sınırındayım yine okul kapısının, beş günlük tatilim hızla geçti gitti halbuki bitmez sanmıştım. yine geldim kendinden emin bir şekilde karşımda dikilen okul demirlerinin önüne, yine sınırımdayım işte...
okul, pek zeki olmayan insanlarla birlikte derse girdiğim yer... okul, her aklıma geldiğinde kalbimin sıkıştığı yer... ezgi, sıkışan kalbimin gümbür gümbür atmasına sebep olan kişi... okul ve ezgi alt kademe olarak sınıf...
bir türlü alışamadığım garip bakışlar ardında okul merdivenlerini çıkmaya. gene gülüyorlar bana ben ise sevmiyorum ne gülmeyi ne de bana gülünmesini. sanırım gözlüğümden dolayı, evet evet kesinlikle gözlüğümden dolayı gülüyorlar ardımdan. gözlerinin içine bakamıyorum onların baksam susarlar belki?? ovv hızlanmalıyım tam 11 saniye sonra sınıfta olmam lazım, 9 saniye, 5 saniye, 1 saniye.... yine saat 09:02:32 de sınıfa girmeyi başardım, öğretmen tenefüs'ü sınıfta geçirmiş, son 16 gündür bunu hiç yapmamıştı, garip.... eğer normal bir öğrenci olsam kesin kızardı bana mesela geçen sınıftan birisi benle beraber sınıfa girdi ve öğretmen ona 'ders 8:20 de başlıyor neden geç geliyorsun' diye kızdı ama bana hiç kızmıyor çünkü ben onların hepsinden üstünüm. Öğretmen de biliyor bunu evet.
yine yanımda şişman olan çocuk oturuyor, henüz adını öğrenemedim zaten pek kafası çalışan birisi değil, sevmem kafası çalışmayanları. geldi geleli alanımı işgal ediyor, geçen günlerde benim sıralı kalemlerimin yanına kalemini koydu, düzenimi bozdu. o kalemi oradan alıp atacaktım ama yapamadım, kendi de almadı, dedim yaa kafası pek çalışmıyor. bugün de kimse ile konuşmadan gideceğim eve zira gelmemiş sınıfa, ne benle konuşan tek çocuk olan ömer ne de sevdiğim kız ezgi. bu ses de ne??? sanırım teneffüs zili, ders başı saati....
2. gün;
bugün sinirliyim, sinirliyim çünkü 09:02'de giremedim sınıfa. hep o köpek yüzünden oldu, o köpek okul yolunda durmasaydı yolumu uzatıp 09:04'de sınıfa girmek zorunda kalmazdım. korksam bile bir daha o köpek yüzünden yolumu değiştirmeyeceğim.
geç saatte sınıfıma girdim ve yine o şişman çocuğun yanına oturdum, 1-2 dakika sonra ömer geldi yanıma. kolumda annemin zorla taktırdığı yeni saatimi gördü, bir an saate değmek için elini uzattı ama bana dokunulmasından hoşlanmadığımı hatırlamış olacak ki geri çekti elini. aslında akıllı birisi bu ömer ama esprilerimi de pek anlamıyor. geçenlerde eski saatimin kolumda olduğu zamanlarda, ahh daha güzel olan saatim, onun kordonu şimdikinden çok daha güzeldi bunu hiç beğenmedim, giderken çıkarıp çöpe atacağım zaten diğerinin akreple yelkovan arası uzunluk farkı daha azdı. neyse o güzel saat kolumdayken yanıma gelip 'saat kaç?' dedi saat takılı olmayan sağ kolumu yavaşça göğüsümün hizasına kadar kaldırıp baktım koluma 'eti kemik geçiyor' dedim ama anlamadı, gülmedi hiç. aslında zeki birisi ama esprilerle arası pek iyi değil sanırım.
ömer saatime dokunmaktan vazgeçip elini çekerken ''nasılsın?'' diye soru yöneltti bana ama bugün canım sıkkın konuşmak istemiyorum, cevaplamadım. ''yeni mi aldın saati?'' dedi sanki duymamışım gibi yine cevaplamadım zira bugün konuşacak günümde değilim. ezgi sınıfta mı bilmiyorum bugün etrafıma bakacak bir günde de değilim.
3.gün;
bugün merdivenleri çıkarken arkamdan ''kaynaştırma, aptal dahi'' diye bir söz ettiklerini duydum, arada benden böyle bahsediyorlar ama manasını bilmiyorum. hiç sevmiyorum bu sözü. bana gülmelerini sevmiyorum, insanları sevmiyorum. neyse ki öğretmenimiz iyi birisi benden hiç ''kaynaştırma'' diye bahsetmiyor sanırım beni seviyor.
şu şişman çocuk bir günde gelmese olmaz mı sanki? dün ömer ondan bir şey isterken öğrendim adı'da ferhatmış tam 6 gün önce geldi sınıfımıza. boş yer olmadığı için benim yanıma oturttu öğretmen, zaten yeni gelenler hep benim yanıma oturur. o gelmeden önce ne güzeldi. baksana yine yayılarak oturmuş sıraya, benim her şeyimi işgal ediyor. dün yazı yazarken silgimi aldı hem de benden izin istemeden, tabi eve giderken çöpe attım silgiyi akreple yelkovan arası uzunluk farkı daha fazla olan saatimle birlikte. eve gittiğimde annem ise ağladı 'neden normal değil ki' gibi bir laf söyledi sanırım çöpe attığım saatten bahsediyordu, evet normal olmayan garip bir saatti o neyse ki biraz ağladıktan sonra kabullendi eski saatimin normal olduğunu ve onu takacağımı, o anneannemin aldığı saati sevmediğimi. şimdi kalemlerimi dizmeliyim, en üstte kırmızı, altına mavi, onun altına siyah, evet böyle olmalı, siyah bana en yakın olmalı çünkü en önemlisi o, o benim okula başladığımdan bu yana aldığım 3. siyah kalem...
ezgi önde oturuyor, arada arkasına dönüyor, kesin bana bakıyor. geçenlerde isim-şehir oynuyorlardı ve ''i'' harfinde karar kıldılar. herkes ismi, şehri yazdı ve süre dolunca okumaya başladılar. ne tesadüf ise ezgi benim ismimi yazmış diğer beş kişinin aksine, şans mı?? hiç sanmıyorum, kesin beni seviyor....
4. gün;
bugün sabah evde 2 tane zeytin kalmış halbuki ben kesinlikle 3 zeytin yemeliyim kahvaltıda. annem de bilir bunu ama yine de ''bugün de 2 ye bu kadar kalmış'' diye ısrar etti. tabi kabul etmedim, biraz bağırdım, annem de yan komşudan zeytin istemeye gitti. kapı tıklatmalarının 30-40 saniye akabinde açılan kapının ardından annemin mahcup sesini duydum ''kusura bakma bilirsin bizimkini'' dedi sanırım babamdan bahsetti, evet kesin ondan bahsetti biten şeyleri almak onun görevi....
diğer günlere oranla daha hızlı hazırlanmam gerekti çünkü annemin zeytin istemesi yüzünden 1 dakika 12 saniye geç kaldım, hızlı bir şekilde giyindim. yine okulun kapısına geldim ve tam 09:02:32' de sınıfa girdim. 1-2 kişi bir şeye gülüyorlar ama ben sınıfa girmeden önce de gülme seslerini duymuştum, sanırım bana değil gülüşleri. ferhat'ın beni görünce suratı düştü, belli ki memnun değil benden tabi çekemiyor beni... yine yayılmış sıraya fakat geçen günlerden farklı bir şey var normalde beyaz olan silgisi yerine mavi bir silgi getirmiş kesin benim silgim mavi olduğu için kendisi de mavi almış, sevmiyorum bu çocuğu...
ezgi arada arkasını dönüp hemen ardında oturan kızla konuşuyor ama bence beni görmek için yapıyor bunu. acaba gözleri ne renk ezginin yeşil mi, mavi mi? insanların gözlerinin içine bakamıyorum, korku kaplıyor içimi. uzaktan bakınca da belli olmuyor tam göz rengi. bence yeşil olsa daha iyi çünkü benim en sevdiğim kazağım yeşil renk. gözünün ne renk olduğunu tam bilemiyorum ama benden hoşlandığını biliyorum ezginin. nasıl hoşlanmasın ki bir kere ben özelim, sert bir duruşum var, herkesle konuşmam ayrıca derslerim çok iyi. sınavlara her zaman bütün soruları doğru yapıyorum gerçi sınıfta ''öğretmen kaynaştırma için ayrı soru hazırlıyor, daha kolay şeyler soruyor'' gibi laflar ediyorlar ama öyle bir şey olmadığını biliyorum ben, ezgi de biliyor, beni kıskanıyorlar. evet kesinlikle o yüzden diyorlar. bu sınavlardan düşük alan öğrencileri anlamıyorum. altıncı sınıfa gelip hala basit toplama işlemini yapamayan öğrenciler var. bir de öğretmen zor sordu demiyorlar mı?
bir yerde yaşlanan, bekçilik yapamayan köpekleri vurduklarını duymuştum bence insanlar için de geçerli olmalı bu; kafası çalışmayanları vurmalı, evet en doğrusu bu olurdu gerçi ya ezgi de düşük alırsa onu da vururlarsa?? haha ben engel olurum onlara, ben özelim....
5.gün;
bugün evden nasıl çıktığımı anlamadım, hatırlamıyorum gerçi bunları düşünmeye vaktim de yok az kaldı, 2 dakika 11 saniye sonra okulda olmalıyım. garip bir hafiflik mevcut vücudumda, kafamın içinde ise araba sesi ve o gün gördüğüm köpeğin sureti neden ki? bunları düşünmeye vaktim yok acele etmeliyim 1 dakikadan daha az vaktim kaldı. merdivenleri çıkarken ''kaynaştırma'' diye bir ses duydum hatta adımı söyleyen bile oldu? koridorlarda benim adım pek geçmezdi?? neden ki? bunları düşünmeye vaktim yok şimdi 20 saniyeden daha az kaldı....
sınıfa girdiğimde dikkatimi yanımın boş olduğu çekti, ferhat gelmemiş diye sevindim lakin ömerin yanında otururken gördüm ferhat'ı, çantasını da oraya almıştı. sanırım üç kişi oturacaklar. neden ki?? o kadar mı sevilmeyen birisi oldum??? derken sıramın üzerinde duran kırmızı güller dikkatimi çekti. biraz solmuşlar sanki 'herhalde bir süredir buradalar' diye düşündüm, acaba kim bıraktı ki bunları? ezgi?? aşk itirafı??? gerçi ben gülleri sevmem ki, sıramda bulunmasını da istemem, bütün sıraya da sermişler, dokunamam ki güllere, ömer'e söylemeliyim diye düşünerek ömer'e yanaşıp 'ömer şu gülleri alır mısın sıramdan?' dedim ama beni duymamış gibi yaptı. ''yeni saatimle geldiğim gün onu duymamazlıktan geldiğim için böyle yapıyor, öc alıyor neyse birazdan kalkıp alır gülleri zira ömer iyi birisi'' diye düşünürken arkamdan tanımadığım bir ses ''nasıl olmuş ömer'' dedi. ömer ''dün eve dönerken köpekle karşılaşmış sokakta aslında köpeklerden de çok korkar ama nedense yolunu değiştirmemiş'' diye girdi lafa ''sokağa girince de köpek arkasından gelmiş, ismail de yola doğru kaçınca arabanın altında kalmış. hastaneye götürmüşler ama kurtarılamadı'' diye noktaladı kelamını. ''hmm'' dedi çocuk umursamaz yüz ifadesi ile ''üzüldüm, demek kaynaştırma öldü'' , ''hayır'' dedim ''ölmedim ben'' lakin yine kimse duymadı. umursamayan çocuk döndü arkasını ve sınıftan çıktı.
öğretmen girdi sınıfa ve olağan bir gün gibi dersten bahsetmeye başladı. anlaşılan o ki bir derslik matem yeterli görülmüştü benim için. sınıfa baktım sıramın üzerinde duran solgun kırmızı güllerden başka ölümüme üzülen yoktu zira insanlar işe yaramadığını düşündüğü canlıların ölümüne üzülmezdi, hatta ayağı kırılan atları kendileri vururdu.... kendimi sınıfa ait hissedemedim. gitme vaktimin geldiğini anladım fakat içimde son bir istek vardı. ezginin yanına yaklaştım, gözlerinin içine korkusuzca baktım, yeşildi...