biz size her şeyi misallerle anlattık

entry6 galeri0
    1.
  1. KUR'ÂN hakkında
    BU "KiTAB"A ARINMADAN DOKUNMA!
    Düz mantıkla okursa Kur'ân-ı Kerîm'i; "Biz size misallerle anlattık" uyarısını dikkate almadan...

    Kıyametten sonra gene toprak-madde yapılı bedenler var...

    Bir yangın yerinde (cehennem) yaşayanlar...

    içinde envai çeşit meyve ve hûri ve gılman isimli cinsi lâtiflerin dolaştığı bostanlar, bahçeler (cennet)!..

    Yukarıda bizi seyreden, eli olan bir tanrı!..

    Ya Berzah ve Kıyamet evresi?..

    Dünya prese girmişçesine dümdüz olmuş; kenarsız tepsi gibi!..

    Üstünde toplanmış gelmiş geçmiş tüm insanlar...

    Uzayda dökülen(?) batan yıldızlar!..

    Cehennemi tutmuş kulplarından getirmiş bir tür sûretli melekler... Cehennem kaynıyor alev alev altında dünya tepsisinin!..

    Kolcular, insanları alıyor teker teker bir terazinin başına; koyuyor günah ve sevaplarını terazinin kefelerine... Orada elektronik terazi kalmamış; ya da kullanılmıyor elektrikler kesik olduğundan!!!

    Tartı işleminden geçtikten sonra insanların milyar kere milyarlarcası; bir köprü kuruluyor Dünya'nın kenarından, ateşin üstünden, ateşin öte yakasındaki cennet denilen bahçeye doğru...

    Ateşin sardığı Dünya çevresi milyonlarla kilometre...

    "Kim neye tapıyorsa onun peşine takılsın" komutu geliyor oranın genel kurmay başkanından; herkes, Dünya'da iken tapındığı kişinin canlı heykelinin peşinden yürüyor!.. O tapınılan, köprü yerine Dünya'nın sonuna gelip, ateşe düşüyor; takipçileri de ardından!..

    Belli bir sûrete tapınmayıp, "Allâh"a secde ederek, onun için toprağa baş koyduklarını söyleyenler ise oldukları yerde bekliyorlar...

    Sonra onlara, "Tâbi olduğunuz Rasûl veya Nebi'yi takip ediniz" deniyor... Onlar da, tâbi oldukları Nebi veya Rasûl'ün arkasından sıratın-köprünün üzerine giriyorlar...

    Kimi şimşek, kimi de topal hızıyla ateşin üzerinden geçiyorlar köprü boyunca!..

    Bostana-bahçeye yani cennete giriyorlar!..

    Özetle, Kur'ân ve Rasûl açıklamalarına dayalı gelecek anlatımı böyle; olduğu gibi kelime anlamıyla!!!

    Mirâc'ta, peygamber göğe çıkıp uzayda bir yerde tanrı ile mi buluşmuş!??

    Namazda, kafatasını toprağa koymakla secde edilmiş mi olunuyor!??

    Anlayacağınız, namazın anlamı dinsel jimnastik olmuş! Jimnastik hocası da imam!

    Dünya imamını duyduk belki de; ya gerçek "müezzin" kimdir dünyada?

    "insanların en kayıpta olanı salâtta secde ve rükûnun hakkını vermeyendir" şeklindeki Rasûlullâh uyarısından söz eden "imam" etiketliye sordum...

    - Secdenin hakkını vermek, kafatasını, alnını toprak üstünde uzunca tutmak mıdır?..

    Bilgisiz insanın, "insan" olduğunu fark etmesi için önce bilgiye ihtiyacı vardır.

    "Kur'ân", bilgi kitabıdır!..

    Allâh Rasûlü, Allâh'tan zâhir olan ilim ile, algıladığı vahiy ile "insan"ı uyaran; HAKiKATE TAM DAVET EDENDiR!

    "Tanrı ve tanrılık kavramı yoktur sadece ALLÂH" vardır vurgulamasıyla nâzil olan bu Bilgi Kitabı'nı; "tanrı" fikrinden "arınmamış" olanların algılaması ise asla mümkün değildir!

    Kur'ân, baştan sona, "Tanrı" ve tanrılık kavramı mevcut değildir temeline dayalı olarak, "insan"lara yol göstermeye çalışmaktadır.

    Kur'ân NÛR'dur!.. Işıktır!.. Karanlıkta kalmış beyinlere, ışık tutmaktadır gerçekleri görmeleri için!

    Kur'ân kıyamete kadar, nasıl geçerli olabilir?..

    Bu çağdışı göktanrı anlayışımızla mı? Yoksa yukarıda anlatılan senaryoyu yazıyor denerek mi?..

    Yoksa işaret ettiği gizli sırlar deşifre edilerek; mecazlar, semboller çözümlenerek mi?..

    Sır...

    "Biz size her şeyi misallerle anlattık"; uyarısında!..

    Eğer bu sırrın ipucunu değerlendirmezsek, birçok saçma fikirlere saplanır; kendi anlayışımızdaki bu saçmalıklar yüzünden de, zaman üstü Bilgi Kitabı'ndan hiç yararlanmadan; özümüzdeki gerçeklere ve kuvvelere eremeden; hayalimizde varsayıp içinde yaşadığımız uydurma bir dünya ile cehennemi boylarız!

    Kitab'ı tebliğ eden Allâh Rasûlü...

    "Salâta davet edildiğinizde..." uyarısında bulunuyor!..

    Kitab'ı, günde en az beş defa "oku"maya davet ediliyoruz!

    Abdestsiz "salât" niye olmaz?.. Nedir abdest; nasıl alınır?..

    Niçin, "FÂTiHA'sız salât olmaz"?..

    Acaba farkında mıyız?..

    Müezzin...

    Ezan ile çağrıda bulunuyor inananlara...

    Neye davet ediliyoruz?..

    Müezzin vâkıf mı, neye davet ettiğine?..

    Dinleyen farkında mı neye davet olunduğuna? Niye davet edildiğine?..

    Nasıl abdest almak, yani neden ARINMAK gerekiyor, müezzinin davetine icabet için?..

    Allâh Rasûlü, "DUA ve ZiKiR" kitabında naklettiğim üzere, her ezan arkasından şöyle başlayan bir duayı "oku"mamızı tavsiye ediyor:

    "Bu TAM davetin Rabbi olan Allâh'ım..."

    Neden TAM davet?.. Neye TAM davet?..

    Müezzin, neye davet ediyor?..

    Sakın, "namaza" demeyin, tüm ezan duymamışlar gibi!

    Her "namaza" duran, müezzinin davetine icabet etmiş midir?..

    Farkında mısınız, müezzinin sizi, "Müminin mi'râcı olan salâ"ya davet ettiğinin!..

    Artık fark edin ki, ezanı seslendiren, "salât"la yaşanan "mi'râc"a davet ediyor günde beş ayrı zamanda!..

    Mi'râc mı salât; salât mı mi'râc?..

    "Mi'râc"a davet edene mi "müezzin" deniyor yoksa?..

    Gavsı Â'zâm Abdulkâdir Geylânî, "RiSÂLE-i GAVSiYE" isimli eserinde, "Mi'râcı olmayanın namazı yoktur" diyordu!..

    "Mi'râc" araçtır; amaç olan, yaşanılması istenilen nedir?..

    Vitriyet mertebesine ulaşmayanın "mi'râc"ı olur mu?..

    Niçin, günde elli defa mi'râc daveti farz olsun istenmiştir?..

    Hiç ezanı, mi'râca davet olarak algılayıp; icabet ettiniz mi bu TAM davete? Nasıl?..

    Ezan nasıl okunur?..

    Ezanı kimler duyar, kimler algılar; kimler icabet eder?..

    "Salât" niçin farzdır her mümine? En az günün 5 ayrı vaktinde?..

    Ezana yani TAM DAVETE icabet etmeyenler neler kaybetmektedirler?..

    Kulaklar, sağır olmuş sanki!..

    Kıyamet mi kopuyor nedir!..

    Güneş kararmış, yani ilim ortadan kalkmaya başlamış!.. Yıldızlar dökülmüş, yani ilim ehli birer birer ortadan kaybolmuş!..

    Ortalık benim gibi HAKiKATi göremeyen kör; ezanı duymayan sağır ve gerçeği dillendirmekten âciz dilsizlerle dolmuş!..

    "insan"lar susmuş! Yalnızca teyp beyinler, bantlarındakini tekrarlar olmuş!..

    Sanki, "TEMEL ESASLAR" isimli kitabı yazmamışım himmet ve inayetle!

    Keşke algılamıyor olsa Allâh Rasûlü, Dünya'daki Müslümanların hâlini!..

    "islâm DiNi"nin, tebliğ ettiği gerçeklerin, insanlar tarafından nasıl anlaşıldığını!..

    "Müslümanlık dini"nin nasıl Göktürk dinine benzediğini!..

    Düşünmeyen, sorgulamayan; yazılanları, beş dakikada, gazetede falancanın fıkrası gibi okuyup geçen; sonra da para ve beyaz et yani tavuk veya piliç peşinde koşturmacasına devam edenlerin arasında niye yaşamak zorunda bırakılmışım ki!?.

    Paslanmış tefekkür dişlilerini harekete geçirmek; şartlanma, ezber ve taklit yollu kabullendiklerinin hakikatine ermek için, bir ömürdür uğraş veren bu garîb ve fakîre dua buyurun lütfen!

    Meded, inayet Allâh'ım!..

    Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or...dokunma.htm#ixzz384GoOE00
    Follow us: @AhmedHulusi on Twitter
    1 ...
  2. 2.
  3. (bkz: dağ gibi benlik)misalleri olduğu gibi algılayıp dillendirenlere gelsin.
    1 ...
  4. 3.
  5. allah, yunus aleyhisselâmı âlemlere üstün kıldı ve nübüvvet verdi. {"sırat-ı mustakim"e hidayet etti, (ilâhi özelliklerle yaşamayı lutfetti ve bu özelliklerle yaşayan -ilâhi sıfatlarla tahakkukta bulunduğu-nebilerin, sıddıkların, velilerin yoluna iletti), hüküm("ilâhi ilim"-"halife"lik-"sistem bilinci") ("sünnetullah" denen "zamanüstü evrensel sistem ve düzen"in işleyiş mekanizmasını-"hududullah"ı-yaradılış yasalarını-dosdoğru teraziyi-"iman” edilen “hakikat”e neler yapılarak veya yapılmayarak ulaşılabileceğini bildirdi)
    "balığın karnı ile (dünya yaşamı ile) imtihan etti {dünya işleri ile meşgulken rabbinden mesaj aldı.(allah vahyetti-bilincinde "ilâhi bilgi" açığa çıkartıldı)}
    yunus’u büyük bir balık yuttu. (kendini dünya işlerine bıraktı-insanları gerçeğe inandırmakta başarısız olunca tebligatı bıraktı-“balığın karnına girdi”)
    dopdolu bedene ("gemi"ye) kaçan yunus aleyhisselâm, ilim üzerinde dünyayı gezdi (zâhiri yaşamı müşahede etti) ve denizden çıktı. (“ilmin nuru ile parladı”)
    eğer tespih ile hakikatini hissederek allah'a vechini dönmeseydi, ölüm tadılma sürecine kadar dünyasında bedensellikte kalırdı.
    kavmi, hz.yunus aleyhisselâm aralarından ayrılıp gittikten sonra azabın kendilerine geleceğini hissettiler, toptan iman ve tevbe ettiler.
    yunus nebi'de nübüvvet kemâlâtı (varlıkta geçerli olan ve “sünnetullah” denen sistem ve düzenin işleyişini ve buna göre ne yapılırsa sonucunun ne olacağını bildirme işlevi) beşeriyet sûreti (“dünya sûreti”) altında açığa çıktı… (“balığın karnından çıktıktan sonra, hâlsiz kaldı…-kıyıda kabak türü bir bitkinin yaprakları altında dinlendi…-yaprak ona gölge yaptı, gölgeledi…”)
    kur'ân'ın hz. yunus aleyhisselâmın yaşamından verdiği kesitlerden alacağımız ibretler
    siz de "rabbinizin hükmü"ne-kazasına razı olun... balığın dostu olmayın. (geçici dünya değerleri yaşamınızın asıl gayesi olmasın-dünya şartları ve şartlanmaları içinde sıkıntıda kalmayın)
    1 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. 20-) Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslananlar olarak... Onları (bilinçleri) Hur-i Iyn (her şeyi net, akı ak karayı kara gören özelliğe sahip bedenler) ile eşleştirdik. (Dişi huri kızı diye yorumlanan bu anlatımlar tümüyle diğer cennet yaşamı anlatımları gibi bir temsilî, sembolik anlatımdır. {"Meselül cennetilletiy" = CENNETiN TEMSiL (misal - benzetme) yollu anlatımı} 13.Ra'd: 35 ve 47.Muhammed: 15... {Sahih Hadis: Allâh buyurur ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir aklın kavramadığı şeyler hazırladım! Buharî, Müslim ve Tırmızî} A.H.)

    Kaynak: http://www.ahmedhulusi.or...052_tur.htm#ixzz384KXIdCm
    Follow us: @AhmedHulusi on Twitter
    1 ...
  9. 6.
  10. Niçin, Kur'ân-ı Kerîm'deki ve tasavvuf dünyasındaki mecaz ve işaretleri tekrarlamakla avunup, onların işaret ettiği gerçekleri fark edemiyoruz?

    Niçin, beş duyu sınırları içinde düşünmekten kendimizi kurtarıp, kozamızın içinden çıkamıyoruz?

    Niçin, "TEK kare resim" olan stringler boyutunun algılanışının tasavvufta "Esmâ mertebesi" olarak tanımlanıp,"ilmî sûretler"i meydana getirdiğini; bunun ötesinin mutlak "yok"luktan ibaret olduğunu algılayamıyoruz?

    Niçin, Kurân'a göre "necîs" (pis) olan "şirk" düşüncesinden temizlenip "tâhir" olmayıp; kendimizi duş altına atarak "necîs"ten) temizlendiğimizi sanıyoruz?

    Sorular, yazsak uzayıp gidecek ama cevaplar?..

    Gelin, önce iki âyeti hatırlayalım Kur'ân-ı Kerîm'den...

    "Kesinlikle müşrikler necîstir (pisliktir)!" (9.Tevbe:28)

    "Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!" (56.Vâkı'a: 79)

    Halk arasında bu iki âyetin bir arada anlamı, "Abdestli değilsen kirlisin, bu sebeple Kurân'ı eline alma!" diye yayılmış...

    Oysa...

    "Bir algıladığın âlemler var, bir de gökte ötelerde bir yerde bir ilâh-tanrı var" anlayışında isen, varlığın mutlak tekilliğini vurgulayan ve sistemini anlatan bu muhteşem "Bilgi"'a) yaklaşma; çünkü böyle bir anlayış içindeyken burada anlatılan verileri değerlendirmen mümkün olmaz, anlamınadır bu iki âyetin mânâsı bir arada.

    Bir an konuya ara verip, bir misal ile yaklaşayım ana konumuza... Böylece, Kur'ân, hadis ve tasavvufta, olayın neden mecazlar ve işaretlerle anlatıldığı hususuna cevap vereyim.

    Sizi alıp 500 yıl öncesine ışınlasalar ve o devirde yaşayanlara, "internetteki bilgilerin nerede, nasıl saklandığını, bilgisayar ve televizyon sistemlerinin nasıl çalıştığını anlatmak zorundasın" deseler; bunu nasıl anlatırsınız o insanlara? Vereceğiniz misaller ne kadarıyla gerçeği aksettirir?

    1400 küsur yıl evvel yeryüzünde yaşamış ama "Sünnetullâh" adıyla işaret edilmiş Sistem ve Düzen'in tüm mekanizmalarını kendine açıldığı kadarıyla müşahede etmiş; sonra da bunun bir kısmını çağının şartlarını yaşayan insanları da hesaba katarak anlatmak zorunda kalmış en muhteşem insan Allâh Rasûlü ve son Nebisi, acaba daha başka ne diyebilirdi bize intikâl edenler ötesinde?

    Ne yazık ki, her dalda çağı aşmaya çalışan insanlar, Allâh Rasûlü'nü ve bildirdiklerini değerlendirme konusunda hâlâ yüzlerce yıl öncesinin şartlarını yaşayan insanlar gibi düşünüp yorumlamaktan gocunmuyorlar!

    Oysa, o devirlerdekiler mazurdu! Çünkü, bugünün veritabanına ve imkânlarına sahip değillerdi. Ama bugünküler?!!    Niçin Kur'ân'ı Kerîm, akıl sahiplerinin, misallerle,benzetmelerle anlattıklarını tefekkür ederek,deşifre etmelerini istiyordu?

    Evet, gelin artık biz düşünme ve değerlendirme sistemimizi yenileyelim!.. Onların zorunlu olduğu yüzeysel bakış yerine, Allâh nimeti olan bilimler eşliğinde, konuyu sistemli bir şekilde sorgulayarak, Allâh Rasûlü ve son Nebisi'nin bildirdiği şifreleri çözmeye çalışalım...

    Risâlet Nûru'nu değerlendirelim... "NÛR", ilimdir!
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük