görmeyen,duymayan, tüm dünyası karanlık ve sessizlik olan bir çocuk... ona her düştüğünde daha da yukarı kalkacağını söyleyen bir öğretmen ve sonunda üniversite mezunu bir genç kız... çok vurucu ve duygusal bir hint filmi. filmdeki replikler de ayrı bir hayat dersi.
"Hayat bir dondurmadır erimeden tadını çıkarın."
cogu izleyeni, hüngür hüngür, salya sümük aglatmis; evdeki selpak reservlerinin tükenmesine sebeb olmus film.
evet güzel, ve düsündüren bir film, benide cok etkiledi.
sadece his duyusuyla dünyada yasaya bilmeyi cok güzel bir sekilde gösteriyor. insani hüzünlendiriyorda.
ben sahsen bu filmde aglamadim, daha dogrusu agliyamadim.
oysaki bu tür ic burkan filmlerde duygulana bilme potansiyeline sahip bir insanim.
basröl oyuncusunun azmi ve basarisi beni benden almistir, tüm sagligina sahip insanlarin bir cogundan daha fazla seyler basarabilmis, insan etkilenmesinde ne yapsin, ben helal olsun dedim icimden defalarca ama agliyamadim. bende bir sorun mu var diye düsündüm sonra.
cevabim hayir yok, bu handikapli bir cok insan var cevremizde biz aglarsak onlara sanki aciyormus gibi oluyoruz ve bence bu tür insanlara acimak yerine onlarin hayatta daha basarili ola bilmesi icin bizim acimamiza ihtiyaclari yok, bir "helal olsun "dememiz cok cok daha yararli olacaktir.
iste galiba ben yüzünden aglamadim.
her sahnesinde gözleri dolduran, muhteşem oyunculuklarıyla kendisine hayran bırakan oyuncularla dolu hint-amerikan ortak yapımı kusursuz bir film. hellen keller isimli hem kör hem de sağır bir kadınin gerçek hayat hikayesinden uyarlanan film adamın ağzına sıçan filmler listeme ilk 10 dan giriş yapmış bulunuyor. ve ne yazık ki bu filmin türkçe uyarlaması yapıldı. ve ne yazık ki başrolde beren saat var. film benim dunyam ismiyle vizyona girecek ama bugün orijinalini izledikten sonra beren saat'in başarılı olabilecegine ihtimal vermiyorum. orijinal filmdeki kadının performansının çeyreğini yapabildiyse çok büyük iş başarmış demektir. zira kendisi türkiye'nin en yeteneksiz kadın oyuncusudur.
benim dünyam çıktıktan sonra izlediğim hint filmidir. 2005 yapımı, dramdır. kuraldır önce orjinal yapım izlenir fakat kesinlikle gece 3'te izlenilecek bir film değildir.
pearl jam in ten albümündeki en yıkıcı parçadır. eddie vedder in unplugged versiyonunun sonunda söylediği we belong together bölümüyle insanı daha bir parçalar.
öyle ayda yılda bir film izleyip akabinde film hakkında methiyeler dizen ergenler gibi davranmayacağım bu sefer. film vasatın üstündeydi. duygusallık duygu sömürüsü boyutundaydı. ancak hakkını yememek lazım kızın oyunculuğu on numaraydı. tebrikler mişel.
2005 yapımı bollywood şaheseri. amitabh bachchan, Ayesha Kapoor ve Rani Mukerji ile her saniyesi dolu dolu bir başyapıt seyrettim. hikaye sanırım gerçek hayattan alınmış. böylesine güzel bir eseri izlememiş olmak gerçekten çok büyük bir eksik bence.
son iki üç aydır bollywooda sardım. tüm filmlerin güzel olduğunu savunmam asla ama imdb de yüksek puanlı filmleri seçerek izlemeyi tercih ediyorum. güzel bir referans oluyor. bu yolla izlediğim filmlerin %95i müthişti.
iki tane engelli kardeşim var. engelliler konusunda hassas olduğumu düşünüyorum. sadece engelliler değil, çocuklar konusunda da hassas olduğumu düşünüyorum.
beni ilk yaralayan film taare zameen pardı. özel ilgi gerektiren çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği böylesine güzel anlatılabilirdi.
daha sonra barfiyi izledim. hint sinemasına olan hayranlığım kat kat artmıştı. zira barfi gözümde çok büyük bir başyapıttı.
şimdi black'e geliyorum da, black barfiyi yüze katlar abi.
gerçekten kafanızda hangi filmi izlemek varsa, önce ilk sıraya bunu koyun, sonra planınıza devam edin. belki abarttığımı düşünenler olabilir, emin olun bugüne kadar izlememiş olmanıza çok üzüleceksiniz.
bu filmden etkilenmeyen bir insan olabileceğini sanmıyorum dünya üzerinde. film iyiydi. film iyi değildi, mükemmeldi. sihir gibiydi. niye geç kaldım izlemekte diye kendimi yemiyorum. çünkü, bence tam zamanıydı. sihirbazın sihri benim de hayatımı değiştirdi. tam anlamıyla hayatımı olmasa bile, beni değiştirdi. ben değiştiğime göre hayatım da değişecek demektir.
ama, bu filme nasıl olur da aşk filmi gözüyle bakılır onu anlayamıyorum. yalnızca burada değil; filmin eleştirisi yapılan birçok yerde öğrenci-öğretmen aşkı gibi abuk sabuk sözler okudum. içinde aşk geçmeyen aşk filmi oluyorsa şayet, evet öyledir.
neden her şeyi "aşk" tarafından görüyoruz biz? bu benim de yaptığım bir hataydı. şimdiyse, özellikle bu filmi izledikten sonra hayatın bu denli ucuz harcanamayacak kadar değerli olduğunu görüyorum.
bu film, hayatınız boyunca görebileceğiniz en masum öpüşme sahnesini barındırıyor. öpüşme bile sayılmayan minicik bir dokunuş. bu film, öğretebileceğinden fazlasını öğreten, bu uğurda itibarını kaybeden bir adamın yüceltilmiş ruhunu anlatıyor. bu film sabrı anlatıyor. direnmeyi, savaşmayı. edebi, felsefi sözler bir tarafa gerçek bir karanlıkla boğuşmayı ve onu alt etmeyi anlatıyor.
gecenin karanlığında izlemeyin ama. sabah erkenden ayaklanmanız gerekiyorsa o saatte hiç izlemeyin. birkaç saat uyuyabileceğiniz varsa da, düşünmekten, sorgulamaktan, kendinizi eleştirmekten onu da yapamayacaksınız çünkü. hatta bundan sonra derin derin uyuyabileceğinizi bile sanmıyorum...
nasıl ki kolayla mentosu karıştırıp içmemek gerektiğini biliyorsam, bir gece yarısı kendisiyle yalnız kalmış hiçbir insanın bu şarkıyla alkolü karıştırmaması gerektiğini de öyle biliyorum. yarı youtube videoları kaynaklı, yarı içgüdüsel yani. çok allahın belası bir şarkıdır kendisi. mükemmele yakın.
hayat rahimden de başlasa, topraktan da başlasa yolculuğu karanlıkta başlar ve karanlıkta biter. bir gün hepimiz bu karanlıktan geçmek zorunda kalacağız ve ışığa ulaşacağız.
ağladım gözlerim dolmadı direk ağladım. aslında o kör olan kız bendim kulaklarımda duymuyordu en ufak bir şey yüzünden bile çılgınca dansı beni anlatıyordu.
bu fırtınada dışarı çıkartıcı, yakılan sigaranın ilk dumanını derince çektiren film ötesi bir şey. ben mi anlatıyorum bilinmez ama izleyin be abi sadece izleyin.