önce şarkılarına sonra da saçlarına bayıldığım efsane ses sanatçısıdır.
tamam pis olabilir ama oldukça hoş ve çekici bir şey bence rasta. yine de pis olmayaydı iyiydi.*
dinlediğinizde yavaş yavaş huzur kaplıyor içinizi, özgürlüğe çağırıyor sanki.
dünyanın en güzel ritmi, onun senin için çarpan kalbidir.
Babamla bı gun oturup konustuk. Ismın ne olsun dedı bana. ben de top oynamayı sevdıgım ıcın bob olsun dedım. Ikımızde bobun guzel bır ısım oldugu bılıyorduk ve sızde kabul edın kı bu sıfata cok ıyı otuRmustu. Gel zaman gıt zaman 1964 fılıstınınde ısler zorlasmıs ıc savasa suruklenıyorduk. Babamda oldukca puffy bır ınsan oldugu ıcın daha fazla dayanamadık ve amerıkaya goc ettık. Tabıı kı kacak olacak. Sonrasında babam benı bır okula yazdırdı. Sınıf ayrımını ılk kez burada tanıdım. Bana lanet olası zencı lakabını takmıslardı. Onlara zencı olmadıgımı aslında gunesten dolayı bronzlastıgıma ve annemın bır beyaz olduguna aslında kemıklerımın kalın olduguna ınandırmaya calıstıysamda nafıle. Lanet olası zencının yanına artık asagılık pıslık, kahrolası gıbı sevımsız terımlerde gelmeye baslamıstı. Bu mutsuzluk ıcınde ben de kendımı muzıge ve aforızmaya vermıstım. Alabıldıgıne aforızma yapıyor ve tek arkadasım olan gıtarla konusuyordum. Derslerımde normal seyrını koruyor hatta dıslanmanın verdıgı yalnızlıkla yukselıse gecıyordu. Tabı bu mahallenın pıclerının gozunden de kacmamıstı. Elvıs, lennon ve james benı adeta bısıkletlerıyle abluka altına alıyor sagdan soldan bındırmeler yapıyorlardı. Buna cok kızan ben -neden benımde bır bısıkletım yok dıye babama hayıflanmaya baslamıstım. Babam o gun basını asagıya eyıp - olum butun derslerın bes olsun sana bısıklet alacagım, demıstı. Bende sevıncımden adeta havalara ucmustum. O aksam FLYING denılen bestemı yapmıstım. Zıra benım ıcın butun derslerı bes yapmak cok kolaydı. Sadece 2 hafta butun notlarımı yukseltmıs fınallerı beklemeye baslamıstım. Fınallerde hayırlısıyla ıyı gecmıs son sınavım matematık kalmıstı. Butun notlar acıklanmıs hepsı bes ve pekıyı gelmıstı. Sonrada bı aksam eve gıdıyorkene babamın takıldıgı meyhanenın onuden gecıyordum. Camından goz ucuyla bakınca babamın ıcerıde onunde jack danıels sıseyle oturdugunu gordum. Beynımden vurulmusa donmustum. Az daha ılısıp camdan bakınca babamın efkarlı bır sekılde konustuguna sahıt oldum. O puffy ınsan ne hallere gelmıstı. Sonrasını babamdan dınleyelım; " hepsının bısıkletı varmıs ha. Hepsının bısıkletı varmıs. Soylesen bana morgın bı bısıklet kac para ha. Bı bısıklet kac para. Cocuguna bısıklet alamayana adam mı denır ULEN adam mı denır. Bı sıktır ol gıt denır :( uhuhuuhu "
Pekı babasını bu hallere dusuren ınsana evlat mı denır?
Bana gore denmezdı. Ertesı gun matematık sınavına gırdım. Bır hafta son sonuclar acıklandıgında butun derslerım bestı yalnızca matematık dorttu. Cunku bızım paramız yoktu.
bambaşka bir kafa var bu adamda. hüznü bile neşeye dönüştebiliyor. zaten kendisi de gülen insanların aslında acılarını kapatmak için güldüğünü söylemiştir. kendisi de yeterince acı çekmiş olmalı ki hayatın anlamını çözmüştür. kendisini tanımak isterdim doğrusu. bir de şöyle bi yazısı var ki inanılmaz:
''O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da;
Hatta herhangi bir tanesi de.
Unutma tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil..
ama şayet o, seni olup olmadık yerlerde güldürebiliyorsa,
Seni iki kez düşündürebiliyorsa,
Onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver.
Seni günün her anında düşünmüyor olabilir;
ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir: "kalbini".
Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma,
Ve verebileceğinden fazlasını bekleme..
Seni mutlu ettiğinde gülümse,
Kızdırdığında fark etmesini sağla ve birlikte değilken özlendiğini bil.''
fakat üzgünüm bob, o kadar şiddet meraklısılar ki "no woman, no cry" sözünü bile öyle bir anlamışlardır ki, eminim şahit olmak istemezdin... Ve yine üzgünüm bob, bundandır ki kadınlar hâlâ ağlıyor...