bugün

kur-an'da hiçbir çelişki bulamayan insanların son umut olarak çelişki sınıfına koymak istedikleri, ilahi bir sözdür.

"Ey israiloğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın. (Bakara Suresi, 47)"

"Andolsun, Biz israiloğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık. (Casiye Suresi, 16)"

işbu ayetlerin kimileri tarafından insan ayrımcılığı veya modern zamanların ırkçılığı ile itham edilmesinin akılla bağdaşan hiçbir açıklaması yoktur.
önyargısız bir gözle bakan herkesin anlayacağı üzere allah burada bir zamanlar israiloğullarına verdiği güzel imkanlardan bahsetmekte. hiçbir şekilde onların takva veya insanlık olarak üstün oldukları anlamı çıkarılamaz ki zaten allah yine kutsal kitapta üstünlüğün sadece takvada olduğunu belirtmiştir.
Mükemmel tanrının mükemmel dininin paradoksu. insan uydurması bir şey olduğunun kanıtı. Hangisinin olduğunu söylemeyeceğim.
büyük bir resimde ufak bir alana baktığınız da hiç bir şey anlamazsınız. lakin uzaklaşıp büyük resime baktığınız takdirde çelişki olmadığını, çelişkilerin küçük parçalarda olduğunu lakin resmin tamamına bakıldığında bir ahenk olduğunu göreceksiniz ve bunu yaparken dikkat etmeniz gereken diğer bir unsur kuranın mealidir çünkü çevirenler kuranı yalnış algılamakta ve çevirebilmekte bu nedenle kuran saçma demekte insanlar. doğru dilde anlatılan kurandan asla şaşmayın ve büyük parçalara bakın.

bakara sûresi

39-) onlar ki bizim işaretlerimizi inkâr edip yalanlarlar, işte onlar sonsuza dek ateş (azap) içindedirler.

40-) i̇srailoğulları (dedim)... size bağışladığım nimeti hatırlayın ve verdiğiniz sözü yerine getirin, ki ben de size olan (varoluşunuzdaki hilâfet) sözümü yerine getireyim. yalnız benden çekinin!

41-) ve iman edin sizde olanı (tevrat'ı) tasdik eden, indîmizden inzâl ettiğimize (kurân'a). o gerçeği inkâr edenlerin ilki olmayın. varlığınızdaki (b sırrı kapsamındaki) işaretlerimi (esmâ'nın açığa çıkış kuvvelerini) az bir dünya değerine değişmeyin. benden korunun!

42-) gerçeği (hakk'ı), aslı olmayana (bâtıla) karıştırmayın! bildiğiniz hâlde gerçeği gizliyorsunuz!

43-) salâtı ikame edin (âfakî ve enfüsî yönelişi yaşayın), zekâtı (size bağışlananın bir kısmını karşılıksız) verin; rükû edenlerle beraber rükû edin. (varlığınızdaki allâh esmâ'sının azametini hissedip, tespih edin ve bunun nefsin hakikati olan muhıyt tarafından algılandığını, rükûdan kalkıp "semi'allâhu......" derken fark edin.)

44-) i̇nsanlara birr'i (allâh esmâ'sının sizde oluşturduğu güzelliği yaşamayı) tavsiye ederken, kendi nefsinizde bunu (hissedip) yaşamayı unutuyor musunuz? oysa kitabı (varlığın hakikati bilgisini) okuyorsunuz... hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

45-) (varlığınızdaki esmâ kuvvesine dayanarak) sabredin ve ona yönelerek (salât ile) yardım isteyin. allâh'a haşyet duymayanın benliğine kesinlikle bu iş ağır gelir!

46-) o haşyet duyanlar, (nefslerinin esmâ'sıyla hakikati olan) rablerine (benliklerinin yokluğunu hissederek) ereceklerini düşünürler ve nitekim o'na dönerler!

47-) ey i̇srailoğulları, size bağışım olan (verdiğim ilim dolayısıyla) nimetimi, sizi çeşitli toplumlara üstün kılışımı hatırlayın.

48-) kimsenin kimseyi kurtarmak için bir şey ödeyemeyeceği süreçten korunun; (o süreçte) ne (birbirine) şefaat kabul edilir, ne fidye ödenerek biri kurtarılabilir ne de onlara yardım gelir.

49-) sizi firavun ailesinden de kurtarmıştık, ki size en kötü azabı yaşattırıyorlardı. erkek çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. rabbinizin azametli bir belâsı içindeydiniz.

50-) varlığınızdaki allâh esmâ'sı kuvvesinin açığa çıkartılmasıyla denizi yarıp sizi kurtarmış; firavun ailesini ise size bakıp dururken boğmuştuk!

51-) musa'ya kırk gece vadetmiştik de, siz de o süreçte buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz, zâlimler olarak (nefsinize zulmetmiştiniz).

52-) bu olaydan sonra sizi affetmiştik belki şükredersiniz (değerlendirirsiniz) diye.

53-) hani musa'ya kitabı (varlığın hakikati bilgisini) ve furkan'ı (doğrularla yanlışları ayırt etme yetisini - bilgisini) vermiştik; gerçeğe yönelesiniz diye.

54-) musa kavmine şöyle demişti: "ey kavmim, buzağıyı kendinize (tanrı) edinerek nefslerinizdekine (hakikatinize) zulmettiniz! bu yüzdendir ki bâri'ye (varlığı kendi esmâ'sından olarak özel bir yapıda yaratana) tövbe edin (varlığınızdaki kendisini inkâr edip, dışınızda tanrı edindiğiniz için) ve benliklerinizi öldürün! bunu yapmanız bâri indînde hayırlıdır, tövbenizi kabul eder. muhakkak ki o, tövbe edeni affeden ve sonucunda rahmetini bağışlayandır."

55-) "yâ musa, biz allâh'ı dışarıda, açıkta görmedikçe iman etmeyiz" demiştiniz de; bunun üzerine yıldırım (varlığınızı yok eden hakikat bilgisi) çarpmıştı sizi, siz bakıp dururken!

56-) sonra, ölümü (yokluğunuzu - gerçekte yegâne var olanın vâhid'ül kahhâr olduğu gerçeğini) tatmanızın akabinde, yeni bir anlayışla hayata başlatmıştık sizi, belki bunu değerlendirirsiniz diye.

57-) ve sizi (yakıcı hakikatten perdeleyen ve beşeriyetinizin idâmesini sağlayan) bulutla gölgeledik; üzerinize menn (varlığınızı oluşturan allâh esmâ'sındaki kudret kuvvesi) ve selva (manevî âleminizi hissetme duygusu) inzâl ettik (hakikatinizden şuurunuza)... "rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yeyin", dedik. onlar (hakikat bilgisini değerlendirmeyerek) bize zulmetmediler, kendi nefslerine zulmettiler! (burada âyetin bir bâtın yorumuna yer verilmiştir zâhir anlamı yanı sıra. a.h.)

58-) hani şunu demiştik onlara: "şu karyeye (boyuta) girin ve orada dilediğiniz şekilde (o boyutun nimetlerini) yeyin... kapısından da secde ederek (varlığınızın yokluğunu, yalnızca allâh esmâ'sının var olduğunu itiraf ederek) girin ve (benlik hissinizden dolayı) mağfiret dileyin... ki (benliğinizin oluşturduğu) hatalarınızı mağfiret edelim. kendisine bağışlananları başkalarıyla karşılıksız paylaşanlara (muhsinlere) daha da arttıracağız."

59-) ne var ki, onların arasındaki nefsine zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. bunun sonucu olarak biz de semâdan (beyindeki amigdala özelliklerinden) ricz (vehim, azaba sebep olacak fikirler) inzâl ettik.

60-) hani musa kavmi için su istemişti de: "(varlığındaki esmâ kuvvesiyle) asanı taşa vur" demiştik. (vurunca) taştan on iki gözeden su fışkırmıştı. her grup insan kendi meşrebini (su içeceği yeri) bildi. "allâh rızkından yeyin için, arzda fesat çıkarıcılar olarak aşırı gitmeyin" dedik.

61-) ne demiştiniz musa'ya... "biz tek gıda ile yetinmeyiz; bizim için rabbine dua et de bize arzda yetişenlerden; baklasından, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından versin!" musa sordu: "size verilmiş hayırlı ve üstün olanı, âdi değersiz şeylerle mi değiştirmek istiyorsunuz? şehre inin o zaman, istediğinize kavuşursunuz." bundan sonra üzerlerine zillet ve meskenet vuruldu. allâh'tan (hakikatlerindekini yaşamaktan) gadaba uğradılar (dışa dönük bir yaşama geçtiler). çünkü allâh'ın nefslerindeki işaretlerini (esmâ kuvvelerini) örtüp, inkâr edip; hakk'ın muradına karşı (nefsaniyetlerine uyarak) nebileri öldürüyorlardı. kendilerinden açığa çıkan isyan sonucu, sınır tanımadan, çok ileri gittiler.

62-) (gizli şirk içinde olsalar bile {yusuf: 106}) iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiiler (yıldızların tanrı olduğuna inanıp onlara tapanlar) arasından; nefslerinin allâh esmâ'sından meydana geldiğine ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenler ve bunun gereği kendilerini selâmete çıkaran çalışmalara devam edenler, rablerinin (esmâ bileşimlerinin) indînde ecre (bunun getirisi olan kuvvelere) kavuşurlar. onlar için ne korkulacak bir şey kalır ne de onları üzecek bir olay!

63-) hani sizden söz almıştık ve tur'u da üstünüze kaldırmıştık (musa'nın bir mucizesi). size verdiğimizi (hakikat bilgisini) bir kuvve olarak tutun ve onun içinde olanı zikredip hatırlayın ki korunabilesiniz.

64-) oysa bunun ardından yine yüz çevirip eski hâlinize döndünüz! allâh'ın fazlı ve rahmeti olmasa kesin hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.

65-) yemin olsun ki sizden sebt'te (cumartesi'ye hürmet etmeyip) haddini aşanları siz bilirsiniz. onlara şöyle dedik: "aşağılık maymunlar (hakikatinin getirisini yaşamayı terk edip taklitle yaşayanlar) olu

45 - câsiye sûres

1-) ha, miiim.

2-) bilginin tenzîli (tafsile indirme), aziyz, hakiym allâh'tandır!

3-) semâlarda ve arzda, iman edenler için işaretler vardır.

4-) sizin (insanlar - bilinçler) yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette işaretler vardır.

5-) gece ve gündüzün dönüşümünde, allâh'ın semâdan yaşam gıdası (bilgi) inzâl edip de onunla ölümü (şuursuz - kendini yalnızca beden sanan yaşamı) sonrasında arzı (şuurlu yaşamla bedeni) diriltmesinde, rüzgârları (sürekli esen fikirleri) yönlendirmesinde; aklını kullanabilen bir topluluk için işaretler vardır.

6-) i̇şte bunlar allâh'ın işaretleridir... onları sana hak olarak bildiriyoruz... allâh'tan ve o'nun işaretlerinden sonra hangi söze iman ederler?

7-) her kendini aldatan esîme (hakikatini inkâr ederek, oluşmuş benliğin içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşayana) yazıklar olsun!

8-) kendisine bildirilirken, allâh işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder... onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele!

9-) i̇şaretlerimizden bir şey ulaştığında, onları alaya alır! i̇şte onlar içindir aşağılayıcı azap!

10-) peşlerinde de cehennem! kazandıkları (servet ve makam türü) şeyler de, allâh dûnunda edindikleri velîler de kendilerinden hiçbir azabı savamaz! onlar için aziym bir azap vardır.

11-) i̇şte hakikat rehberi! rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır.

12-) allâh ki, o'nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (sünnetullâh'ı gereği) gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi!

13-) semâlarda (beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel yaşamda) ne varsa, o'ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle işlevlendirmiştir! gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette (önemli) işaretler vardır.

14-) i̇man edenlere söyle, "allâh günleri"ni (bildirilenlerin yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar; tâ ki (allâh) onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın!

15-) kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! sonunda rabbinize döndürülürsünüz!

16-) andolsun ki i̇srailoğullarına hakikat ve sünnetullâh bi̇lgi̇sini, hikmeti ve nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere (insanlara) üstün tuttuk.

17-) onlara hükmümüzden apaçık deliller (sünnetullâh bilgileri) de verdik... (onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir.

18-) sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! ona uy, (hakikati, dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma!

19-) muhakkak ki onlar (hakikat dışı düşünceler) allâh'tan (hakikatin olan esmâ'sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak bir şey oluşturmaz! zâlimler (nefslerine zulmedenler), birbirlerinin velileridir! korunanların veliyy'i ise allâh'tır!

20-) bu (kur'ân), insanlar için kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve rahmettir.

21-) yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi sandılar? ne kötü hüküm veriyorlar!

22-) allâh, semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) hak olarak (esmâ'sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye; onlara haksızlık edilmez!

23-) hevâsını tanrı edinen; (bu yüzden) allâh'ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? allâh'ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz?

24-) dediler ki: "yaşam dünya hayatından ibarettir! ölüm, yaşam; hepsi buradadır! bizi sadece zaman yok eder!" bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! onlar sadece zan içindeler!

25-) karşılarında işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: "eğer sözünüzde sadıksanız hadi getirin atalarımızı" demekten başka söyleyecek sözleri yoktur.

26-) de ki: "allâh sizi canlandırıyor! sonra size ölümü yaşatacak! sonra kendisinde kuşku olmayan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirecek! ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) anlayamıyor!"

27-) semâların ve arzın mülkü (esmâ ile işaret edilen özellikleri açığa çıkarmak için, onları belli bir işlevle yoktan vareden) allâh içindir! o saatin geldiği süreçte, (işte) o zaman hakikati geçersiz kılmaya uğraşanlar hüsrandadırlar!

28-) her inanç toplumunu diz üstü çökmüş görürsün! her inanç toplumu, kendi bilgisine göre çağrılır. "bu süreç, yaptıklarınızın karşılığını yaşama sürecidir!" (denilir).

29-) i̇şte bilgimiz! size hak olarak dilleniyor... biz yaptıklarınızı kaydediyorduk! (hafızalıyorduk - varlıktaki evrensel hafıza - memory.)

30-) i̇man edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, rableri onları rahmetine dâhil eder! i̇şte bu apaçık başarıdır!

31-) hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, "i̇şaretlerim size bildirilmedi mi? (ama siz) benliklerinizi yücelttiniz ve suçlular (şirk koşanlar) toplumu oldunuz!" (denilir).

32-) "allâh vaadi haktır ve o saat (hakikatin ortaya çıkacağı süreç) ki, onda şüphe yoktur" denildiğinde: "o saat nedir, bilmiyoruz... sadece bir zan olduğunu düşünüyoruz ve buna yakînimiz yok!" demiştiniz.

33-) yaptıkları şeylerin kötülükleri onlarda açığa çıktı ve alay ettikler şey kendilerini kapsadı!

34-) denilmiştir onlara: "bu sürece kavuşmayı unuttuğunuz gibi; biz de bu süreçte sizi unuturuz! barınağınız ateştir ve size yardım edecek de yoktur!"

35-) "bunun böyle oluşunun sebebi şudur: allâh işaretlerini ciddiye almadınız ve dünya zevkleri sizi aldattı!"... bugün ondan (ateşten) çıkarılmazlar ve onlardan özür de kabul edilmez!

36-) hamd; semâların rabbi, arzın rabbi, rabb-ül âlemîn olan allâh'a aittir (hamd eden o'dur)!

37-) kibriyâ (benlik); semâlarda ve arzda o'na aittir! o, aziyz'dir,

hala çok küçük bir parçaya bakılmaktadır burdan da, eğerki kuranda çelişki bulmak isterseniz lüfen onu okuyun anlamaya çalışın sonra bulun, parça parça yazarak burada insanların kafasını karıştırmaktan öteye gidemezsiniz.
israiloğullarına söylenmiş ayet.