yeni yazarımsı... (#22995349) entrysi ile gani gani eksilerimi yemiş saygısız. O senin anan olabilirdi hayvan. Yeni nesil değil mi işte ne beklersin böyle yavşaklardan.
Evin ilk sahibi Jonh Paterson tüccardır. iskoçya-Leith den Smyrna ya yerleşmiş ve bu evde
yaşamıştır. Bu evi 1859 yılında yapmıştır.
Patersonların evi, yarısı yarış atlarının yetiştirildiği ahırlar için kullanılan yaklaşık elli dört dökümlük bir
arazi üstüne kurulmuştur. Paterson evin cephesini değiştirmeye merak salmıştır. Evin cephesi 7 kere
değişikliğe uğramıştır. Bu evin bahçesinde kameriyeler bulunur.
Evde otuz sekiz oda vardır. Bu odalarda ingiltere den getirilmiş birçok eşya vardır.
Merdivenlerin sağında bale odası bulunur. Yemek salonunda ise duvarlar altın kaplamalı ve duvar
kağıtları ile kaplıdır. Oturma odalarında ise demirden eşsiz bir şömine bulunur. Kısacası ev gerçekten
güzel bir evdir. Ancak 1963 ten beri kimse bu evde oturmuyor. Ama dört büyük piyano 1972 ye
kadar bu malikanede durmuştur.
Ancak bu ev 1973te kısmen yıkılma ve sahibi Süsler firmasının sahibi olan bir halı fabrikasına
dönüşme sürecine girdi.
Paterson Köşkü 1978 yılında izmir il idaresi Anıtlar Yüksek Kurumu tarafından kamulaştırılmıştır.
Sonraki yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmiştir. Bir bölümü bakanlık tarafından restore
edilmiştir. Yıllardan beri çeşitli projelerle gündeme gelmesine rağmen bugün terkedilmiş haldedir.
Ancak 2001 yılında bahçesinin bir bölümüne Büyükşehir ve Bornova Belediyeleri tarafından
düzenleme çalışmaları yapılmıştır. bornovalılar bilir perili köşk diyede anılmaktatır.
Anekdotik bazda, Türkiye'deki ilk futbol maçı 1890 yılında izmir'e gelen ingiliz denizcilerle izmirli gençler arasında Bornova'da, ülkemizdeki ilk atletizm yarışmaları da 1895'de yine Bornova'da gerçekleşmiştir.
Bornova, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ve özellikle 1865'de Halkapınar çıkışlı bir demiryolu hattının buraya uzatılmasıyla, izmir'in zengin Levanten ailelerinin tercih ettiği bir yerleşim mekanı olmuştur. izmir merkezinden daha ferah ve serin havası ve 1980'li yıllara kadar izmir ile arasında varlığını sürdüren mandalina bahçelerinin nezih ortamı, ingiliz konsolosluğu rezidansının ve çoğu ingiliz kökenli pek çok ailenin muhteşem konaklarının Bornova'da inşa edilmesi sonucunu doğurmuştur (italyan ve Fransız kökenli Levantenler daha ziyade Buca'yı tercih etmişlerdir.)
her gittiğimde küçük parkta kafelerin olduğu sokakta 16-17 yaşlarındaki kızların içmekten baygınlık geçirdiğine şahit olduğum yer. izmirli olsaydı, yaşamak isteyeceğim, üniversite öğrencilerinin bol olduğu güzel yer aynı zamanda.
izmir'in en güzel semtlerinden biridir, özlenir. üniversite dolayısı ile genç nüfus ve cafe-bar oranı fazladır. çevre planlaması ve altyapı düzenlidir. caddeleri geniştir, adım başı park-bahçe ve spor alanları mevcuttur. sanılanın aksine bu semt hayvansever insanlarla doludur. her köşe başında hayvanlar için konulmuş yiyecek ve su bulmak mümkündür. çoğu insan hayvan besler. parklara baktığınız zaman çok fazla insanın evcil hayvanlarıyla yürüyüşe çıktığını görebilirsiniz. birkaç çapulcu cani kedilere eziyet etti diye adı çıkmıştır bu semtimizin. ayrıca insanları aydındır, kro ve apaçi sayısı yok denecek kadar azdır. sokaklar günün her saati güvenlidir. özellikle bayanlar için yaşanılacak yerdir. tek kötü yanı ev kiralarının pahalı olmasıdır ama takdir edersiniz ki ucuz etin yahnisi yavan olur.
izmir'in en güzel semtlerinden birisidir.ege üniversitesi sayesinde çok fazla canlanmış ve sosyal hayat açısından nerdeyse alsancak'la yarışacak bir duruma gelmiştir.hatta doğru düzgün gezilcek bir yeri olmamasına rağmen bana göre bornova bir şehir gibidir.özellikle bir çok kafe ve barla çevrildi şu son 3 yıldır bu yüzden öğrencilerin en çok oturduğu ve takıldığı yerdir.bornova'nın yerlileri açısından pek iç açıcı bir durum olmasa da gece sıkılıp balkona çıktığınızda birçok insan görebilirsiniz sokaklarda ayrıca her daim yiyecek bulmanızda mümkün.şehir planlaması çok düzgün değil belki,sokakları bakımlı değil ama bir çok semte nazaran yeşilliğini kaybetmemiş,bahçeli evlerde birsürü mandalina,limon ve erik ağaçları görebilceğiniz,komşu kültürünün kaybedilmediği bir semttir.esnafına gelince bana sorarsanız en kral esnaf tayfası burada, herkes abi,amca diye hitap ediyor burda esnaflara, paranız olmadığı zaman küçükparkta aç kalma ihtimali diye bir şey yok.en kötü üniversiteli 2 var.hayvanseverlerle doludur bu küçücük semt hemen hemen her çöpün yanında muhakkak kedilere yemek veren teyzeler görebilirsiniz akşamları.kutlamaları da çok güzeldir hıdırellez zamanı roman mahalleleri görülemeye değer doğrusu.velhasıl kelam bornova candır,hayattır hele ki çocukluğunuz burada geçtiyse şayet izmir sizin için bir ülke semtleri ise şehirdir!
sabah kalkıp üniversite2de kahvaltı yapmak ardından cafeler sokagında bir kafede oturup tavlayla güne başlamak, akşama doğru göze kestirilen bir barda bir kaç birayla başlayıp, sonra beri bluesa gidip bir kaç bira kırmak, yavaş yavaş tekilaya kaydıktan sonra gecenin sonunda kendini bir kılapta bulmak sabahın nasıl olduğunu, sabah olduğunda da gece neler olduğunu hatırlamamak. bornovaya bornova'da okuyan arkadaşının yanına bir kaç günlüğüne giden biri için tam olarak budur bornova.