internetin ve cep telefonunun olmadığı, sokakta oyunlar oynayan ama akşam ezanı okunur okunmaz, anne terliğine maruz kalmamak için eve koşan, en büyük keyfi, sokakta salçalı ekmek yemek olan, kumbarası olan, ailesiyle oturup, tv izleyen nesildir.
Atlasa bakıp, hayaller kurar. Hatta gözünü kapatıp, parmağını bir yere koyar. O yer bazen okyanusun ortası, bazen bir avrupa ülkesi olur... Eğlenir, bakmaya doyamaz, hayaller kurar, merak eder o diyarları... Heyecanlanır...
Büyür... Ve o diyarları keşfetmek, oraları gezmek için, eşekler gibi çalışır...
Hem çalışır hem gezer... Hayatı böyle sever...
yeni bir şeyler öğrenmenin önemli olduğu yıllarda kardeşler arasında yada arkadaşlar arasında yarışan, sırayla herkes bir ülke ismi söyler diğerleri bulmaya çalışan seksenlerin sonu ile doksan beş öncesi nesildir..
edit: bu neslin sahip olduğu en büyük lüks eşya (bkz: grosser weltatlas)
Adam yukarda atlas demis kalite demis salcali ekmek kumbara demis, oteki de buna bile siyaset karistirmis yok yobaz kindar ataturkcu demis. Her sikime de siyaset karistirmayin.
dunyadaki tüm bayrakları ezberlemistim. Son sayfayı acip bayrak bulmaca ya da dunya haritasi bolumunden ulke bulmaca oynardik. Cok güzeldi canım sıkıldıkça atlasıma bakardım öyle herkeste de yoktu benim atlastan. ayrı bir sahiplenme duygusuna sahip olmaya ve atlasımı daha üstünmüş gibi görmeye baslamistim.
haritada yer bulma en güzel oyunlarımızdandı.. kırmızı çizgilerin altındaki yazıları bulmak zorken, sonradan çok büyük yazıları bulmanın da zor olduğunu, çünkü arayanın en küçüğe yoğunlaştığını farketmiştim...
98'li olsam da benim de yaptığım eylemdi.annem sinirlenip televizyona çamaşır suyu dökmüştü amk küçükken.burdan kurtardım sanırım.işte sonra londra fransanın başkenti diyen sınıf arkadaşım bu yüzden çok şaşırtıcı gelmişti.herkes yapmıyormuş bunu demekki.araştırmak ve merak da bir yetenek.artık pek bulunmuyor.
içlerinden bazıları da bu masumane oyunun bile içine eder, dünyayı Nasıl istila edebilirim, hangi ülkelerden başlayıp nerelere yayılabilirim hayallerine kapılırdı. Üstelik o yaşta!
Neyse ki bu küçük adolf büyüyünce o eski hayallerinden vazgeçti de metropol keşmekeşinden uzaklaşıp Karadeniz'in küçük şirin bir köyünde kendini doğaya ve hayvanlara adayan temiz kalpli bir insana dönüşüverdi.
bırakın atlası, ansiklopedi serisini okumuş insanları barındıran nesildir..
bilgisayar ve internete de yetiştik.. tabii her şey veezy go'ya kadar güzeldi.. sonra rezil oldu..
ama dün gibi hatırlarım, sokağa çıkma vakti gelene kadar erken uyanırdık zaten malum.. 11-12'ye kadar çizgi film onun ardından da odaya geçer a harfinden başlardık..
öyle öyle z harfine kadar bitti..
her şeyin temeli emekti, çaba harcamaktı ve o yüzden bir şeylere ulaşmak elde etmek zevk verirdi..
sonra pederin konuya uygun renkli ve resimli kitaplarına sıra gelirdi..
jurassic parkta o dedenin bastonunda duran taşı ben filmden önce görmüştüm arkadaşlarıma anlatmıştım..
ve gerçekten de bunlar o zamanlar değerli şeylerdi, ortamın değerlisi oluyordunuz.. amiga oynamaya size gelirdi diğerleri..
vesaire vesaire.. öpüyorum hepsini buradan (özellikle kızlarını) o güzel nesli..
Çok güzel günlerdi be. Dedemle açardık büyük dünya haritasını bana gittiği ülkeleri gösterirdi. Yaşadığı olayları anlatırdı. Benim için hikaye kitabı gibiydi.