--spoiler--
sevgili nina nın başından geçenler birilerine mesela bana fazla abartılı gelmiş olsa da, kamerayla yapılan hareketler 10 numaraydı. nina zannedersem ana baskısından ötürü, beynini yeme noktasına gelmiş ve sürekli ev-dans ikilisi arasına sıkışmış bir hayata sahip safcana bir kızımız. ve fakat filmin tüm olayı olan, black swan olabilme-olabilememe karmaşasında sevgili nina nın sorunlarının içine içine giriyoruz ama bu sorunların oluşum nedenlerine fazlaca girmiyor filmimiz. nina en sonunda black swan olabiliyor ve kusursuz bir black swan oluyor amma ve lakin nina nın ne kontrolü kalıyor ne de eski sıkıcı hayatı. bu kızımızın içinde hep bir black swan varmış diyoruz film biterken, işte sevgili vincent cassel in önderliğinde ve pek güzel mila kunis in destekleriyle nina nın içindeki o black swan hafiften ve pek bir sancılı bir şekilde gün yüzüne çıkıyor ve 100 dakika boyunca yönetmen bu hadiseyi pek bir başarılı anlatıyor. ben beğendim ama bir social network değil, neden social network ile kıyasladım çünkü oscar kapışmasına gireceklerini düşünüyorum. unutmadan natalie portman ın 2010 un en iyi kadın oyuncu oscar ı hayırlı ve uğurlu olsun.
internet sayesinde kötü sürümlerini izleyenlerin yorumlarını eksik etmediği filmdir.
en son sinemaya gittiğimde vizyona girecekti, girdi mi bilmem. *
fragmanıyla da beni epey etkilemiştir.
penguen çizerleri tarafından da beğenilmemiştir.
son yarım saate kadar uyutan, sonra da temponun dibine vuran güzel film. anlatım falan güçlü ama natalie portman'dan başka sivrilen bir yanını göremedim ben. bu rolüyle oscar'ı sonuna kadar hak etti bana göre.
film bittikten sonra natalie portman'a "yes you were" demeyen yoktur heralde.
kötü bir ruh halindeyken izlenmemesi gereken filmdir kendisi. *
portman oscar'ı alır dediğim, izlerken her balerin böyleyse diye düşündüğüm hatta uzun bir süre bale izlemeye gitmemeye karar verdiğim bir eserdir. Başyapıt değildir. nitekim ben portmanı the other boleyn girl'de daha çok beğenmiştim fakat bu filmde de kendimi kaptırdım. filmin bir kaç sahnesinde 'noluyo lan' diye Nina'ya üzüldüm. ama son sahne süperdi. film bittikten bir kaç saniye sonra 'vay be' dedim ve nefesimi tuttuğumu fark ettim. *
ama olay örgüsü tutmamış bu filmde. çoğu sahne yarıda kesilmiş gibi sona eriveriyor. boşta kalan bir sürü anlamsız imge var. bu imgeler bir yere bağlansa bile kurguyu anlamlılaştıramıyor. yine de filmi bu kadar eleştirdiğim için kendimi ukala olarak sayıyorum; zira çok beğendiğim bir hanımefendi başrolünde, çok beğendiğim bir beyefendi de yönetmen koltuğunda. zaten filmi hanımefendi götürüyor. akademi ödülünü de götürür umarım kuğu gölü balesini baştan sona sadece kendisi götürdüğü gibi.
izledim ve pek bi beğendim.. yalnız filmin özünde, yaptığın işi yaşayarak yapmak var. kusursuzluğu takıntı haline getirmek ve bunun için ölmek.. iyi biriyken, aynı zamanda şeytani olabilmek.. kişisel notum 10/7,5.
söz konusu darren aronofsky olunca, çıtayı requiem for a dream olarak koymamdan olsa gerek; öyle çok acayip bir filmdi diyemedim. yalnız natalie portman ın performansı için olağanüstü denilebilir.
baleyle uzaktan yakından ilgim olmamasına rağmen oturdum ağzım açık izledim bu filmi. mila kunis'le natalia portman'ın bi lezbiyen sahnesi var ki sorma gitsin.
güzel film, natalia almazsa oscar'ı zikeyim öyle akademiyi ben.
öncelikle bu başlıktan yola çıkarak uludağ sözlükle ilgili bir tespit yapayım ; bu film hakkında şu güne kadar 69 entry girilmişse sözlüğün sıçtığının kanıtıdır bu durum.film vizyona girmedi diye bu sessizlik diyecem ama insan 25 şubata kadar nasıl bekler ki bu filmi.
filmle ilgili daha sonra uzun uzun bi şeyler yazarım da natalie portman ile ilgili şunu söyleyeyim ; filmin 23. dakikasında heykelciği hak etmiştir kanaatimce.
sadece masturbasyon değil, ayrıca arkadaşıyla girdiği lezbiyen ilişkide ereksiyona sebebiyet verebilecek cinsten.
--spoiler--
sonunda natalie ölüyor. meğerse şizofrenmiş. ailesinde kimse normal değil zaten!
--spoiler--