bir türlü bilemedik.
kazandığımızı sandığımız anda mı yoksa taa ilk başında mı kaybettik biz hayatı, ebe kucağında haykırışlara tutunup ağlayarak başladık bu maceraya. bilemedik. bir dağ manastırının dibi görülmeyen koridorunda, sabah ibadeti için sessiz sessiz ilerleyen bir rahibin sakinliğiyle yaşadığımızdan mı kaybettik? yoksa bir küçük çocuğun pazar yerinde umarsızca gördüğü her şeye saldıması ağlayıp ortalığı paralaması gibi her gördüğümüze özendiğimizden mi kaybettirk.
sahipsiz kaldığımızdan mı kimsesizlikten mi tükenmişiz. çok sevdiğimizden sabırsızca ve doyumsuzca sarıldığımızdan mı susuz kalmışız. ekmek gibi mukaddes su gibi aziz ol! diyemediğimizden mi manevi buhranlara kapılıp gitmişizb bilemedik.
dört dörtlük bir müslüman olmadık hiçbir zaman lakin samimi bir insandık galiba. dolmuşta ayakta kalan yaşlı teyze yer vermediğimiz için mi kendimizi kötü hissediyoruz. haksızlığa susmuş hakim gibi sinirliyiz. askerine saldır emri vermiş kendi cephe gerisinde kalmış bir komutanın vicdan azabını çekmesi gibi yarı yolda bırakmışız sevdiklerimizi. yıllardır gül için yaşamış güle ulaşmak için çabalamış bülbülün, gül karşısında sesinin kısılması kadar çaresiziz. yapacak bir şeyimiz yok! biz nerede kaybettik insan nerede kaybeder ya da kazanır biz bunu bir türlü bilemedik.
kaybettiğimiz yeri hatırlayamayacağımız için anlamsız kalan sorudur bu. bari kaybettiğimiz şeylerin farkında olabilsek de sahip olduğumuz şeyler için şükretmek aklımıza gelse.
+ abi biz nerede kaybettik ya?
- geçen hafta sivas deplasmanında...
+ yav onu demiyorum, hayatta nerde kaybettik?
- ben de öyle diyodum, hayatta kaybetmeyiz diye. ama hep o ibne hakem yüzünden...
+ keşke hayata karşı oynadığımız şu deplasmanda da bi hakem olsa di mi abi?
- aha! dur lan dur, aklıma yeni tezahürat geldi. bak dinle... aşkımız büyük camian kadar, seveceğiz seni ölene kadar, sivas'a karşı oynanan deplasmanda da, kazanacağız şanlı kanaryaa!
+ şan, şöhret... belki de burada kaybettik abi. bi şanımız şöhretimiz yok...
- şanlı kanaryaaa, hey, şanlı kanaryaa..!
+ off, seninle tanıştığım günü zkeyim...
- ka-nar-ya hey, ka-nar-yaa..
kaybettik dememizle başladı kaybedişimiz. birileri bize inandırdı kaybettiğimiz fikrini, birkez kaybettiğimizi düşündükten sonra, kaybetmeye başladık. kaybede kaybede kazanmayı unuttuk, kazandığımızda da, pes deyip, kazandıklarımızı, kaybetmişcesine teslim ettik, kaybedene; bir süre sonra kazanmanın anlamını dahi unuttuk. kaybetmeyi sevdik. biricik yetimiz haline geldi. kaybetmenin kitabını yazdık. başucumuzdan ayırmadık. her yeni doğana ezberlettik. kaybetmenin okulunu açtık, kaybetmeyi sanat haline getirdik, müzikte,resimde,şiirde yaşadık. kaybedenleri kutladık.
biz alıştık, bizden olmayanlar alıştı.
biz aslında hiç kaybetmedik, hep kazandıklarımızı verdik.
ergenekondan çıkmasaydık belki daha huzurlu olurduk kaybımız daha az olurdu ama şimdi tüm bu kokuşmuşlukları yanlışları suni bir ergenekona sıkıştırmaya çalışıyorlar ya yine kaybettik kaybetmeye devam ediyoruz. biz kaybetmeye mahkum görülen yöneticilerin yönettiği bir toplum olduğumuz gün kaybettik aslında.
henüz kaybetmiş sayılmayız! hemen havlu atmak yok öyle!
her yeni gün yeni bir başlangıç fırsatı. hatalardan ve bunların neden olduğu başarısızlıklardan aldığımız dersle, daha güçlü ve daha da bilenmiş olarak; yine, yeniden deneyeceğiz!
- unutmayalım! hiç yenilmeden şampiyon olmuş boksör yok, bu dünyada.
beni seveni sevmeyerek beni sevenin gözlerinden hep kalabalıklara kaçarak beni sevmeyene aşık olarak o uzaklaştıkça ona taparcasına koşarak kaybettim, kaybettik.