Bir erkeğin ağzından yazılmış, çok güzel bir özeleştiridir.
Biz erkekler bu üç kadını adam gibi sevmesini beceremedik!
Ne anamıza candan bir evlat,
Ne eşimize candan bir koca,
Ne de kızımıza candan bir baba olduk.
Yıllarca üzerimizde emeği olan, her an her yaşta üzerimize titreyen, gözünde her zaman bebeği olduğumuz, eve geç geldiğimizde uyumadığını gördüğümüz, okuldan dönerken sokak ortasında gözleri bizi arayan, her davranışımıza sabır gösteren ve kırılmayan, bizim dertlerimize bizden daha çok üzülen, bizim için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ANNELERiMiZ...
Ve annelerimizin elinden devralıp hayatımıza anlam katan, hayattaki en güzel dostumuz ve en tatlı arkadaşımız, helalimiz, hayat ortağımız, çocuklarımızın annesi... Hüzünlü anımızda başucumuzda gördüğümüz tek yardımcımız, Mutlulukta ve sıkıntılarda tek paylaşıcımız, hayatımızın rengi, en güzel şiirimiz, hayatımızın olmazsa olmazı, en büyük destekçimiz EŞiMiZ...
Birde prensesimiz; Bize sevdalı bir yürek, Hayatında ilk erkeği olduğumuz gülümüz... Akşamları bizi sabırsızlıkla bekleyen, ellerimize bakan, sevgi dolu bir çift göz... Her zaman ve her yaşta yanında olacağımızı bilen, bize güvenen ve bununla gurur duyan bir tanemiz. Öcülerden ve cadılardan koruyan kahramanı olduğumuz, bize koruyucu melek gözü ile bakan; onun bize, bizimde ona âşık olduğumuz KIZIMIZ...
Bunlar can, bunlar canan, bunlar hayatın bizzat kendi, hayatın anlamı, bizleri yüreklerine baş tacı yapan, değerleri dünyalık ölçülerle tartılmayan üç güzel insan...
Bu üç kadını sevgilerin en yoğunu ile sevmek için düşünmeye gerek yok, bir neden aramaya gerek yok,
Sevmemiz için; Annemiz, Eşimiz ve Kızımız olması yeterli...
Ama biz, bizi herkesten çok seven bu kadınları adam gibi sevmesini beceremedik.
Hep erkek rolünü oynadık.
Belki de çok sevdik ama bir türlü sevgimizi ifade edemedik utandık, yakışmaz dedik.
Masmavi düşlerinin altındaki sandalyeye tekme vurduk.
Yüreğimizden çıkan sevgi sözcüklerini dudaklarımızı kapayarak ağzımızın içine hapsettik; söylemedik, erkekliğe sığdıramadık.
Bal aldığımız çiçeğimizin kıymetini bilemedik.
Üzerimizde emeği olan bizim biz olmamızı sağlayan yegâne varlıklara, her şeyimiz olan kadınlara, bize verdikleri sevginin yarısı kadar dahi sevgi veremedik.
Neden eşimize küçücük bir hediye almak bize ağır geldi?
Annemizin hatırını sormak ve gönlünü almak için telefon açmamızı neydi engelleyen?
Kızımıza içten sarılıp öpüp koklamamıza hangi güç karşı çıkıyordu?
Neden herkesten fazla onlara güler yüz göstermedik?
Neden "seni seviyorum" demedik?
Ellerimizden kayıp gitmeden,
Hayal dünyamızın üç tane nadide yaprağı düşmeden...