devam edeceğim yerde bitirdiğim, yine ıssız, iskambil oynarken as'sız kalmış gibi sürdürmek gerekirse..
hayatımın en soğuk kışını bu şehirde yaşamıştım. donma tehlikesiyle heyecandan mı üşümekten mi bilemediğim titrediğim zamanlar. aklıma düştükçe aklım düşerdi. gün boyu aklım düşük gezerdim. işimde uzman olmuştum; nerde aşık görsem sezerdim.
böyle büyük yetenekler kazandırmıştım kendime. ha bir de unutmadan, gün boyu içerdim.
lan düşünüyorumda sana kızmak için bahaneler arar, bulur; ve sana kızdıkça seni daha çok severdim.
başbakan'ın muhtar bile olamayacağı, alkolün ve sigaranın bu kadar pahalı olmadığı, üniversite öğrencisinin gerçekten üniversiteli olduğu zamanlardı.
ankarayla ilk tanışmamdı. soğuktu. kendisi kadar insanları da..
sevdiğim, seviştiğim, sabahlara dek içtiğim, gözlerini düşünüp sabahları ağlayarak ettiğim sevgiliyi ardımda bırakarak geldiğim memleketi, mersin'i ve o'na anlam katan o'nu. -düşlemek-
bir sahil yoktu burada. cinnet geçirdiğimde denizi dinleyerek, yağmurun altında sere serpe uzanabileceğim ne bir deniz dibi, ne de sabaha karşı paça içip, üstüne bira ısmarlayan " sakallı" dayı yoktu.
yalnızlığın en ete bürünmüş halini yalnızlığıma ceket yapıyordum. ama üşüyordum yinede, çok soğuktu bu memleket.
hiçbir hikaye başlatamıyor, dolayısıyla son veremiyordum. giriş- gelişmelerle edebi bir hal katmaya çalışıyordum alkol kokan hayatıma.
sonlandıramıyordum.