telefonu şimdi kapattım. telefon çaldığında ekrana baktım. bilinmeyen numaraydı. telefonu açar açmaz sorularını makinalı tüfek gibi arka arkaya sordu bono. "aklımı kurcalıyor. arkadaşım recep bey böylesine önemli bir anayasa değişiminde neden muhalefetin desteğini önceden almadı? %100 evet oyu çıkan bir referandum daha iyi olmaz mıydı?" diye sordu. yine aklımın yettiğince dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. iktidar partisinin bu anayasa değişimi gündeme geldiğinde muhalefet partilerini davet ettiğini, ama muhalefetin bu meclisle yapmayalım seçimden sonra yapalım dediğini, ama bunu seçimlerden henüz 2.5 yıl sonra söylediklerini, kaldı ki olmaz ya icabet edip topluca oluşturulan bir kurulda en demokratik ve en katılımcı bir anayasa paketi çıkmış olsa dahi ülkeyi bölmeyi hedefleyen terör örgütünün yine de boykot kararı ile % 100 katılımı engellemeye çalışacak olduğunu, çünkü kendisinin nemalandığı ayrımcı maddeler, kanunlar, kurallar, ya da yapılan kuralsızlıklar bütününün ancak bölünmesiy ve zihinlerdeki bölücülüğü tetiklediğini anlattım. "anlamıyorum. muhalefet dediğin ülkenin gelişmesi için farklı çözüm önerileri sunmak demektir. böyle kuru kuurya her şeye muhalefet etmek ülkeye ne gietirir ki?" dedi. hıçkırıklara boğuldu ve daha fazla konuşamayacağını söyledi. telefonu kapattık.
akşam mesai çıkışında uğradım yanına. kendimi tanıttım. geçmiş olsuna geldiğimi söyleyince pek sevindi. hasta ziyaretinin makbulü kısa olandır dedim ve sadede girerek önceki entarimde belirttiğim hususları aktardım kendisine. güleryüzlü efendi bir adam. ama suratından kafasına bir şeyleri taktığı apaçıktı. sordum kendisine. "boşver." dedi. ısrar ettim. "anlamıyorum bir önceki anayasa darbe anayasasıysa, demokratik olması nasıl beklenir? 30 yıldır iktidar olan partiler neden gerekli değişiklikleri yapmamışlar? 30 yıldır niye beklendi değişiklik yapılması için? hem anlamadığım şey demokratik olduğu noktasında bu kadar şüphelerin olduğu bu anayasada değişiklik yapılmasına kim niye karşı çıksın ki?" dedi. dilimin döndüğünce türkiye'de hukukun değil ama hukukçuların egemen olduğu otokratik bir rejimin olduğunu, ana muhalefet partisinin bu rejimden nemalandığını, zaten ülkesel hiç bir projelerinin olmadığını, kazara iktidar olurlarsa bu projesizlikle ülkeyi bir felaketin beklediğini, 2011 içerisinde zaten daha geniş bir değişiklik paketinin gündemde olduğunu ama hayır oyunu savunurken bu kesimin değişikliklerin yetersizliği savıyla ortaya çıktığından bahsettim. gözlerinde iki damla yaş belirdi. o gülen şen şakrak bono gitti, hüzünlü bir bono geldi. çok üzüldüm. kendimi çok kötü hissettim. yanında daha fazla duramadım ve müsaade istedim.
bono, başına gelen bu korkunç olaydan sonra iyileşmeye başladı. öğleden sonra hastane bahçesinde oturup ayran içtik. iştahı yerinde maaşallah. bahçede otururken "karşıdaki panoda ne yazıyor" diye sordu. "milletin anayasası'na evet" dedim. tam olarak böyle demedim tabi, "yes tu neyşıns kanstituğşan" dedim. aksanımı duyunca "anam dikişlerim" dedi. "arkadaşım tayyip yüzde kaç alır" diye sordu. "nereden baksan yüzde elli ellibeş alır" dedim. çok etkilendi.
"bundan önceki anayasa neydi" diye sordu, "darbe anayasası" dedim. "o anca yüzde on almıştır" dedi.
ben de "iyisin iyisin, bizi bile gömersin" diye geçiştirdim.
hasta adam, moral vermek lazım.
zaten dikiş tutmaz oldu.
kendilerine geçmiş olsun demek vazife olur üzerimize. ortadan yarılmak kötü şey. bari en azından gerçekleri öğrenseydi öyle yarılsaydı. neyse ziyaret eder kendim anlatırım.
türkiye 28 şubat sürecinde hortumlanan bankaların, boşaltılan hazinenin ürünü olan ekonomik krizler sayesinde, 28 şubat mahsülü hükümetler tarafından ardı ardına gelen zamlar sebebiyle dünyanın en pahalı benzinini tüketir olduk. ha yok muydu ucuzlatmanın çaresi? 60 yıldır göte santim santim sokulan kazık tek seferde çıkartılır mı kamil? kıymık batmasın sonra. önce hazine dolduruldu, sonra imf borçları azaltıldı, ihracat kat be kat arttı, ekonomi işler duruma getirildi, aksatılan hizmetler götürülmeye başlandı, muhasebeden anlamak lazım gelir gider hesabı yapmak lazım. sıra ona da gelecek elbet.
ha youtube un kapatılmasına karar veren mahkemeye başvuru kim tarafındna yapılmıştı sahi? atatürkçü düşünce derneğiydi değil mi? süper.
yuğtu bono ve yuğtu dı edc'in başına gelen bu talihsiz olaylar zincirine bir halka daha eklendi. ben hastane kantini'ne kola almaya indiğimde, işçi emeklisi bir amcayı odalarına almışlar. iki hoşbeşten sonra, amca bunların maaşını sormuş. "konser başına şu kadar milyon yuğro" alıyoruz demişler. amca da, "ben ayda 300 yuğro alıyorum, evim kira" demiş. bono'nun dikişler atmış, dı edc'in teğeller sökülmüş.
vanlı hasta bakıcı çok mutluydu. bono, oğluna iş ayarlamış. önümüzdeki yaz belfast'ta karpuz sergisi açacakmış. hastaların durumunu sordum "sandey bıladi sandey" dedi. günlerden pazartesi olduğunu farkedince, yeşildalga düğün sarayı'ndaki çalışma ofisime geri döndüm.
olayı duyan yuğtu dı edc hastaneye koştu. kendisini teselli ettim, tuzlu ayran içirdim. daha sonra kaymakoğlu sünnet sarayı'ndaki çalışma ofisime geçtik. dı edc, "sünnet ne" diye sordu, anlattım. "o kadar porno izledim hiç görmedim" dedi. "biz o kadar da izleyemiyoruz, bizde sansür var, porno siteler kapalı" dedim. beresi düştü kafasından, gözleri şaşı bakmaya başladı. onu da vakıf gureba'ya kaldırdık. bono'yla yan yana yatıyorlar şimdi.
şanslarına hasta bakıcı vanlı çıktı. bunlar narkozun etkisiyle "vaaan" diye inledikce, hasta bakıcı kendinden geçti.
doktor iki güne kalmaz top oynamaya başlarlar dedi.
dualarınızı eksik etmeyin.
önceki gün simit sarayı'ndaki çalışma ofisimde buluşup iki lafın belini kırdığımız yutu bono'nun başına gelen vahim olay.
* "boğazdan yürüyerek geçtim, arabayla da geçmek istiyorum" dedi. "bi ellilik at da arabaya benzin koklatalım, biz avrupa'nın en pahalı benzinini yakıyoruz" dedim. simit boğazına dizildi.
* "aynı zamanda avrupa'nın en pahalı elektriğini yakıyoruz" dedim. simit boğazından fırladı.
* "eski şarkılarını daha çok seviyorum" dediğimde "youtube'dan izliyorsundur" dedi. ben de youtube kapalı dedim. kahkahayı bastı.
* "siteleri kim sansürlüyor" diye sordu. "şimdilik mahkemeler, yakında diyanet işleri başkanlığı" dediğimde ortadan ikiye yarıldı.
vakıf gureba'ya kaldırdık, dikiş atıyorlar.
odaya aldıklarında haber veririm.
kolonya alır, geçmiş olsun'a gelirsiniz.