Derek Cianfrance'in yönettiği, Ryan Gosling ile Michelle Williams'ın başrollerini paylaştığı romantik drama türünde bir filmdir. Bu filmdeki performansıyla Michelle Williams en iyi kadın oyuncu dalında oscar'a aday gösterilmiştir.
Film Dean ve Cindy adlı evli çiftin aşklarının ızdırabını konu almaktadır. Hani sikerim böyle aşkın ızdırabını deriz ya, işte öyle bir film. Dean, evlenmeyi düşünmemektedir. Erkeklerin, kadınlara nazaran daha romantik olduğunu; kadınların, akıllarıyla hareket ederek yalnızca doğru insanı bulmaya çalıştıklarını iddia etmektedir. Ne yazık ki bu haklı ve yerinde düşünceleri iş pratiğe geldiğinde eyleme dökülemeyecektir. Erkek milletiyiz işte, anca boş laf. Her şeyin farkında olup farkındalığın hiçbir işe yaramaması ne acı... Zira Dean, Cindy adlı kafası her daim karışık, ne istediğini bilmeyen, müzmin mutsuz kadın modeline ilk görüşte aşık olur. Tabi kızın bu karakterini evlenince görecektir. Film şimdiki zamanla, evlenmeye giden süreçleri arasındaki geçişlerle bezenmiş. Bunlar ustalıkla harmanlanmış.
--spoiler--
Cindy'nin sorunu ne anlamış değilim. Gerçi bugüne kadar hangi kızı anladım ki Cindy'i çözeyim. Erkek arkadaşından sırf içine boşaldı diye ayrılıyor. Herif kapısına dayanıyor, fakat bizimki istemiyor. Bu arada Dean ile işi pişiriyor. Sonra hamile olduğunu öğreniyor, diğer çocuk duysa belki de kabul edecek. Ama yok, dengesizin kralı ya, aklına yatmadı ya o çocuk, istemem demiş bir kere... Dean durumu o haliyle kabul ediyor, basıyor hükümet nikahını. Tüm sevgisini, hayatını, hayallerini hiçe sayarak ona ve kızına adıyor. Film boyunca Cindy bir mayıs sıkıntısı içerisinde dolanıyor. Neden mutsuz, ne bekliyordu da olmadı, Dean nerede yanlış yaptı bir türlü anlaşılamıyor. Sürekli bir huzursuzluk, bir olmamışlık, manasız tartışmalar.
Cindy ne eski sevgilisini seviyor, ne de Dean'i... Benim bu filmden anladığım budur. Yediği bir bokun bedelini de aslan parçası Dean'den çıkarıyor. Hani sen karaktersiz, hayattan nasibini almamış birisin. Mutlu olmanın imkanı yok. Olabilir, psikolojik problemlerin vardır. O zaman yürü git, tek başına yaşa. Milleti de boktan hayatına ortak edip dibe çekmenin alemi var mı? mına koyim senin Cindy. Dökülen göz yaşlarına kurban olayım Dean.
ekleme: lan bak durup durup aklıma geliyor. hele bir de yıllar sonra eski sevgilisiyle karşılaştıktan sonra, arabada Dean'e yaptığı talihsiz açıklamalar ve girdiği tripler yok mu? düşündükçe asabım bozuluyor.
--spoiler--
film dışardan bakıldığında romantik komedi gibi dursa da, filmin romantik olan hiç bi yanı yok.. belki hatunla adamın tanışmaları.. sonrasında herşey gitgide dibe vuran bi hal alıyo..
hani bazı klişe kalıplar vardır, kadın dediğin üç nokta , erkek dediğin e tabii üç nokta.. bütün bu klişeleri haklı çıkaran bi film..
itiraf ediyim statülere sonuna kadar inanan bi adamım.. o kadar ki, karşımda benden statüsünün daha aşağıda olduğunu düşündüğüm bi adam gelsin, kaale almam.. alsam da , kendimi mütevazilik yaptığım için iyi bi bi insanmışım gibi hissederim..
bu filmdeki hatun da aynen öle ben gibi.. ben de tıpçıyım.. eh uyuyo.. hoş burdaki hatun ben hatun değilim orası ayrı bi mevzuu..
filmde kız büyük hayalleri olan gelecek vaad eden bi hatun gibi lanse edilmiş.. adam ise hayalperest bi serseri.. farkındaysanız, aşık olan taraf hep biraz daha salak kalır ya diğer tarafa doğru.. aşk yani başlı başına bi defekt başlı başına bi zaaftır ya, insanı hep burdan vururlar..
oysa bi tersten bakalım.. evet kızın eğitimi çocuktan daha iyi.. ama buna karşılık çocuk daha samimi ve dengeli.. kız belki tıp okuyabilecek, ama çocuk da çalışıyo ve eve para getiriyo.. kız belki iyi bi hemşire ama adam iyi bi baba..
bu ikisi belki güçlerini birleştirse, ortalama ama iyi mutlu bi aile olabilirlerdi.. fakat sonunda noldu ? elimizde dul bi anne, büyük ihtimalle travmalı büyüyecek bi çocuk ve o kadını gerçekten sevip siktiri yemiş yaralı bi adam kaldı..
bu adam hep kadının hayatına engel olmakla suçlandı ya film boyunca.. bi düşünelim bakalım kadın adam olmasa neler yapabilirdi ? bi kere o dengesizlikle ve o sorumluluk almamayla bu hatundan doktor olmazdı.. hadi tıbba össyle girilen bi sınav sisteminde tamam da , abdde ıh ıh.. hayatındaki diğer elemanlara bakalım hatunun.. onu metresi yapmaya çalışan bi doktor ve sikiş arkadaşı olan eski manitası.. bunların biriyle beraber olsa, şu anki durumundan beter halde bi hatun olacaktı ziya adam kadın için bu kadar uğraşmıcaktı bile ya da en iyi ihtimalle bi metres olarak yaşıcaktı.. evet bi doktor metresi..
hayatımdaki kişisel olarak tanıdığım bi çok adam var kadın erkek ilişkilerinde hatalar yapan.. hata diyorum hatalar kazara da yapılır, üstüne çok düşünülmemiş durumlar da ileride hata diye nitelendirilebilinir..
bi çoğuna defalarca katı gerçeklerimle karşı çıktım.. üç kuruş etmeyen sokakta orda burda görseniz birbirinden ayırt etmenizin imkanı olmayacak ama buna rağmen piçlikleriyle, babalarından aldıkları arabalarıyla, onca dershane sonucu gittikleri iyi okullarla karşındaki kadınları sikecek, bunları da sonra ballandıra ballandıra analtacak hatta sikişten çok ortamdaki fiyakasından zevk alan hatuna da çok aşık ve anlaşılması güç modeli oynayan adamlar.. ve onların, çok büyük aşklar yaşadıklarını sandıkları, makyajsız bi boka benzemeyecek olan, masumiyeti uzun zaman önce kaybetmiş , bunun suçunu da hayata atmış tırt metropol kadınları.. acıları desen gerçek acı değil , aşklraı desen al işte burda girdikleri entryler yazdıkları feysbuk iletileri kadar aşk, yarın öbür gün aynen bizim hatun gibi suçu gene başkalarına atıp karşılarındakini inanmak istedikleri ilüzyona inandıracak ortalama altı vasat kadınlar..
iki taraf da fedakarlık bilmiyo.. çok mu zor kendini seven adama minnet duymak ? o kadın hasbelkader yüzü biraz güzel diye talipleri olacaktır belki , ama ya yaş 45e gelince.. elinde sigarası ya da voktası geçmişteki aşk acılarını hafif sarkastik bi biçide anlatacak bi karı olacak nihayetinde.. zaten çok müthiş bi potansiyeli olsa, o adamla tanıştığı yaşa kadar bi bok olurdu o halde olmazdı..
adam desen ne desem boş.. aşık olmuş bi adam bu.. seven erkek işte neler yapıyo görüyosunuz değil mi ? sevgilim beni çok seviyo burcucuuummm demeden önce 2 kere düşünün.. adam bulduğu üç kuruş parayla hatunla fantezi yapmaya otele gidiyo.. buna karşılık bulduğu ilk parayla orospuya giden adamlrala dolu bu memleket..
beni bu filmde en çok rahatsız eden, kadının önü açık parlak kadın olarak gösterilmesi oldu.. sanki adam zaten çok bişi olamıcaktı da, kadın aslında doktor olucaktı da hamile kaldı.. o işler öle olmuyo..
zaten çocuk da kariyerin önünde engel değil.. annem beni 23ünde doğurup benden sonra doktora tezi vermiş bi dişçi yani.. olsa bilirdim..
nacizane bi tecrübe, size bişiler katmayacağını düşündüğünüz adamları sırf sizi seviyo diye hayatınıza katmayın.. kırmadan uygunca reddedin.. ama kendi sınırlarınızı da bilin.. siktiri çektiğiniz adamlar gerçekten sizden altta mı onu bi düşünün.. o adamdan iyisini gerçekten bulabilecek misiniz ? bunu iyi analiz edin.. çünkü herkes kendinin kafa ve güzel kız, anlayışlı ve harbi aşık çocuk olduğunu düşünüyo..
gerçekten ne kadarlık adamsınız bunu düşünün.. karşınızdaki adamı büyük yüceltmelerden ve egonuzun söylediği aşağılamalardan uzak tutun..
birazcık hormonlarınızdan sıyrılın amına koyduklarım.. hepiniz bu filmdeki kadın gibi bi takım triplerdesiniz.. ya aşıksınız ama korkuyosunuz ya aşıksınız ama kadın size layık değil ya aşık değilsiniz ama siktiri çekemiyosunuz ya ölesinizi ya böylesiniz.. hiç biriniz samimi değilsiniz.. hepiniz anasının hala kadınların çalışmadığı zamanlradan , erkeği teminat olarak gören ve "aaa kızım maaşını sor önce bi" diye öğütlerini dinleyen kadınlarsınız.. ister saçınız avrupai olsun, ister müziğiniz rock olsun.. ruhunuz karşısındakine değerini köpek ederek anlatmaktan başka türlü kendine değer biçmeyen kadın.. eğer adam bu oyuna gelmezse de , aa sen beni sevmiyosunlar başlıyo..
peki sen kendini seviyo musun ? sen karşısındakinden paso fedakarlık bekleyen başka türlü egosunu tatmin edemeyen sevgi açı, sen gerçekten sevilmeyi hak ediyo musun ?
ya da sen ibne türk erkeği bu ikiyüzlülüğünle, bu egonu tatmin etmek için karı sikmekten başka bi işe yaramayan halinle gerçekten bu filmdekinden başka bi hatun mu bulmayı umuyosun ? hepiniz mi aşk acısı çektiniz de sonradan piç oldunuz amk ? hepiniz mi aynı şarkılraı ezberleyip aynı ortamlara gidip aynı kızları siker oldunuz ?
bu film en bizi anlatan film.. "senle evlenmemmiş olaydım çocuğum olmamış olaydı... " , "beni kimlr kimler istemişti de sana vardım" , "keşke annemi dinleseydim o zamanlar o dediydi" , "ah ya şu kızı alamadım bari ayşeyle evleniyim eve bakar", " yetti bu bekarlık bari evleniyim"
bu film kadarız işte.. selvi boylum al yazmalım filan hikaye..
bu entrym ruya avcisina geliyor.. kendisi de bu ikiyüzlülüğün farkında olduğu için..
kimseye haksızlık etmemek gerek şu hayatta. birine haksızlık ediyorsan, ucu sana da dokunuyor en sonunda.
annem bu filmi izleseydi söyleyeceği ilk şey şu olurdu; davul bile dengi dengine. evlilik olamaz kadından düşük maaş alan biriyle.
bu filmi babam izleseydi söyleyeceği ilk şey şu olurdu; sen sürülmüş tarla iken, üstelik çocuğunla kabul etmiş seni adam. madem hevesti neden evlendin or.. olurdu. babam öyle bir adam. kaldıramaz bu tarz şeyleri. ben buraya nerden geldim bunu hiç bilmiyorum.
çok gerçekçi bu film. hani diyoruz ya hep, hayat filmlerdeki gibi değildir, 0o0o onlar yalan dünya diye. bu film çok gerçek işte. çat diye vuruyor yüzüne gerçekleri. canını yakıyor.
evlilikte bir süreden sonra çiftler birbirine yabancılaşıyor. bu sadece evlilik değil, uzun süreli ilişkilerde de aynı şey geçerli. hani o ilk başlardaki tatlı heyecan kalmıyor. sevgililikte ayrılık olurken, evlilikte boşanma oluyor. evlilik kutsal bir şey. kutsal ama kutsallık sihir değil. neticede insanla evleniyorsun. aşk bitince geriye şefkat, merhamet ve vicdan kalıyor. ya bunlar aslında yoksa? aşkın büyüsüne kapılmış gitmişseniz? o heyecan sizi cezbetmişse? aşk biten bir şey. ne acı di mi? gerçek bu. üstelik aşk, beğenme ve beğenilme arzusu öyle bir şey ki, farkındalığı azaltıyor.
parasız da mutlu oluruz büyük bir yalan. statü insanlar için önemli. ilişkilerde gizli kast sistemi var. hangimiz reddederiz ki bunu? çok nadirdir. egonun buna izin vermesi oldukça güç. kaldı ki konu komşuda, kadın günlerinde, erkek muhabbetlerinde konuşulan konulardan biri bu. sen kurtulmak istesen, çevren seni rahat bırakmaz. didiklerler. sonra sen irdelemeye başlarsın. etkilenirsin ister istemez. ama bir yandan da çok para kazansa bir çift, mesele sadakat ve sevgiye döner birden. asıl önemli değerler bunlar olur çıkıverir.
mesele ne para ne de sevgi. bütün mesele, insanın kendine verdiği değeri bir süreden sonra sevdikleri için harcaması. karşındaki kişi seni ilk tanıdığında birilerinden bağımsız olduğunu görüyor. ona ilgi duysan bile. bu cezbediyor. zaman geçtikçe bu büyüyor içinde. ve beraberlik olmaya başladığında sen kendinden ödün veriyorsun bazen. bu ''bazen''ler arttıkça sevdiğin seden uzaklaşıyor. ilk tanıdığı zamanlardaki gibi değilsin gözünde. o sihir yok oluyor yavaşça. aslında sen hep aynısın. karşındaki büyütüyor gözünde. ve zamanla küçülüyorsun farketmeden. seni sen yapan özelliklerin itici gelmeye başlıyor. daha fazla verdiğin değer önemsiz hale geliyor, ne tuhaf ki aslında bundan etkilenmişti. senin mutluluğun o oldukça, o senden kaçıyor.
sanırım hepimiz egomuzun kurbanıyız. karşımızdaki senden daha çok şey bilsin, senden daha iyi kazansın ve seni daha çok sevsin. ve asıl önemlisi kendini de daha çok sevsin ki, sen hala hayran olabil. tam olarak istediğimiz bu. bunlar bir arada olur mu peki? çok zor. yok gibi hatta.
bir ilişkide önemli olan hayranlık. kadın erkeğe, erkek de kadına hayran olacak ki devam edebilsin. bu hayranlığın bitmemesi için de kendine döneceksin arada. işte tüm bunları yaparken geçen şey, hayat. böyle düşününce ne yorucu.
son zamanlarda izlediğim en iyi film. aslında en iyi değil, en vurucu. hırpalayan, deşen, sersemleten, salak bi yanı var bu filmin.
filmi anlatan cümleler kurmayı sevmiyorum, yapmayacağım da.
illa bir şey diyeceksem, ben demeyeyim de karl marx desin. çünkü marx'ın bu hasta olduğum cümleleri, filme cuk oturuyor.
"...karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız,
yani sevgi olarak sevginiz karşılıklı sevgi yaratmıyorsa,
seven bir kişi olarak
dışavurumunuzla kendinizi
sevilen bir kişi yapamıyorsanız
sevginiz güçsüzdür, bir talihsizliktir..."
Ne istediğini bilmeyen bir kadın olan cindy'nin dean'in hayatını mahvettiği filmdir. içinde müthiş yoğunlukta yaşadığı buhranlar, geçmişinde yaptığı hatalar ve ruhsuz bedeniyle kendisini eşine teslim ediyor. Ama bu gönülden bir teslimiyet ve bağlılık değil. Hemşire olduğu için eşini de kendi işine yakın bir statüde görmek istiyor kendince haklı olarak. Eşinin iyi bir işi olmayışı güya en büyük sorun. Sorun aslında cindy'nin ta kendisi. Ne geçmişte birlikte olduğu adamları sevebilmiş, ne de evlendiği adamı. Adam seni çocuğunla kabul etmiş daha ne yapsın? Tıpı 2 puanla kaçırmış tribi atan ergen liseliler gibi dolaşıyor ortada cindy hanım. Mutlu olmuyor hiçbir şeyden. Soruyorum sana cindy, eşin doktor olsa ne yapacaktın? Bu sefer de onun ünvanı altında kendini ezik hissedecektin. Neyse özetle, kronik mutsuz ve doyumsuz şehir kadınlarını anlatan ve iç burkan bir filmdir. ilişkilerde farklı bakış açıları yakalamak istiyorsanız izleyin.
güzel bir aşk filmiydi sıkılmadan izledim diyebilirim. ne çok kısa ne de çok uzundu.. tekrardan belirtmeliyim ki ryan gosling sanırım beni her filmde etkileyecek. her rolü yaşıyor bu da filmden daha fazla haz almama sebep oluyor.
hiç şaşırtmayan, durağan, klişe olayların vuku bulduğu bir filmdi, çarpıcı hiçbir yanı yoktu ancak bir şeyin bilincinde olduğumu belirtmek isterim; aşık dimağı kesinlikle etkisine alacak olan öğeler taşıyordu. bu nedenledir ki aşık tiplerle karşı karşıya bu filmin aslında ne kadar bayağı olduğu tartışılamaz.
öte yandan filmin övülecek tek yanı gerçekçi oluşudur. öyle gerçektir ki senin, benim ve onun aşk yaşantılarından olmuş ya da olacağa en yakın kesitler içerir. genellikle de bu kesitler kötü kısımlardan oluştuğundan daha fazla ilgi çekici hale gelmiştir.
film izleyicilerinden erkekler, muhtemelen filmdeki erkeğe haksızlık yapıldığını düşünecek iken, kadınlar ise tam tersini düşünecektir. birisi hayatını başkası tarafından hamile bırakılmış bir kadının kollarına bırakırken, diğeri geçmişin pişmanlıklarıyla birlikte bir uzaklaşma arayışına girmiştir. elbet ikisinin de haklı olduğu yönler vardır ancak ben tüm bu kavgalar ve sorunlardan şunu çıkarıyorum; 2 insan normal bir şekilde sonsuza dek anlaşamaz. o halde uğrunda kendinizi kaybettiğiniz aşk, en ufak rüzgarda dağılabilecek sigara dumanından öte bir şey değildir. küçük bir miktar mutluluk, çoğu keder ve hüzün. şu da kesindir ki, iyi başlayan şeyler iyi sonuçlanmaya biliyor. aslında dean karakteri herşeyi özetlemiş şu laflarıyla..
bilmiyorum bence erkekler kadınlardan çok daha romantik. biz evlendiğimizde, sadece tek bir kadına bağlı oluyoruz. kayıtsız şartsız. biriyle tanışıyoruz, "eğer onunla evlenmezsem, aptalın tekiyim o harika biri" diyoruz. ama kadınlar, ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. evlenirlerken daima, acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar.. sonra da gidip, iyi işi
olan biriyle evleniyorlar.
filmin sonunda michelle williams'a ağzıma geleni saydım. ancak natalie portman'ın black swan performasından katbekat iyi olduğunu düşünüyorum. ryan gosling e aşık olmamak çok zor."bırak o orospuyu gel ben seveyim seni",demek istiyorum kendisine.
özellikle ryan gosling'in döktürdüğü, insanın kendini evlilik konusunda bir kez daha sorgulamasına sebep olan, gayet vurucu, can yakıcı, sinir edici, sağlam bi film. izlediğiniz dönemdeki psikolojinize de dikkat edin ya da buradaki yorumları okumadan izlemeyin derim.