internetin ve cep telefonunun olmadığı, sokakta oyunlar oynayan ama akşam ezanı okunur okunmaz, anne terliğine maruz kalmamak için eve koşan, en büyük keyfi, sokakta salçalı ekmek yemek olan, kumbarası olan, ailesiyle oturup, tv izleyen nesildir.
Atlasa bakıp, hayaller kurar. Hatta gözünü kapatıp, parmağını bir yere koyar. O yer bazen okyanusun ortası, bazen bir avrupa ülkesi olur... Eğlenir, bakmaya doyamaz, hayaller kurar, merak eder o diyarları... Heyecanlanır...
Büyür... Ve o diyarları keşfetmek, oraları gezmek için, eşekler gibi çalışır...
Hem çalışır hem gezer... Hayatı böyle sever...
içlerinden bazıları da bu masumane oyunun bile içine eder, dünyayı Nasıl istila edebilirim, hangi ülkelerden başlayıp nerelere yayılabilirim hayallerine kapılırdı. Üstelik o yaşta!
Neyse ki bu küçük adolf büyüyünce o eski hayallerinden vazgeçti de metropol keşmekeşinden uzaklaşıp Karadeniz'in küçük şirin bir köyünde kendini doğaya ve hayvanlara adayan temiz kalpli bir insana dönüşüverdi.
yeni bir şeyler öğrenmenin önemli olduğu yıllarda kardeşler arasında yada arkadaşlar arasında yarışan, sırayla herkes bir ülke ismi söyler diğerleri bulmaya çalışan seksenlerin sonu ile doksan beş öncesi nesildir..
edit: bu neslin sahip olduğu en büyük lüks eşya (bkz: grosser weltatlas)