakın, o da herkesin takımıdır!