filme başlar iken her ne kadar sıkıcı gibi görünse de lütfen ön yargılı olmayınız. olmayınız işte. oturun izleyin. son yarım saati için bile defalarca izlenilebilir.
hayatımda daha anlamsız daha vakit kaybı yaratan bir film daha görmedim. film boyunca bir beklenti içerisinde olayların akmasını beklerken olan tek olay kuğu gölü balesinde bağyanların hareket etmesiydi. ne oldu lan demeden film bitti.
edit: eksileyen kardeşim sana ne sen mi çektin filmi?
film hakkında girilen entrylere, yorumlara aldanıp beklenti içinde olmayın. son derece sıkıcı, yarak kürek bir film. tam anlamıyla zaman kaybı. hele ki natalie portman'ın canlandırdığı karakter insanı ruh hastası etmeye yeter de artar bile. annesi de ondan hallice...
o kadar güzel film varken bulaşmayın yane cicişler. *
film hakkında gereksiz bilgiler:
- lily adlı karakteri canlandıran mila kunis, family guydaki Meg Griffin'i seslendirmiştir.
- thomas adlı bale yönetmeni la haine filminde ana karakterlerden vinz isimli olanıdır. tabi orada yaşı bayağı küçüktü.
- beth/Winona Ryder beetle juice dan ve daha bir çok filmden biliniyor.
- Natalie Portman ise leon ve star wars filmleriyle tanınmıştı.
niye bunları yazdım? çünkü bir oyuncunun daha önceki filmlerinden alıştığımız tarzı sonraki filmlerine de yansıyor nedense. mesela vinz ve thomas iki filmde de hırçın, kendini beğenmiş. beth, beetle juice' daki gibi ezik, dünyadan elini eteğimi çekmiş, loser bir tip. Natalie leon ve star wars'daki gibi kırılgan, narin ama hırslı. belki de oyunculuk kendini oynamaktır bilemedim.
darren aronofsky abimiz natalie portman'ı almış, üstüne bolca şizofreni ve hırs serpmiş, yanına mila kunis denen yimelik çıtırı koymuş, etraflarına da bale, klasik müzik ve gerilim serpmiş ve motor demeden önce bizim mathilda'yı çağırıp adeta "bak tatlım, düzgün oynarsan sana heykeli tutturcam" demiştir. e o da ziyadesiyle oynamıştır. kısacası tamamen natalie portman üzerine, ona bi oscar aldırma hedefiyle yapılmış bir film izlenimi bıraktı bende.
onun dışında yönetmen, vermek istediği psikolojik gerilim, şizofreni ve obsesif komplüsif bozukluk ögelerini kusursuza yakın bir şekilde vermiş ve bunun için de iki başrol oyuncusu natalie portman ve mila kunis'i iliklerine kadar sömürüp mükemmel derecede kullanmayı becermiştir.
fakat benim bu film hakkındaki tek eleştirim, mila ve natalie'nin sevişme sahnesi hakkında olacak. sanki biraz kasmışlar, hadi çekelim de bitsin demişler, sanki bir özensiz çekmişler gibi geldi bana. yani o kadar güzel 2 kadın varken elinde o sahne için, daha ateşli, daha cesur ve çarpıcı bir sahne çekilebilirdi bence. malzeme müthiş zira.
geçen yaz izlediğim, hiçbir şey anlamadığım film. kadın şizofren olduğundan neyin gerçek, neyin hayal ürünü olduğunu anlayamıyorsunuz. filmin başından sona doğru bir beklenti içinde olmanıza rağmen film bittiğinde hayal kırıklığına uğruyorsunuz. birtek ben değil, aynı zamanda arkadaşımda pek bir şey anlamadı bu filmden. velhasıl, anlatıldığı kadar güzel değildi.
yorumlarda, eleştirilerde çok iyi film olduğu söyleniyor. haliyle beklenti de büyük oluyor. kötü film değil ama millet izlemeyen niye yaşıyor da dedirtecek bir film değildir.
eserin birçok farklı versiyonu olmasına karşın genellikle kötü büyücü rodhbart tarafından arkadaşlarıyla birlikle kuğuya dönüştürülen odette sadece geceleri kısa bir süreliğine insan olabiliyordur.
(bkz: siyah kuğu) bir balerinin hikayesini konu alan müthiş filmdir.
kuğu gölü balesinde kraliçe kuğu seçilen başroldeki kızın rolü tamamlamak ve başkasına kaptırmamak için gösterdiği hırsı, psikolojik baskıları üzerinden atma çabasını anlatır.
hiçbir şey anlaşılmayan filmdir. iyice izlemiş, filmi etraflıca anlatabilecek olan varsa bi mesajn uzağınızdayım. sözlükte ünlü olmamadan çekinmeyin. ben de sizler gibi sıradan bi vatandaşım sonuçta. evet.