Kadın vardır adamı rezil de eder vezir de... Yani adamı "adam" etmek biraz da kadının elindedir. Filmde kadın kendisi zaten psikolojik sorunlarla boğuştuğu için adamı da dibe çekti. Oysa akıllı ve dirayetli bir kadın olsaydı onun yerinde, o adamı öyle bir yoğururdu ki dört dörtlük bir koca çıkardı ortaya. Adamın hamuru buna müsaitti.
Büyük ders çıkarmamı sağlayan bir film oldu benim. Acıma, acınacak duruma düşersin'den tutun da, ne istediğini bilmiyorsa kişi ziyan eder hem seni hem kendini'ye kadar birçok özlü söz beynimde canlandı izlerken.
dün izledikten sonra okkalı laflar hazırladığım lakin şu an toparlayamadığım bir adet ryan gosling filmidir.
açıklamalardaki gibi bir kısa bilgi yazayım ayıp olmasın. iki kişi var taamm mı bir kız bir erkek bunlar evleniyor bir süre sonra sıkılıyor sonra evlilik şeylerini kurtarmaya çalışıyorlar falan aman aç izle banane yaa...
aslında bu filme iki ayrı açıdan bakmak gerekiyor zira erkekler kızın üstüne kızlar ise erkeğin üzerine yürümüş. olay aslında tamamen başrol olan erkek oyuncuda bitmiyor bence olayın ana konusunu kızımız canlandırıyor. evet diğer tarafta hayallerinden vazgeçmiş bir aşık var fakat bana göre çocukluğu tramvalarla geçmiş bir insanın geleceğini bu denli görmezden gelmesi daha çarpıcı gibi geldi.
öncelikle kadın haklı tabee oğlum! yaa kimse adamı evliliğe zorlamadı hatta toplu taşımada kucak kucağa giderken bunu yapmak zorunda değilsin biliyorsuan di mi diye sordu. adam ne dedi? yok onunlan alakası yok yaa ben seni seviyorum dedi. o zaman daha sonraları ben senin için her boku kabullendim seni hamileyken kabul ettim kızım diyerek psikolojik şiddet uygulama hakkı olamaz bu hakkı ona kimse vermiyor. bunu bir kabullenelim.
ikinci aşamada ise psikolojik şiddet uygulayan adamımızı evliliğini kurtarmak için elinden geleni yapmaya çalıştığını görüyoruz üstelik kendi çocuğu olmamasına rağmen deli gibi çocuguna bağlı bir baba idi ona bir şey diyemiyorum. tamam evliliğini kurtarmaya çalıştın fakat daha giderken kıza yine aynı boktan tavrınla bağırıp durumu saptırdın oldu mu şimdi? olmadı de mi?
gelelim kızcağızın ulan adam seni her bokunla kabul etti sen yine de teppiği attın tepkisine maruz kaldığı kısıma. yahu evlilik öyle her kabul edenle olacak bir şey mi? bilinçli olalım lütfen bir ömür aynı evin içinde huzursuzlukla ve şiddetle büyümüş bir kızın öyle bir kocaya katlanabilmesi gerçekten büyük mucize olmuş. hatırlayacaksın şimdi bir sahnesinde ne diyor adama? bu hallerinden bıktım diyor. tabi bıkar yaa adam içiyor ve boş aylak tayfa misali kadını azarlıyor ve ev işleri konusunda da gördüğüm kadarıyla hiçbir yardımı dokunmuyor. eee sonuç ne? ben seni her bokunla kabul ettim di mi? bırakın bu ayakları. biraz hayata bağlılığını belli edecek koşturacak yaşama da saygı duyacak öyle koyver gitsin modu kadınlarda pek işe yaramıyor ha gitmişsin direklerin altında çekirdek kola yemişsin ha elinde ballyy poşşetti baly çekmişsin aynı yani.
kız kalktı adama dedi ki; sevdiğin işleri yaparsan hem yapmak istemediğin işlerle uğraşmazsın hem de daha iyi bir şekilde düzene girer stresini atarsın hem de o zıkkımı içmezsin. ama adam ne dedi? her hobiyi paraya çevirmek zorunda mıyım? çünkü kadını terslemek için fırsat kolluyor.
psikolojik durumlar çok fazla etkili oluyor evlilik konusunda. şimdi yine hatırlayacaksın kız hastanede kavga ettikten sonra babasını merdivenlerde otururken görünce şu an seninle konuşmak istemiyorum dedi. ben bunun altında bile buzağı aradım. bence babasının yüzünden bazı konularda çok eksik kaldı ve ondan dolayı birçok erkekle ilişkisi oldu. kız da eğitimini aldığı için her şeyin farkında.
kızın soğukluğu bence tam da kıvamındaydı. adamda ilgi eksikliği baş gösteriyordu. kadının beklediği ilgiyi film boyunca flört dönemindeki kadar göstermedi zira kadın izin vermedi çünkü artık iş işten geçmişti.
yalnız erkek tarafından baktığım zaman sevdiğini görebiliyorum evet, gözü kapalı çok iyi bir baba olduğunu da görebiliyorum hatta alyansı fırlattıktan sonra araçtan inip araması fena halde koydu. son sahnede mutfakta ağlama sahnesinde biz türk kadınları olsaydı o adamı affederdik. hele hele evladım omzumda 'onu çok seviyorum' diyerek zırlamış olsaydı allah diyorum! beni o adama bağımlı kılardı o çocuk...
nitekim farklı kanatlardan bakmak lazım. ben erkeğin tamam seni her halinle kabul ettim hayallerimden vazgeçtim ve sana her şeyi yapabilirim modunda olmasından dolayı hemcinsimin gözünden baktım. bazı yerlerde adama da hak verdim evet seven bir erkekti hareketlerine davranışlarına kontrol olamıyordu ama bunu düzeltmesi kendisinin elindeydi. neyse... beynim sulandı.
yakın zamanlarda bir tanıdığımın boşanma hikayesindeymiş gibi hissederek yorum yaptım. ve arkadaşım hakikaten boşandı ve ben onun boşanma evresindeki kadar çok gerildim bu filmi izlerken. tanıdığın insanların ilişkilerine tanıklık eder gibi bir film sunmuşlar bize. ben bayıldım. ne öyle mıçmıç aşk filmleri al izle hayatın gerçekleri bunlar.
Talihsiz bir adam (bkz: ryan gosling)
sarışın, donuk bir kadın (o nasıl bir fıkraydı ya tam sarışın işte)
gece gece sinirlerimi bozan bu filmde emeği geçen herkese teşekkürler efendim.
Çalan müziklerin isimlerini bulsam rahatlayacağım ama.
Bir ara tum sevgililere bu filmi izleyin cok guzel diye ovup izlemelerini saglamaya calisiyodum. Genellikle kimse de izlemiyodu. Ya izleselerdi su anda dunyada bi 10 cift falan daha az olurdu. Insani yasamaktan sogutan film.
Ryan gosling in döktürdüğü film olmuş. gerçi michelle williams da rolünün hakkını vermiştir.
--spoiler--
klişe romantik film triplerinden arınmış direk hayatın gerçeğini yansıtan bir film olmuştur. evlilik olayını milyonlarca kez daha düşünmeye teşvik etmiş ve evleneceğiniz kişiyi sırf dış görünüşünden dolayı seçerseniz bir ömrü size zehir eder temasını da iyi işlemiştir. zavallı ryan aşık olmuş bu hanımefendiye karnındaki çocuğu kendi çocuğu bilmiş, hiç istemezken basmış nikahı ve hayatını onlara adamışken, hanımefendi hiç çocuğun gerçek babasını bu durumdan haberdar bile etmemiş çocuğa tekmeyi basmış ryan abiyle evlenmiştir. kronik mutsuz ablamız bütün evlilikleri boyunca o muhteşem mutlu(!) suratıyla dolaşmış ve hepimizi çileden çıkartmıştır.
velakin güzel filmdir, ve baya vurucudur.
--spoiler--
Aynı turu evlılık dısı halını yasadı bırde oratada br cocuk yoktu ıste bazı seyler boyle daha dogrusu ask dedıklerı sey sadece bır heves heves edıyorsun ıcındekı aptal duygular senı sadece kısa bır surelıgıne farklı bır dunya yasadıgına ınandırıyor ama sadece bır sure. Uzun mutlu evlılıklerse sadece ıyı anlasan ınsanlar ask dıye bırsey kesınlıkle yok 1 erkek ve 1 kadın bır araya gelırse en vasat ınsan tıplerı olsalar bıle bır sekılde bır sure sonra ıclerınde bazı duygular uyanır gercek bu. Bu yuzden sevdıgımle degıl gercekten ıyı hayat surdurebılcegım bı ınsanla evlenırım umarım. kendınızı kandırmayıın.
birbirine denk olmayan iki insanın ilişkisini anlatan film. aslında bayağı gerçekçi film... kız doktor, oğlan pek okumamış ufak tefek ticaretle uğraşarak para kazanıyor. evlendikten, çocuk olduktan sonra fena da kazanmıyor, hatta işe gitmese de kazanıyor, o yüzden genelde evde içiyor sıçıyor falan... ama tabi sonuçta kız doktor... anlatabildim mi yani doktor egosu var bi kere... olmuyor tabi yürümüyor bir yerden sonra.
edit: herkes filmi izlemiş ryan gosling ile michelle williams'ı övmüş falan ama yönetmenden bahseden olmamış. yönetmeni derek cianfrance'dir. kendisi bana göre başarılıdır. daha çok film yapmalıdır.
bir erkek olarak filmi izlerken bir noktaya kadar açıkçası evlenmek istedim, ne bileyim böyle çocuk falan olsun, monoton bir hayat olsun işte, flört döneminde yaşanılmış tatlılıklar, sevimlilikler, efendime söyleyeyim türlü şirinlikler olsun.
kız olsaydım büyük ihtimalle o sahneleri izlerken orgazm olurdum.
frankie gördüğüm en tatlı kızlardan biri zaten.
fakat bir yerden sonra biraz değişti bunlar. hani merak ettiğimiz bir soru var ya, "masallardaki '...ve hepsi mutlu yaşadılar...'dan sonra ne oluyor?" diye, film bunun cevabını vermiş. hani öyle bir koyuyor ki karakterlere kızamıyorsunuz. cindy'e "orosbu" diyeceksiniz mesela, "oros...yazık ya kıza" deyip kalıyorsunuz. sonra dean'a "adamsın!" falan yapacaksınız masela, "adams...mala bağlamasan bir de..." yapıp kalıyorsunuz.
eğer yürümeyeceği açık olan bir ilişkide olup da "yürüteceğiz!" ayağına yatan çiftlerden biriyseniz, bunu izleyip rahatlıkla ayrılabilirsiniz.
bol spoiler olacak, giriyi okuyacakları baştan uyarayım. bize kadınların erkeklerden daha romantik ve her konuda daha fedakar olduğu o kadar aşılandı ki, bu özelliklerin olmadığı kadınları bir türlü sindiremez olduk. cindy de o sindiremediğimiz kadınlardan. oysa dean gibi güçlü bir karakter. içine boşalan adamı umursamayıp dean ile olmayı tercih etti, kocasıyla olan ilişkisindeki tüm monotonlukları akışında yaşamayı göze aldı. işine gitti evine geldi, babasını ziyaret etti, evi topladı, ne kadar hayır dese de sevgili kocasının küçük kaçamaklarına eşlik etmeye çalıştı. bu daha zor bir yaşantı hali. cindy karakterini sevdirmeye çalışmıyorum. bana kalırsa gelecek odasında dean ile sevişerek duygularını tazelemesi gerekiyordu. oysa sen naptın cindy!
cindy: hiç hayal kırıklığına uğramıyor musun?
dean: hayır, neden hayal kırıklığına uğrayayım ki?
cindy: ya o tüm potansiyelin ne olacak?
dean: neden potansiyelimden para kazanayım?
hiç cevabı olmayan onlarca soruyla geçmiş bir seks oteli diyaloğu. kadın size bir anda, hadi en iyi yaptığın şeyi yap diyor ve adam size dönüp benim geleceğe dair kocalık ve babalık gibi bir hayalim yoktu. ama şimdi bunu yapmak istiyorum diyor. hani hüsranlı bir ilişki sonunda izleseydim, yüksek ihtimalle dean sen nasıl delikanlı bir adamsın diyip ağlayabilirdim, ama şimdi sadece gülümsetiyor.
kadınların izleyerek aşık olacağı bir dean karakteri var, ryan gosling oyunculuğu ile dramı size fazlasıyla yaşatıyor. hele ilk dakikalarda kadınlara yaptığı gönderme paha biçilemez.
- bence erkekler kadınlardan çok daha romantik. biz evlendiğimizde sadece bir kadına bağlı oluyoruz, kayıtsız şartsız. biriyle tanışıyoruz, "eğer onunla evlenmezsem, aptalın tekiyim, o harika biri " diyoruz.
ama kadınlar ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. evlenirlerken daima acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar. sonra da gidip iyi işi olan biriyle evleniyorlar.
ukulele çalarken heyecanlandım dean, bunu bilmelisin. haddime değil de, iyi film be dostlar!
kalitesiz oyuncularla yüzyılın en boktan filmi seçilmeye aday olabilecekken oyuncu kadrosuyla sınıfı geçmiş aşk filmi.
serseri tavırlarıyla antipatik olmayan yeryüzündeki tek insan ryan yine döktürmüş lakin filmin sonuna doğru zırıl zırıl ağlamasıyla* kahkahalara gark etti beni, film izlenir mi izlenir ama sadece oyunculuk için. sıradan bi aşk filmini michelle ve ryan alıp bambaşka boyutlara taşımış olsa da senaryo yetersiz.
sen nasıl bir kadınsın michelle williams ve sen nasıl bir adamsın ryan gosling dedirten film olmuştur. kadın ve erkek karışık bir grupla film izlenirse, sonunda izleyenler arasında tartışma çıkacaktır.
güzel bir aşk filmiydi sıkılmadan izledim diyebilirim. ne çok kısa ne de çok uzundu.. tekrardan belirtmeliyim ki ryan gosling sanırım beni her filmde etkileyecek. her rolü yaşıyor bu da filmden daha fazla haz almama sebep oluyor.
hiç şaşırtmayan, durağan, klişe olayların vuku bulduğu bir filmdi, çarpıcı hiçbir yanı yoktu ancak bir şeyin bilincinde olduğumu belirtmek isterim; aşık dimağı kesinlikle etkisine alacak olan öğeler taşıyordu. bu nedenledir ki aşık tiplerle karşı karşıya bu filmin aslında ne kadar bayağı olduğu tartışılamaz.
öte yandan filmin övülecek tek yanı gerçekçi oluşudur. öyle gerçektir ki senin, benim ve onun aşk yaşantılarından olmuş ya da olacağa en yakın kesitler içerir. genellikle de bu kesitler kötü kısımlardan oluştuğundan daha fazla ilgi çekici hale gelmiştir.
film izleyicilerinden erkekler, muhtemelen filmdeki erkeğe haksızlık yapıldığını düşünecek iken, kadınlar ise tam tersini düşünecektir. birisi hayatını başkası tarafından hamile bırakılmış bir kadının kollarına bırakırken, diğeri geçmişin pişmanlıklarıyla birlikte bir uzaklaşma arayışına girmiştir. elbet ikisinin de haklı olduğu yönler vardır ancak ben tüm bu kavgalar ve sorunlardan şunu çıkarıyorum; 2 insan normal bir şekilde sonsuza dek anlaşamaz. o halde uğrunda kendinizi kaybettiğiniz aşk, en ufak rüzgarda dağılabilecek sigara dumanından öte bir şey değildir. küçük bir miktar mutluluk, çoğu keder ve hüzün. şu da kesindir ki, iyi başlayan şeyler iyi sonuçlanmaya biliyor. aslında dean karakteri herşeyi özetlemiş şu laflarıyla..
bilmiyorum bence erkekler kadınlardan çok daha romantik. biz evlendiğimizde, sadece tek bir kadına bağlı oluyoruz. kayıtsız şartsız. biriyle tanışıyoruz, "eğer onunla evlenmezsem, aptalın tekiyim o harika biri" diyoruz. ama kadınlar, ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. evlenirlerken daima, acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar.. sonra da gidip, iyi işi
olan biriyle evleniyorlar.
Ne istediğini bilmeyen bir kadın olan cindy'nin dean'in hayatını mahvettiği filmdir. içinde müthiş yoğunlukta yaşadığı buhranlar, geçmişinde yaptığı hatalar ve ruhsuz bedeniyle kendisini eşine teslim ediyor. Ama bu gönülden bir teslimiyet ve bağlılık değil. Hemşire olduğu için eşini de kendi işine yakın bir statüde görmek istiyor kendince haklı olarak. Eşinin iyi bir işi olmayışı güya en büyük sorun. Sorun aslında cindy'nin ta kendisi. Ne geçmişte birlikte olduğu adamları sevebilmiş, ne de evlendiği adamı. Adam seni çocuğunla kabul etmiş daha ne yapsın? Tıpı 2 puanla kaçırmış tribi atan ergen liseliler gibi dolaşıyor ortada cindy hanım. Mutlu olmuyor hiçbir şeyden. Soruyorum sana cindy, eşin doktor olsa ne yapacaktın? Bu sefer de onun ünvanı altında kendini ezik hissedecektin. Neyse özetle, kronik mutsuz ve doyumsuz şehir kadınlarını anlatan ve iç burkan bir filmdir. ilişkilerde farklı bakış açıları yakalamak istiyorsanız izleyin.
kimseye haksızlık etmemek gerek şu hayatta. birine haksızlık ediyorsan, ucu sana da dokunuyor en sonunda.
annem bu filmi izleseydi söyleyeceği ilk şey şu olurdu; davul bile dengi dengine. evlilik olamaz kadından düşük maaş alan biriyle.
bu filmi babam izleseydi söyleyeceği ilk şey şu olurdu; sen sürülmüş tarla iken, üstelik çocuğunla kabul etmiş seni adam. madem hevesti neden evlendin or.. olurdu. babam öyle bir adam. kaldıramaz bu tarz şeyleri. ben buraya nerden geldim bunu hiç bilmiyorum.
çok gerçekçi bu film. hani diyoruz ya hep, hayat filmlerdeki gibi değildir, 0o0o onlar yalan dünya diye. bu film çok gerçek işte. çat diye vuruyor yüzüne gerçekleri. canını yakıyor.
evlilikte bir süreden sonra çiftler birbirine yabancılaşıyor. bu sadece evlilik değil, uzun süreli ilişkilerde de aynı şey geçerli. hani o ilk başlardaki tatlı heyecan kalmıyor. sevgililikte ayrılık olurken, evlilikte boşanma oluyor. evlilik kutsal bir şey. kutsal ama kutsallık sihir değil. neticede insanla evleniyorsun. aşk bitince geriye şefkat, merhamet ve vicdan kalıyor. ya bunlar aslında yoksa? aşkın büyüsüne kapılmış gitmişseniz? o heyecan sizi cezbetmişse? aşk biten bir şey. ne acı di mi? gerçek bu. üstelik aşk, beğenme ve beğenilme arzusu öyle bir şey ki, farkındalığı azaltıyor.
parasız da mutlu oluruz büyük bir yalan. statü insanlar için önemli. ilişkilerde gizli kast sistemi var. hangimiz reddederiz ki bunu? çok nadirdir. egonun buna izin vermesi oldukça güç. kaldı ki konu komşuda, kadın günlerinde, erkek muhabbetlerinde konuşulan konulardan biri bu. sen kurtulmak istesen, çevren seni rahat bırakmaz. didiklerler. sonra sen irdelemeye başlarsın. etkilenirsin ister istemez. ama bir yandan da çok para kazansa bir çift, mesele sadakat ve sevgiye döner birden. asıl önemli değerler bunlar olur çıkıverir.
mesele ne para ne de sevgi. bütün mesele, insanın kendine verdiği değeri bir süreden sonra sevdikleri için harcaması. karşındaki kişi seni ilk tanıdığında birilerinden bağımsız olduğunu görüyor. ona ilgi duysan bile. bu cezbediyor. zaman geçtikçe bu büyüyor içinde. ve beraberlik olmaya başladığında sen kendinden ödün veriyorsun bazen. bu ''bazen''ler arttıkça sevdiğin seden uzaklaşıyor. ilk tanıdığı zamanlardaki gibi değilsin gözünde. o sihir yok oluyor yavaşça. aslında sen hep aynısın. karşındaki büyütüyor gözünde. ve zamanla küçülüyorsun farketmeden. seni sen yapan özelliklerin itici gelmeye başlıyor. daha fazla verdiğin değer önemsiz hale geliyor, ne tuhaf ki aslında bundan etkilenmişti. senin mutluluğun o oldukça, o senden kaçıyor.
sanırım hepimiz egomuzun kurbanıyız. karşımızdaki senden daha çok şey bilsin, senden daha iyi kazansın ve seni daha çok sevsin. ve asıl önemlisi kendini de daha çok sevsin ki, sen hala hayran olabil. tam olarak istediğimiz bu. bunlar bir arada olur mu peki? çok zor. yok gibi hatta.
bir ilişkide önemli olan hayranlık. kadın erkeğe, erkek de kadına hayran olacak ki devam edebilsin. bu hayranlığın bitmemesi için de kendine döneceksin arada. işte tüm bunları yaparken geçen şey, hayat. böyle düşününce ne yorucu.
insan yeteneklerini paraya çevirmek zorunda mı, dev sorusunu sormuş filmdir. filmin bir yüzü, çok kabiliyetli olmasına rağmen okulu yarıda bırakıp boyacılık, taşımacılık gibi işlerle hayata devam eden, bir kadının kocası ya da bir çocuğun babası olmak gibi hayalleri bulunmayan adamın sevdiği kadını düştüğü bataklıktan kurtarmak adına bütün hayallerinden vazgeçişi iken öteki yüzü ise tam bir hayal kırıklığıdır: girdiği çıkmazdan kurtuluşu evlilikte görmüş, gözü yükseklerde, doktor olmak ile yanıp tutuşurken kendini standart bir hayatın içinde bulan, bu belirsizliğin etkisinde, kendisiyle birlikte ailesini de karmaşaya çeken bir kadın. bütün bu olanları harmanlayarak insanda his karmaşısına neden oluyor film. kaliteli müzikleri, küçük kızın tatlılığı ve de başroldeki çiftin sevimli dansı ile izlenmeyi beklemekte.