gruplara ayrılırız, daha doktor olmadan tıp fakültesinde fişeklenen arzularla kendini bir bok sananlar, gecesini gündüzüne katıp adam olacam be adam diye uğraşanlar, hayalleri olup onun için didinenler, bırak ya bol hasta bak geç mühim olan para kardeşim diyenler, kendini bilim uğruna feda edip kafasında ki iki tel saçıda yolanlar, bir de bu meslekten zerre haz etmeyip amele gibi dolananlar. ortak yanımız ise tükenmişlik sendromu, bol kafeinli geceler, uykusuz kalmış beden ve zihinler, ülke de git gide sağlıkçıya olan tavır ve niyetin kötüye gitmişiyle düşen moral ve performanslar, yalnızlık, anlaşılamama, bunalım, yetememe, daha sayayım mı sayın meslektaşlar.
bir de nuri bilge ceylan'ın bir zamanlar anadoluda filmindeki gibi kendini hizmete adamış hekimler vardır. Hepsinin ortak bağımlılığı kahvedir, kahve sevmeyeni tıp fakültesine almıyorlarmış.
Hem ilgi hem antipati çekeriz. insanlar hem yanımızda olmak, arkadasımız olmak ister, hem de bı taraftan bize gicik olur. Hep kendini beğenmiş, burnu havada tipler olduğumuz düşünülür. Tek bildigimizin ders çalışmak oldugu sanılır. Öyle sporla falan ciddi ilgimizin olduğunu görüp şaşıranlar çoktur.