bonzai

    460.
  1. sene 2012 aylardan yaz. Arkadaşın evindeyiz. iki eleman geldi, bir tanesi çenesini kitleyip duruyor. methylenedioxymethamphetamine yani saf olmayan haliyle bilinen adıyla; ekstazi kullanan bireylerde görülen bir sinir sistemi bozukluğu.

    neyse çıkarttı cebinden 'bu ne?' diye sordum. bonzaikardeş yeni çıktı on numara ama dedi. ilk defa istanbul'da duymuştum bunu, bursa'da da adından söz ettirmişti. çünkü istanbul ve bursa'da doğal bir ürün olan Kenevir (ot) bulmak mümkün değil. polisimiz canla başla çalışıyor ama işte doğal bir ürünün bulunamaması bu kimyasal ortamının önünü açtı türkiye'de. özellikle istanbul'da...

    sigarayla savaş! alkolle savaş! gençleri korumanın yolunu 'yapmamalarını istediğin şeyleri' yasaklamak olarak düşünen bir zihniyetin ürünü aslında bu uyuşturucu pazarı. bir biraya 7 lira vereceğime 10 liralık bonzai alırım aga mantığı. alkol kötüdür belki, ama alkol karaciğeri öldürür, sigara akciğerini. en azından etkisi biliniyor. şarap dediğin şey milattan önce vardı mesela. Ama bu kimyasallar? etkileri gözlemlenemeyecek kadar kısa süredir hayatımızdalar. belki asıl etkileri 20 yıl sonra ortaya çıkacak şeyler içiyor insanlar.

    neden? bir amaç vermediğin, kendini bir takıma ait hissedemeyen spor, müzik yahut diğer sosyal aktivitelerin arka plana itildiği bir eğitim sisteminin çatlaklarıdır bu pazar aynı zamanda. 15 yaşında bir basket takımında oynayan bir çocuk, sağlığın ve bedeninin öneminin farkındadır. ona göre yaşar. kendini sever. arkadaşları vardır, bir ekiptir. yahut bir orkestrada çalma hayali olan bir çocuk. elinde kemanıyla çalarken o müziği ruhunda hisseder. başardığını hisseder. bir ekip işidir. yaptığı şey bittikten sonra aldığı alkış ona umut verir. özgüven pompalar. bunlardan yoksun büyüyen bir gençlik ortak noktayı sadece 'kova yaptığı bir masada bulur. içinde kalanları kimyasallar etkisiyle dışa vurur. Özgüvensiz her insan hap(ekstazi) içtiği gün yeniden doğmuş gibi hisseder. doğal yollarla insanların birbirine duymadığı saygı, paylaşmadığı sevgiden mütevellit mahvolan özgüveni, kaybolan yaşama amacı ve yalnız olmaktan korkma sorunlarını yapay yollardan çözer çünkü bu uyarıcılar.

    o seni zorla kitaba gömdürdükleri kapkalın sayfalar dolusu sorular... seni kitaptan soğuttukları, arkadaşlarınla hatta yeri geldiğinde dostlarınla yarışman, onları elemen gerektiğini düşündüren bu eğitim sisteminin yerine derslerde 'birbirinizi sevin arkadaşlar.' 'birbirinize sarılın arkadaşlar.' 'birbirinize güvenin arkadaşlar.' 'birbirinizi koruyun arkadaşlar.' 'dünya hepimizin arkadaşlar' denmiş olsaydı belki bambaşka bir nesil yetişecekti... benim hala umudum var.

    ne diyorduk? bonzai. anlatacağım olaya kadar içmedim ama yayılmıştı epey. koku yapmaz, tek fırt yetiyor aga demişlerdi. kimyasal yani: laboratuvar ortamında üretilen ürünlere hiçbir zaman saygım olmadı. devlet, güvence dahilinde 'reçete' karşılığı veriliyor olsa bile 'doğal' olmadığı için kanmıyorum yalanlarına. aynı devlet bu ilaç aslında kötüymüş yeaa diyip 5 sene sonra ilacı yasaklılar listesine de alabiliyor çünkü. her neyse

    kova hazırladı. birer kapak alalım dedi. yanımda kız arkadaşım var. emin olamadım. ilk defa duyduğum bir şeydi. içeriği ne? diye sordum. cevap yok. baktım biraz, sentetik olduğu zaten belliydi renginden. ot gibiydi ama değildi. kokusu yoktu. yahu zaten ne içtiğini bilmeyen adamlarla birşeyler içmek sıkıntıdır aga aynı ne konuştuğunu bilmeyen adama benzer. gereksiz.

    hazırladı kapak. dönüyor sağdan. ev sahibi arkadaşımda ilk defa içiyordu. kapağı aldı ve öylece pencereden dışarıya daldı. anladım aga bir sik olduğunu ama ayıkamadım. ardından kız arkadaşım aldı bir kapak. bana döndü. önce gülümsedi sonradan 'sevsene beni' dedi. şaşırmıştım çünkü kalabalıkta üstelik yeni tanıştığımız insanların içinde böyle bir şey söylemesi alışık olduğum bir hareket değildi. sıra bana geldi. aldım bir kapak. kafamı kaldırdım. sanki kafam kalkmadı. evet ağır birşeyler bekliyordum ama bu kadar ağırını değil tabi. bir süre sonra kız arkadaşımın halen bana birşeyler söylediğini fark ettim. tepki veremedim aga. sadece mimiklerimle 'şaşırıyordum.' ben şaşırdıkça onun kafası düşmeye başladı. hissettim. onun kafasının düşmeye başladığını anlayınca benim kafamda düşmeye başladı. ardından 'biz ne içtik amk?' dedim getiren çocuğa. 'kardeşim sert oldu size biraz sanırım ama dert değil, geçiyor hemen' dedi sırıtarak.

    dostum bu hayatta güvenmeyeceğin bir adam varsa o da 'ne içtiğini bilmeden sana birlikte içmen için ikram eden ve herşey yolunda diyen adamdır.'

    en son kız arkadaşımın bilinçsizce hareketler yaptığını fark ettim. hareketlerinin farkında değildi. yani gülüyor gibi oluyordu sonra ağlıyor gibi. o an aklımdan tek geçen şey; 'bir bok yedin, evet. sakin ol. topla kendini. sana ihtiyacı var.' oldu. ama kafamı toparlamak mümkün değildi. arkamdan biri geçti sandım. dönecek gibi olduğumda, birisi kulağıma birşey fısıldadı sandım. sanrıların arttığını fark edince kendime telkinde bulundum. 'dostum bu berbat bir uyuşturucu ve bugünde bitecek. Saate bak' dedim. telefonumu çıkarttım cebimden saate baktım. bu gibi zamanlarda, zaman kavramı kaybolduğu için güneşi referans alarak kurduğumuz bu 24 saat 1 gün eder, 1 yıl 365 gün 6 saattir dediğimiz takvime ihtiyacınız oluyor. zamana yetişemediğini yada durduğunu düşünmek yada olması gerekenden yavaş aktığı hissi insanı delirtiyor. delirmemek için saate baktım.

    sanrılar artmaya devam etti. ilginçtir, insan anlam veremediği şeylerden çok korkuyor. en çok korktuğumuz şey 'ölüm' olsa gerek, çok korktuğunda öldüğünü sanıyor yada öleceğini. düşündüğün şeyin gerçek olup olmaması çoğu zaman önemli değildir. düşünmek bir eylemdir, gerçekliğini beyin sorgular. beyin aldığı kimyasalların etkisiyle, bilinçli halindeki gibi sorgu yeteneğini kaybettiği için öldüğünü düşündüğünde öleceğine inanıyor insan ve öyle olduğuna ikna ediyor kendini. bu an 1 dakika kadar sürdü. çıktım o kafadan. zor bela. saate baktım. etrafıma baktım. evet, ortam leşti. herkes mahvolmuştu. herkes bir köşede kendince geberiyordu. kendime kızdım önce ama öncelik kız arkadaşın dedim. kafamı kaldırdım. daha da kötüleşmişti. benim çıktığım bu ölüm kafasından çıkamayalı 5 dakika kadar olmuştu.

    insan öldüğünü düşündüğünde ve gerçekliğini sorgulamayacak halde olduğunda zamanın bir önemi kalmıyor. zaman yaşayanlar için mühim olan bir mesele.

    kafamı kaldırdım 'iyi misin hayatım?' diye sordum. cevap veremedi. yutkundum. 'ne yapmalıyım?' diye düşündüm. ayağa kalktım. sanki halen oturuyor gibi hissediyordum. kendime dokundum. ellerim hissizleşmişti. kafam jöle gibiydi. gözümü kapatıp en son hatırladığım gerçeği düşündüm. kola içtiğim bardağa sigara basmıştım. o bardağı buldum ve sevindim. evet bu bir kimyasaldı ve etkileri berbattı. toparladım kendimi. kız arkadaşımı ayağa kaldırdım. kalkamadı. bilinci tamamen gitmiş gibiydi. ölüm tribinden çıkamıyordu. hissettim ama konuşamadım...

    yatağa götürdüm. sırtüstü uzanıp ayaklarının altına yastık koydum. kan dolaşımına iyi geleceğini düşündüğüm için. düşünmek yetiyor gibi olduğundan acaba bunları yaptım mı? diye düşündüm. içeri gittim. evet sevgilim orada yoktu. o zaman bu gerçek dedim.

    ev sahibi arkadaşım boş bir vileda kovasını önüne almış kusmaya çalışıyordu. o zaten umutsuz vakaydı. karamsar bir adamdı. belki bu halde olması hoşuna bile gidiyor olabilir dedim. göz teması dahi kurmadım. 'beni kurtar' demeyeceğini bildiğim biriydi. ama dayanamadım. 'nasılsın?' dedim. 'iyiyim ben iyiyim sorun yok.' dedi. tam da düşündüğüm gibi. kibirli insanlar zayıf anlarında bile kendini güçlü gösterme telaşındadır. kendini mükemmel sanan ilk peri kızı Narkissossuda kendini görüp aşık olduğunda ne hissediyorsa aynı hissi yaşıyor insanlar. periler yok, tanrı yok. tabi ki o da bir insandı. şimdilerde bir hastalık adı olduğunu bilse üzülürdü ama o peri kızı...

    mutfağa gittim. su içmem lazımdı. neden su içmeliydim? bilmiyorum. içgüdüsel bir şekilde su içtim. tansiyonumun düştüğü hissi ve birazda olsa mutlu edeceğini düşündüğümden buzdolabından bulduğum bir parça çikolatayı özenle kabını soyup üşenmeden parça parça koparıp yedim. tıkanmışlık hissi geldi. boğazımdan geçen çikolata, boğazımda sıkışıp kalacak ve ben öleceğim diye düşündüm. 'bu kadar korkak olmamalısın.' diyerek telkin ettim kendimi. kız arkadaşım halen aklımdaydı.

    içeri gittim. hayatımın aşkı gözümün önünde acı çekerek ağlamaya çalışıyordu. 'ölmedin aşkım' dedim. 'ölmedin.' duyar gibi oldu ama tepki vermedi. ne yapacağımı iyice şaşırmıştım. tokat attım kendine gelmesi için, bir bardak su getirmiştim belki o da içer diye yüzüne döktüm. ama kendine gelmiyordu. o an korkularımı yendim işte. korktuğum tek şey 'sevdiğim kadının gözümün önünde ölmesi' oldu. ağlayacak gibi oldum. öldüğünü düşünmeye başladım. ölmenin her insanın başına gelen bir sıradanlık olduğunu unutmuştum. aslında hepimiz aşinayız. hep ölüm kafası. lanet gibi.

    'yaşıyoruz' yaşıyoruz yaşıyoruz demeye başladım. tepki vermişti sonunda. o an umutlandım işte. artık kafamdan geçen şey; 'ambulansı aramaktı.' o an tepki vermeseydi tek yapabileceğim şey 'ambulansı aramak olacaktı.' tam bunları düşünürken kapı çaldı. içeriden gelmişlerdi. 'iyi misiniz?' dedi bonzai getiren iki arkadaş. sevgilimi o halde görünce onlarda panik oldular. baygındı, titriyordu, ağlıyordu, konuşamıyordu. 'ambulansı arayacağım' dedim. renkleri attı ikisininde. kendinden başka kimseyi düşünmeyen insanlar için büyük sorun teşkil edecek bir sorundu bu. o an umrumda değildi. 'abi dur yapma' demeye başladılar. 'dostum senden rica ediyorum kapıyı kapat, çık. kalbini kırmak istemiyorum. bu getirdiğin şey her neyse kendin iç. bana karışma...' derken 'tamam sen iyisin ama kardeş, sen halledersin kardeş.' diyerek kapattılar kapıyı. eminim orada bekliyorlardı acaba ambulansı arar mıyım diye.

    10 dakika daha geçmişti ve tepkisizce yatıyordu, yaşıyordu eminim ama söyleyemiyordu her ne diyecekse. kafamı kaldırdım yine, yukarı bakmak istiyordum amaçsızca. ışık beni kendime çekiyordu. o an uyuduğu için ışığa kitlendiğini fark ettim. ışığı kapatmalıyım dedim. ışığı kapatamadım. bunu beceremedim. ışığı kapatmak için gereken tüm herşeye sahipken nasıl kapatılacağını unuttum. yine bilincim kayboluyor gibiydi. kendine gel, kendine gel diye telkinde bulundum. kendimle konuştum bir kaç dakika sürdü bu. tam çizgideydim. o an yapmam gereken buydu. doğru olanı buydu. perdelerden mavi-kırmızı ışık gördüm. ambulans mı geldi? acaba dedim. acaba aradım mı?

    bir anda herşey durdu yine. kız arkadaşımı kendine getirmeye çalışırken aslında ben mi o haldeyim? diye düşündüm. öldüm de gelen ambulans mı diye düşündüm? bir anda odanın lambasının yerini ben almıştım kendimi gördüm. delirmemek için kendimi tutuyordum. kendimi izledim. yüzümü göremedim ama bu bendim. çok korktum dostum. gerçekten hayatımda o kadar korkmamıştım. ölüm korkusu yerini bambaşka bir şeye bıraktı. sevgilimle kendime aynı anda bakıyordum. odayı aydınlatan tek ışık ambulans ışığıydı. deliriyorsun dedim kendime. bitti. buydu hepsi. boşluk. müthiş bir boşluk hissi. hiç bir zaman olmak istemediğim yerdeydim. orası neresiydi bir fikrim de yoktu. telefonum çaldı. ekranda 'annecik' yazınca kendime geldim. annem ya dedim. benim bir annem var ve yaşıyor. telefonu açmak istedim saatlerce konuşabilirdim. bir an yapmamalısın dedim. kafamı toparlamıştım. bir anda tekrar odadaki ben kimsem o oldum. her defasında bu sefer geçti dediğimde tekrar başa saran bir kördüğümdü benim için.

    ne yapacaktım ben? dedim. ne yapıyordum? sevgilim. evet.

    göz teması kurmak istedim. gözlerinin içine bakarak 'ben buradayım. herşey yolunda. iyisin.' dedim. 'yusuf sen misin?' dedi. eski sevgilisinin adıydı. bir an afalladım. ne diyeceğimi bilemedim. daraldım. aynı boku bende ilk defa içtiğim için zaten ağır gelen herşey bir anda daha ağır geldi. o an sıyrıldım tüm egomdan. mühim olan sevgilimdi. ali, veli, mehmet bunları düşünürsem başa dönecektik. 'hayır benim ben' dedim. 'oh tamam aşkım, aşkım ne oldu bize aşkım?' dedi. çok mutlu oldum dostum o an işte. gülmeye başladım. 'buradayız aşkım. birlikteyiz. sen biraz kötü oldun. tansiyonun düştü. ama kendine geliyorsun şimdi' dedim. 'öyle mi oldu? neden oldu? ölecek miyim aşkım?' dedi ağlamaya başladı. hayır dedim. içimden çığlıklar atmak istiyordum. badtripten çıkmıştı. bir anda kusmaya başladı. hiç sorun değildi.

    15 dakika kadar kustuktan sonra kendine geldi. ben o 15 dakika boyunca yaşadığımda hissettiğim o yaşamın mutluluk verici hissini yaşadım.

    herşey bittiğinde 1 saat kadar olmuştu. sevgilim kendine gelmişti. kafası biraz olsun düzeldiğinde bu sefer her yere kustuğu için utanmaya başladı. yüzüme bakamıyordu. sorun değildi. neler olduğunu hatırlamıyordu ama gerçekten hiç dert değildi. ona bunu anlatmak istemedim. 'seviyorum seni iyi ki varsın' dedim. elini tuttum. olayın üstünden 2 sene geçti halen tam olarak anlatmadım. parça parça...

    içeri gittiğimde ev sahibi arkadaş halen kovayla cebelleşiyordu. beni görünce şaşırdı. diğerleri? onlar zaten gitmişti. muhtemelen ambulansı arayacağım dediğimde gitmişlerdi. siklerinde değildi, ölen olur kalan kalır ucu bana dokunmasın derdindeydiler...

    bunları neden yazdım? deli miyim? bunu yazdım çünkü bu bokun insanlığa en ufak bir faydası yok. yaşattığı tecrübeler tamamen düşünsel ve ölüm üzerine kurulu. sorgulama yeteneğini kaybetmiş bir beynin varken düşüncenin gerçek olduğunu, gerçeğinse bir hayal olduğunu yaşatan boktan bir kimyasal. amaçsızca yazdım. 2 yıl geçti anca kendime gelebildim. anca üstüne düşünebildim. hergün gazetelerde görmekte etkili tabi.

    bırakın şu boku! mesajı vermeyeceğim. ne haliniz varsa görün. aynı devletin yaptığı gibi. ben böyle deyince hissiz oluyorum, onlar yapınca sessiz kalıyorsunuz.

    bu ölüm tribinden kaynaklı kalp krizi geçiriyor sanırım insanlar. tam olarak bilemiyorum ama tahminim bu yönde. çünkü hiç kolay değil. tek isteğim birilerinin sorumluluk alması artık, bunun üstüne düşünmesi, sebepleri araştırması. sorun eğitimse çözmesi, bilinçsizlikse topluma bunu aşılaması. ailelerin eksiğiyse halka seminer verilmesi. birileri çıkıp 'biz bu konuda yanlış yaptık' demeli onu diyemiyorsa 'eksik yaptık' demeli. olay polislerin sessiz kalmasıysa yahut göz yummasıysa ifşa edilmeli. içene kızmak kolay olanı. 'kiminle içtin kimden aldın?' demek değil olay. neden içtin? niye içtin? bunu sorgulamalı bunu her kim yapacaksa. yapmalı da.

    sokayım alkol yasağına ve yasasına, sokayım dumansız hava sahasına. sigara öldürür konseptli kamu spotu diye yutturduğunuz ama milyonları ekran başına kitleyip alkışlar topladığınız reklamınıza.

    sikeyim, alkol ve sigaraya yapacağı vergi zammını ve bunu topluma 'çoook iyi yapıyorlar abi yaa' diye yutturabileceğiniz sikik kısıtlamalarınızı. merak ediyorum sigara içen insanı 5. sınıf vatandaş olarak gösterip toplumdan soyutlama amacınızı. tamam artık akciğer kanseri olmayacak kimse, hiçbiri sigara içmiyor. tamam kimse alkol kullanmıyor. ama her yasak ve baskıda ve zamda ve bu parasızlıkta bu amına koduğumun yerinde 5 liraya kadar düşen haplarla, sosyalleştirmek yerine asosyalleştirdiğiniz bu gençler çürütüyor kendini umarsızca...
    30 ...
  2. 671.
  3. cumartesi öğle saatlerinde şirketin önünde kullanan bir tane müptelasına rastladığımız enteresan kimyasaldır. ilk defa bu kadar yakından gördük tuhaf hissettik kendimizi açıkçası. eleman hakikatten bulutların üstünde gibiydi birkaç adım sonra yere düşeceği o kadar barizdi ki ne yapacağımızı bilemedik. düştü de zaten ama hiçbir şey hissetmedi kalktı zar zor sallana sallana 7-8 adım daha attı gene düşer az sonra demeye kalmadan düştü. bayağı bir mücadeleden sonra köşeyi dönüp gözden kayboldu.

    haberlerde falan izliyorsun anlayamıyorsun tam olarak nasıl lanet bir şey olduğunu. elemanın bakışları resmen ölü balık bakışı idi hani kalp krizi geçirir ya insan zangır zangır titrer aynı o şekilde yürüyordu. 3 tane koca adamın sesi soluğu kesildi izlerken yarattığı etkiyi oradan anlayın. böyle kimyasalları kim üretiyorsa bu çocuklara empoze ediyorsa yatacak yeri yok..

    bonzai vb kimyasalları kullandığını sonradan yanımızda geçen mahallenin bir sakini söyledi bize. bu lanet olası hap intihar ettirtene kadar yukarıda yazıldığı gibi kalp krizi geçirtene kadar veya arabanın altında kalmana sebep olana kadar kaç defa kullanılabiliyor allah bilir ancak..
    16 ...
  4. 8.
  5. içilmemesi, içirilmemesi, hatta aynı evde bile bulunulmaması gereken bir çeşit ot. sadece 3 nefeste sizi vücudunuzun içinden alıp, çoook uzaklara götürebiliyor. özellikle çok fena bad trip yapıyor. ölüm ensede resmen. hayatımda ölüme bu kadar yaklaştığımı hatırlamıyorum. evden çıkabilsem kendimi hastaneye atacaktım fakat içeri girince nefes alamayacağımı zannettiğimden, pencereden belime kadar sarkmış vaziyette 2 saat kıpırdamadan, sadece nefes alıp vermeye konsantre olmuş biçimde öylece durdum. henüz içmemişlere tavsiyemdir; bunu denemek sadece düşüncelerinizde sınırlı kalsın. hayata geçirmeyin. hiçbir anlamı yok.
    18 ...
  6. 113.
  7. denedim. denemez olaydım.

    sene 2011. arkadaş evleniyor, içimizden biri de bu işlere bulaşmış bizim haberimiz yok.

    bize alkol hep yetti şimdiye kadar. aramadık fazlasını... ancak o gece damadın da ısrarıyla herkes birer fırt çekecek. öyle anlaşıldı...

    neyse zaman geçtikçe sıra geldi bu boku denemeye;
    aramızda tecrübeli olanlar, olmayanlar var. o yüzden herkes temkinli.
    elden ele dönerken sıra bana geldi, aldım bi fırt, asıldım.
    pek bi şey yok.
    bi tane daha alayım derken bizim mahallenin almancı dayılarından biri geldi. saklamaya çalışırken gördü elimdekini, "o ne lan ne içiyorsunuz siz verin şunu bakayım" falan dedi. "hacı amca yapma etme" dememize kalmadı bir fırt, iki fırt, üç fırt derken dördüncüyü aldı, "ben bunu kralını içiyodum lan bu ne yarraklar" deyip çıktı gitti...

    benim bünye o aldığım nefesten sonra yavaş yavaş kaymaya başladı. abuk subuk gülüyorum, hepimiz aynı kafadayız... salağız ya o anda başka bi açıklaması yok durumun...

    neyse dedik bari dönelim düğün yerine biraz oynarız açılırız. döndük. ben geçtim bi köşeye oturdum. bizimkilerden bazıları coşmuş... derken yanıma bi arkadaş oturdu.

    -nasılsın?

    +olum fena çarptı bu beni eve gidicem ben...

    -aynen ben de öyle. kızları alalım mı?

    +yok olum ya bırak takılsınlar. biz kayalım yavaştan... lan bi dakka? hacı amcaya noldu? gördün mü onu hiç?

    -aaa hassiktir... nerede lan bu adam?? olum biz böyle olduysak o yarraa yemiştir lan... bi çıkıp bakalım.

    çıktık düğün yerinden dışarıda bakınıyoruz. hacı amcadan eser yok. oraya bakıyoruz, buraya bakıyoruz... yok adam. ulan diyorum kesin bi yerde öldü kaldı ama nerede... artık bıraktık insan içlerini ağaç diplerini falan arıyoruz. bi kaç arkadaşına rastladım o sırada. dedim gördünüz mü hacı amcayı? gördük görmedik derken birisi atladı hemen; "camiye doğru gidiyodu ama bi bakın o tarafa isterseniz..."

    çıktık gittik koşa koşa camiye. avluda kimse yok. cemaat kılmış yatsı namazını dağılmış. bakındık bakındık yok. bi baktım kapıda bir çift ayakkabı. dedim arkadaşa koş, bizim ki içeride...

    koşa koşa girdik camiden içeri. baktık hacı amca secdeye koymuş kafasını duruyor öyle. ulan öldü mü ölmedi mi diye koşup yanına gittik. dürttüm şöyle bi;

    - hacı amca? hacı amca?? hacı amca kalk... napıyosun burda?!

    + kalkamıyorum amına koduklarım kalkamıyorum!! ne içirdiniz lan bana!!!

    kaldırdık zor bela adamı götürdük evine. sonra da biz gittik evlerimize... tam geçti derken yine başlıyor amına koduğmun illeti.

    açtım televizyonu, annem de mutfakta bulaşık yıkıyor. televizyonda da korku filmi var. ben kanepede oturuyorum. televizyonda korku filmi, annem mutfakta.

    filmde kadın duşa giriyor, klasik sahne eli bıçaklı katil de eve giriyor. katil banyoya yaklaşıp gerilimli müzik arttıkça ben de koltuğa siniyorum. adam banyoya giriyor, ben artık yokum, koltukla bir olmuşum... tam katil elindeki bıçakla açıyor duşun perdesini, annem giriyor odaya, "çay koyayım mı?" diyor, filmde kadın çığlık çığlığa, ben çığlık çığlığa, annem çığlık çığlığa...

    o sahneye şahit olsanız yarılırsınız gülmekten...

    demem o ki içmeyin. 1 fırt bile adamı madam edebiliyor...
    15 ...
  8. 145.
  9. Kullaniyorsaniz nasihat dinlemeye alismaniz gereken seylerden. Ee her seyin bedeli var.

    Sizi uyusturucuya tesvik eden bir adamin yaninda asla cocuk kalabileceginizi dusunmeyin.

    Bu sefer odenilen bedel cok buyuk olabilir.

    Insanlara cok guvenmek, bonzai'den cok daha yanilticidir.

    Insan dedigin seyin yaninda birak bonzaiyi kokain bile melek gibidir.

    Ama tabi bunlarin hepsi kullanimi yasadisi olan ve insan hayatini bitiren seyler.

    Winners don't use drugs beyler.
    13 ...
  10. 142.
  11. 147.
  12. 17.
  13. bildiğin tarım ilacı.
    gerçi sen
    nereden bileceksin tarım ilacını sözlük?
    tarla mısın?!

    sırasıyla metamfetamin, kafein, seratonin ve morfin etkisi yapar.
    basit bir örnekle
    metamfetamin: algıların ve duyuların boyutlar arası geçişini,
    kafein: eklemlerinizin ve kalbinizin istem dışı ve enerjik hareketini,
    seratonin: hiçbir şey olmamış gibi kahırkahır gülmeyi,
    morfin: geri dönüşü ve koltuğa yapışmayı
    sağlar...

    çok orospuçocuğu bir maddedir.
    içenden uzak durun.
    11 ...
  14. 144.
  15. izmirli pau nun Roman havasının adıdır. Dinlemenizi tavsiye ederim.
    11 ...
  16. 143.
  17. eroin veletinden sonra piyasa için üretilen madde. bunun jamaikan mıdır nedir öyle bir adı olan modeli daha var. lakin o jamaikan weed olan jamaican ile alakasız. insanlar bonzai ya da adına jamaikan gold bilmem ne denen laneti esrar niyetine içiyor. her konuda lümpen olan insan uyuşturucu konusunda da lümpen davranmadan duramıyor.

    kimyasaldır. adına jamaikan denen, poşetinde dahi jamaikan yazan veletler de kimyasaldır. weed olan jama bitkiseldir. pek tabii jama da zararlıdır.

    tribe sokar, ucuzdur, varoşların yeni maddesi olmuştur. bunu kullanan kız ya kırodur ya da kokuyordur. kokmuyorsa da ayakları muhakkak kokuyordur.
    10 ...
© 2025 uludağ sözlük