günümüz mülevves piyasasının ve insanı bataklık gibi içerisine çeken vasıflı/vasıfsız sermaye çarkının bir tezahürü olarak çalışma hayatlarımızda karşımıza ekseriyetle çıkan, nice dimağları yutup, parlak gelecekleri yok eden bir kara delik misali her ışık gördüğü insanı karanlığında boğan, yeteneğe ve beceriye dayalı değil eşekliğe yani daha açık şekliyle söylersek köpekliğe dayalı bir çalışma sisteminin ve dahi devamında hayvanlar aleminden müteşekkil bir yapıda yürütüldüğü boktan firmalardan birinde kaşık pozisyonu gibi inanılmaz zevk veren bir pozisyonda işe başlamaktır...
yine işsizlikten dine imana söverek köpek sıcaklarının ortalığı kasıp kavurduğu bir güne baş ağrısıyla uyanırsınız. yataktan tom ve jerry basmış gibi yan dönerek kalkıp "bu ne amk evladı ağrısı kafamı hissetmiom kafamı mı çaldı hırsızlar acep" diyerek işaret parmağınızla ensenizi falan yoklarsınız kafam yerinde mi diye. ardından içli küfürler mırıldanarak el yüz yıkamaya gidersiniz ama çişiniz hafiften acılı şekilde çıktığı için oradan da moraliniz bozulup, yüzünüzü bile yıkamadan pislik ateler gibi mutfağa gidip kahvaltılık bi şeyler çözmeye yeltenirsiniz. buzdolabını açtığınızda, çürük zeytinler size ana bacı yapmaktadır sanki. böyle yamuk yumuk küf peynirleri 2 haftadır yenmemiş, kalan 4 tane yumurta ise hayattan bezmiş şekilde size tebessüm ederler. tarihi geçmiş ilaç kutuları zaten hiç oralı değildir. el mahkum açlıktan ölmemek için bi şeyler ayarlayıp karnınızı doyurduktan sonra bakkala posta gazetesi almaya gidersiniz.
bakkala girdiğinizde posta'yı alıp bozukluk 10 kuruşları sayarken neskafe parası da denkleştirip eve dönersiniz. kendinize bi kahve yapar ardından posta iş ilanlarını açıp "bakalım sağlam iş var mı" diyerek başlarsınız hatmetmeye. orta sıralarda gözünüze çarpan bir iş ilginizi çekmiştir. hemen cesaretinizi toplayıp ararsınız, yol + yemek + sigorta + 1.200 rtl maaş + agi çok hoşunuza gider ve sizi çağırıp form doldurun derler. 2 yıllık üniversite mezunu olmanın da verdiği kuru delikanlılıkla yola koyulursunuz.
ta anasının eşşek sıcağında fabrikalar bölgesine gidip uçsuz bucaksız çöllerde başvuracağınız fabrikayı ararsınız, o da tesadüf ne hikmetse organizenin en sonundadır. semavi kitaplara falan söverek terden sırılsıklam vaziyette güvenliğe selam çakıp "hocam iş başvurusuna gelmiştim de yetkiliyle görüşçektim" dersiniz o da sizi "tamam geç sen böle bekle 2dk o arada şu formu doldur" deyip ciddiyetsiz tavırlarla bekler, formunuzu doldurduktan sonra içeriye girer. aradan 10 dk geçmiştir, güvenlik sizi çağırır "başkan gel görüş" diye. ona da ana bacı bakışı atarak "başkan ne demektir a.ına koyim ya" diye mırıldanarak idari sorumluyla görüşmek üzere önünüzü iliklersiniz.
idari sorumlu önce sizi şöyle bi süzer mal sağlam mı diye ondan sonra mülakata başlar:
- daha önce bu tarz işlerde çalıştınız mı?
+ forma yazmıştım ama...
- evet görüyorum ama bu tecrübe yeterli değil maalesef, bize daha önce böyle bi işi yapmış biri lazım.
+ valla daha önce çalışmadım bu tarz bir yerde ama yaparım yani kendime güveniyorum, acil işe de ihtiyacım var...
- hmm bi saniye ben bi insan kaynakları müdürümüzle görüşeyim.
(yarım saat geçer)
insan kaynakları müdürü gelir ve aynı diyalogları onunla da yaşarsınız. size iş yerini gezdirdikten sonra muhabbet işe alım kısmına gelmiştir:
- ya şimdi idari sorumlumuz daha önce böyle bi işi yapmadığınızı söyledi ama sizin işe de ihtiyacınız varmış, biz de acil eleman alımlarına başladık zaten
+ evet... yani yapabilirim yapılmayacak iş değil, kısa sürede uyum sağlarım..
- peki hangi pozisyonda verim alabiliriz sizden?
+ valla bilmem ki üretim bana uygun gibi
- evet ben de öyle düşünüyorum üretim için uygun olabilirsiniz. aslında başka pozisyonlar da var ama şu an için firmamızda size en uygun pozisyon bu bana kalırsa.
+ ğğ evet. (o arada sesiniz hafiften çatallaşır heyecandan)
bu görüşmenin ardından size lazım olan evrakları belki unutursunuz diye salak muamelesi yapıp kağıda yazarlar ve elinize tutuşturup gönderirler. 50 tane evrak tamamlayıp hafta başı tekrardan firmaya gidersiniz. hemen işlemlerinizi yapıp, iş kıyafetlerinizi de verip sizi ustaya teslim ederler. müdür ustaya "bana da kalsın hee hepsini yeme" bakışı atıp size de hayırlı olsun dileklerini bildirdikten sonra odasına çekilir.
artık ustanızın güçlü kollarına emanetsinizdir. günler geçer, haftalar geçer, aylar geçer, ecdadınız s.kilir. üç kuruş para kazanmak uğruna, hayatı idame etmek uğruna yemediğiniz hakaret, yapmadığınız iş kalmamıştır...
ilk başta iş görüşmesine gittiğinizde size "üretim pozisyonu" denmiştir ancak işe girdikten sonra bunun aslında "kaşık pozisyonu" olduğunu sonradan fark edersiniz ama iş işten geçmiştir. artık usta kocanız olmuştur ve iş çıkışları size "dondurma yemeye gidelim mi" diye sırıtır. siz de usta ustadır belki beni kayırır rahat iş verir diye düşünerek reddetmezsiniz.
memleket bir köpek daha kazanmıştır. sermayenin pırıl pırıl enerji dolu bir köpeği...
bu arada kaşık pozisyonunu merak eden arkadaşlar şu görselden inceleyebilirler;