bir dis gibidir yasam
ne oldugu dusunulmez ilkin
ogutmekle yetinilir
bir de bakarsiniz curumus bir gun
sizlar onemsenir
kaygi ozen bakim
ve tamamen iyilesibilmeniz icin
koparilip alinmasi gerek elinizden yasaminizin.
kendinden daha genç bir kadınla evlenmekte sayısız yarar var
bir kadınla evlenmekte sayısız yarar var
evlenmekte sayısız yarar var
sayısız yarar var
can sıkıntısını saymazsan
kendinden daha yaşlı bir kadınla evlenmekte sayısız yarar var
bir kadınla evlenmekte sayısız yarar var
evlenmekte sayısız yarar var
sayısız yarar var
can sıkıntısını saymazsan
sayısız can sıkıntısı var
bir kadınla evlenmenin yararını saymazsan
Eğer bir kadını elde etmek, bir kadeh cini ya da bir paket Gauloise sigarasını elde etmek kadar kolay olsaydı ve onun, alkol ve sigara gibi, kirli ve mide bulandırıcı bir odaya tıkılmaya zorlanmaksızın açık havada tadına bakma özgürlüğümüz; alkolizm ve nikotin zehirlenmesi çarçabuk ortadan kalkar ya da en azından makul ölçülere inerdi...
çok yönlü bir zihindir. kelimeler ve kurgu her an elinde paramparça olabilir ve anlam birden yok olabilir gibi. Ayrıca Kafka'dan sonra, lars von trier'den önce amerika'yı amerika'ya gitmeden anlatandır.
--spoiler--
Efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
bir mektup yazıyorum size,
bilmem vaktiniz var mı
okumaya bu mektubu.
Az önce verdiler elime
askerlik kâğıtlarımı,
savaşa çağırıyorlar beni,
diyorlar yola çık en geç çarşamba akşamı.
Efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
dövüşmeye hiç istek yok içimde,
insancıkları öldürmeye gelmedim ben,
gelmedim ben bu yeryüzüne.
Sizi kandırmak değil niyetim,
ama söylemeden de edemem,
savaş ahmakların işi,
hem insanlar ondan hanidir bıktı.
Doğduğum günden bu yana
ölen çok babalar gördüm,
gidip dönmeyen kardeşler gördüm,
çocuklar gördüm iki gözü iki çeşme.
Ya analar ne çekti, ya analar,
bir yanda işi tıkırında bir avuç insan
bolluk içinde rahat yaşar,
bir yanda ölüm, çamur, kan.
insanlar tıkılmış dört duvar içine,
çalınmış neleri var neleri yok,
karıları, eski güzel günleri bütün.
Gün doğar doğmaz yarın
kapatacağım şırak diye kapımı
ölmüş yılların suratına,
alıp başımı yollara düşeceğim.
Aşacağım karaları, denizleri,
ne Avrupa'sı kalacak, ne Amerika'sı, ne Asya'sı,
dilene dilene hayatımı
şunu diyeceğim insanlara:
Üstünüzden atın yoksulluğu,
durmayın bakın yaşamaya,
hepimiz kardeşiz, kardeşiz, kardeş,
ey insanlar, ey insanlar, ey.
illâki kan dökmek mi gerek,
gidin dökün kendi kanınızı,
size söylüyorum bunu da,
efendi misiniz, kodaman mısınız ne.
Adam korsunuz arkama belki de,
unutmayın jandarmalara demeye:
üzerimde ne bıçak var, ne tabanca
korkmadan ateş etsinler bana,
korkmadan ateş etsinler bana.
--spoiler-- *
mezarlarınıza tüküreceğim ile insanın beynini, midesini, ruhunu bulandıran yazar.
çocuk pornografisi, cinsel şiddet, bitmeyen ve çarpıcı seks diyalogları arasında belki de asıl vurgulamak istediği ırkçılık eriyip gitmiş.
iyi yazar olmanın kıstası unutulmayacak roman yazmaksa, iyi yazar.
"sadece iki şey vardır; güzel kızlarla aşk, her şekilde aşk; bir de new orleans veya duke ellington'ın müziği. geri kalan her şey gitmeli, çünkü geri kalan her şey çirkindir..." diyen yüce insan.
"mezarlarınıza tüküreceğim" romanından uyarlanan kendi filmini izlerken cinéma marbeufte kalp krizi geçirip hayata veda eden, cini ve gauloise sigarasını çok seven müzisyen ve yazar. bugün doğmuştur.
sürekli sert bakan yüzünün arkasında soru sorma tercihinin yorgunluğu ağır basardı aslında. sürekli sorgulardı, düzeni, insanı, cinselliği, akla gelebilecek hemen herşeyi. lafını söylemekten dolayı çekinmezdi, bunu yazma geleneğine de taşımış, kitlelerin dikkatini çekmiştir.
başyapıtının sinemadaki uyarlamasını izlerken ayağa kalkıp ' hayır! böyle değildi! ' diye bağırdığı ve bir anda kalp krizi geçirdiği rivayet edilir. çağının ötesinde olmanın sorumluluklarını kavramış, bununla baş ederken hayatını kaybetmişti.
sinemaya uyarlanan romanlarının yanısıra, istanbul devlet tiyatrosunun düzene karşı koyan ruhu sayesinde sahneleme cesareti bulduğu "imparatorluk kuranlar" isimli oyunuyla tiyatroda da bu aralar rüzgarını estiren ve hissettiren yazar, şair, müzisyen ruhlu sanatçı... duke ellington müziği diye özetlediği cazı yarattıklarına yansıtmayı sever. sahnede cazın en değerli enstrümanı "saksafonu" çalan bir tiyatro oyuncusu hem kulağa hem göze kısaca tümüyle kafaya, beyne hitap eder işte bunu çok iyi bilir. (bkz: celal kadri kınoğlu)
oyunlarını okuduğum zaman savaş karşıtlığını ondan daha iyi anlatabilen olmadığını düşündüğüm yazar. Kasaplığın el kitabı isimli oyunuyla "savaşmak" kelimesinin ne kadar anlamsız olduğunu en ironik dille anlatmıştır. Generallerin beş çayı isimli oyununda savaşın saçmalığını ve gerektiğinde bazıları tarafından nasıl kendi çıkarlarına kullanıldığını, ve bundan en çok etkilenenin, yoksul ve masum halk olduğunu; o kendine özgü muhteşem diliyle anlatmıştır.
bazıları ahtapot gibi emer
ve pırıl pırıl kırmızı nesneyi
korkunç bir patlıcana dönüştürürler
kara ışıkta görünmez
öyle ki güpegündüz
dizüstü çökülür önüne
ama ağza alınacak gibi değildir.
sarışın bir kadınla aşk yapmak...elbette iyi...ama hiç siyahları denediniz mi?kim cesaret edecek buna?ya da:güzel bir kadınla yatmak...evet evet...ama çirkin bir kadınla yatmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz?