aldım verdim ben seni yendim vardı.
yedi kule oyunu oynardık.
kulaktan kulağa oynar çıkan son kelimeyi duymak için sabırsızlanırdık, duyunca da ağız dolusu kahkahalar atardık.
eve gitmeye üşenir köşeye bir yere, bahçeye falan işerdik.
bisiklete biner yarış yapardık.
isim şehir oynardık.
ve utanma duygumuz vardı.
Çükümü çıkarıp mahallede gezmişliğim üstüne bakkaldan bedava leblebi tozu almışlığım var. Şimdi yap bakayım aynısını hangi kediye yemek olur Karaoğlan.
mon ami 48'lik boya heden varsa zengin sayılıyordun.
magnum yemek zenginlik belirtisiydi.
salçalı ekmek...
pazar banyosundan sonra soba yanında ısınmak vardı.
yazları aksam saatlerinde özellikle karanlık tam çöktüğünde saklambaç oynamak, kulaktan kulağa oynamak, sabah ve öğlen top koşturmak, mahalle maçları yapmak.
salya sümük dolaşmak...
bağırarak oyun oynardık da bir kişi de çıkıp bağırmayın demezdi, hele ki geceye doğru oynanan saklambaçlarda. hoşgörü vardı, çok kişiydik bir o kadar da çok ırk ve inanç vardı ancak büyüklerimizin bizi bir kez bile ayırdığını görmedim.
kızlarla saklambaç ise ayrı zevkliydi. (koşamıyorlardı , işimiz kolaylaşıyordu )
sonra çiklembik ağaçları vardı, borularla atıyorduk çiğitlerini filan. bazen yeşil olanlarını da. komşuların bahçesine girince kimse kızmazdı.
geçen gün yeğenimin bir gününü izledim, çocuk okuldan gelir gelmez oturdu bilgisayarın başına akşama kadar, göt göbek o biçim. zerre sosyallik yok. lan diyorum, imkansızlıklarda oluyor galiba güzel şeyler. çünkü imkanın içinde bocalıyor insanoğlu.
velhasıl azizim, biz 80'lerin sonunda doğanlar olarak apolitik yetiştirildik belki ama asosyal değildik. en azından çocukluğumuzu az çok yaşayabildik, şimdikilerin durumu çok daha vahim. çocuk olamadan bilgisayar başında deliriyorlar.
sıkan sıkana, öldüren öldürene, çocuklar bile düşmanlıklarla yetişiyor. bizde megalo ideadan ve benzeri bir kaç şeyden başka konu yokken, çocuklar tek dost ülke görmeden büyüyecek. banane ya diyemiyor insan. diyemiyor ama kısa vadede büyük ölçekte bir şeyler de yapamıyor.