Biyokütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentezle kimyasal enerjiye dönüştürerek depolaması sonucu meydana gelen biyolojik kütle ve buna bağlı organik madde kaynakları olarak tanımlanır.
Bu sistem, organik madde içeren atıkların mikrobiyolojik yönden değerlendirilmesi, çevre kirliliğine yol açmaması, hem de temiz enerji üretimi sağlaması yönünden önem taşımaktadır.
Biyokütle, genel olarak kolay elde edilen bir enerji kaynağıdır. Özellikle enerji kaynakları sınırlı ve tarımın ağırlık taşıdığı gelişmekte olan ülkelerce tercih edilmektedir. Ne var ki, en azından günümüz teknolojisiyle gelişkin bir sanayi ülkesini güç yönünden beslemekten uzaktır. Yine de üzerinde durulmaya değer bir enerji kaynağı olduğunu ispatlayan bazı rakamlar vardır: Ülkemizde, hayvansal dışkı kaynaklı biyokütleden 2.8-3.9 milyar metreküp biyogaz üretilebileceği anlaşılmıştır. Bu potansiyelin yıllık enerji cinsinden değeri 24.5 kws'dir. Bununla da toplam ülke enerji tüketiminin yaklaşık %5'i karşılanabilecektir.
Dünya enerji konseyinin 1990 yılı verilerine göre dünya enerjisinin %15'i biyokütleden sağlanmaktadır. Ancak bazı teorik çalışmalara göre biyokütle 2050 yılına kadar dünyanın katı ve sıvı yakıt gereksinmesinin %38'ini ve elektriğin %18'ini sağlayabilecektir. Zira bu alanda özellikle ülkelerin özgün koşullarına göre geliştirilen yeni modeller hem üretimde çeşitliliği sağlamakta hem de dışa bağımlılık yerine yerel kaynakların kullanılmasını sağlamaktadır.
Bitkilerin ve canlı organizmaların kökeni olarak ortaya çıkan biyokütle, genelde güneş enerjisinin fotosentez yardımıyla depolayan bitkisel organizmalar olarak adlandırılır. (yegm)
Üretimi ve tüketimi dengelenirse net karbon salınımı sıfır olur, yani çevreyi kirletmez.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında katı, sıvı ve gaz yakıtlara dönüştürülebilen tek kaynak konumundadır.
Biyokütle, ülkelerin kendi sınırlarındaki ham maddeleri kullanarak enerji üretebilme olanağı sağladığından, dışa bağımlılığı engeller ve ülkeler arası anlaşmazlıkların azalmasında rol oynayabilir.