arkadaşımın önerisiyle izlediğim, izledikten sonra "bok vardı da izle dedin!" diye söylendiğim inarritu filmi. baş karakter uxbalın babasının mumyalanmış cesedine dokunması ve filmin sonlarına doğru kızına "bana iyi bak ve suratımı her zaman hatırla" dediği sahne beni can evimden yaralamıştır. helal olsun...
alejandro innaritu gonzalez klasiği.yine birbirine domino taşı gibi etki eden hayatlar.çocukları için son kez çırpınan yalnız bir babanın bir şeyleri güzel yapmak istemesi hayatındaki tüm çirkinliklere rağmen.insana nasıl bir dünya da yaşadığını hatırlatan, gerçek hayatların konuştuğu, tokat gibi çarpan film.
sinemayı eğlencelik bir sektör olarak değil, sanat ve gerçeğin aranışı/yansıtılışı olarak gören seyirciler tarafından ilgiyle izleneceğini umduğum, inarritu'nun hem öykü anlatmayı bildiğini, hem kendine özgü, çarpıcı bir sinema dili olduğunu yeniden kanıtlayan sert, kasvetli, çok başarılı film.
maramba'nın çirkinliğiyle tavan yapan, oldukça gerçekçi bi film ki o ağlanası sahnelerin arkaplanına şöyle hüzünlü bi müzik falan koysalar ağlayacaktım. o derece. velhasıl filmi izlemeye teşvik edecek dokunaklı cümleler kurmayacağım, izleyin efendim. inarrutu'nun diğer iki filmini beğendiyseniz bunu da beğeneceksiniz.
ismi gibi bozuk, tamamen çarpık bir güzelliği yansıtıyor. oyuncuları, dekorları, konusu ile hayatın güzelliğini bozan her şey var bu filmde. çok başarılı bir drama.
eğer hayatınızın çok kötü, boktan, berbat olduğunu düşünüyorsanız bu filmi izleyin. filmin sonunda "hass.ktir be, benimki de dert mi" demezseniz sizinle çıkarım köprüye, böyle ele ele tutuşurum. film kemalettin tuğcu romanı gibi ama işte yavşakca bir acıtasyon yok, herşey o kadar gerçek ki, "bu kadar da olmaz" diyemiyorsunuz. çünkü o kadar hayatın içinde ki film, birilerinin gerçekten de hayatları böyle biliyorsunuz ve "bu kadar da mı olur?" diyorsunuz en fazla.
zor bir film, insana çok sağlam tokat atan bir film ama izlenmeli bence. mutlu olanlarda, benim gibi iflah olmaz pesimistlerde izlemeli. elimizdekilerin değerini anlamak için.
film hakkında yazılacak çok şey var aslında ama elim gitmiyor. son olarak: nerde woody allen'ın Vicky Cristina Barcelona'sı nerde Alejandro Gonzalez Inarritu'ın Barselona'sı!
alejandro gonzalez inarritu'nun yönetip, başrolünde javier bardem'in oynadığı filmdir.film o kadar gerçekçi ki etkilenmemek mümkün değildir, izlenmesi gereken filmlerdendir.
beraber izlediğim arkadaşın omzuma başını koyup uyuduğu benimse kamera açılarına hayran kaldığım, özellikle serseri suratlı adamın (bkz: javier bardem) arması düşmüş eski bir reno arabanın içinde ölümüne sebep olduğu çinli bir mülteciden af dilemeye çalışması ve aynı adamın bilge bir kadının dizlerine başını koyup hıçkırıklarla ağlaması kendimi çok çaresiz hissettirdi. çok ağır ilerleyen bir film ama izlenilmeli.
tamam javier bardem filmde döktürüyo,güzel oynamış,falan filan ama kardeşim film çok vasat..zanettikki yönetmen bize barcelanonun yeraltı dünyasını göstericek,zanettikki latin yiğitlerin acımasız dünyasını göstericek...yok yok yok..uxbalın ayrangönüllü karısı problemli çocukları ve kaçak göçmenlerden başka bişii yok..ve birde çinli gaylar..sıktı bayağıı..
içinde "güzel" olan hiç birşeyi barındırmayan ve javier bardem in oyunculuğunun nirvanasına ulaştığı film. bu adama hasta,sakat,özürlü, bilumum çaresiz roller fena halde yakışıyor.
amores perros, babel ve 21 grams la birlikte zaten gönülleri fetheden inarritu'nun kanımca en iyi filmi.
her şehir kadar barcelona'nın da arka sokaklarında yaşanan bir dram. yaşam mücadelesi veren insanlar. manik depresif bir anne. masum 2 çocuk. çocuklarından başka kimsesi olmayan bir baba. buruk bir doğum günü. kanser. yoksulluk. pislik. ölüm.. ama tüm bunlara rağmen hayata bir şekilde tutunmaya çalışıp mutlu olma çabası. herkes kadar...
istanbul, ankara ve izmir dışında gösterime girmemişti. vakti zamanında çok küfrettim bu duruma ama korsan dvdsini de almadım. filmin iyi olduğunu biliyordum, ki javier bardem'in oyunculuk kalitesinden ve yönetmen alejandro gonzález iñárritu başarısından şüphem yoktur.
neyse efendim bugün üds'den çıkmış izmit sokaklarında stres atariken ne göreyim? bizim kıytırık belsa sinemasında * bu film gösteriliyor. neyse saat 15'te de seansı varmış aldım hemen bileti. filmi sinemada seyredecek olmanın sevincine biletin beş lira olma sevinci de eklenince keyfim yerine geldi, sınavın etkisi bitti gitti bir anda. *
benden başka iki çocuk daha vardı koca salonda. film hakkında fikirleri yokmuş, aralarında konuşurken duydum. neyse üç kişi seyrettik filmi. tabi araya kadar.
ikici yarı başladı, bir baktım ne gelen var ne giden. tek başıma salon kapatmışçasına seyredaldım oh mis gibi. arasam bulamazdım bu şansı.
javier bardem (uxbal) harbi iyi oyuncu, bir kez daha görmüş oldum. önce ne yaptığını anlamadım cenaze odasında. milleti mi dolandırıyor acaba diye düşündüm. meğerse telepatik güçleri varmış, paraya çeviriyormuş bunu. kuralcı ama fedakar bir baba aynı zamanda.
ayrı olduğu karısı marambra manik depresif. konuşmaya başlayınca vıdı vıdı susmak bilmiyor, beyin şişiriyor.
kızları ana her şeyin farkında. mateo'nun psikolojisi bozuk. altına kaçırması neyse ama 7 yaşında sigara içmesine ne demeli!
uxbal'in kardeşi tito ise gününü gün eden bir alemci. hatta alemciden öte ergen aklına sahip bir piç. filmi yeni seyrettiğim için sinirim hâlâ sıcak. şöyle ki:
tito: - şu arkadaki kız var ya pembeli. anal yaptım onla. düzüşmeyi çok sever. ekere kikiri.
uxbal: - ama o kız çok küçük .
çinli gay üretici hai. nasıl bir zalıma dönüşmüş sonra, akıllara zarar.
ispanya pazarında çin malı istilâsı.
işportacılık yapan göçmenler.
rüşvetçi polis.
senegalli ige.
hastalık, yoksulluk, pişmanlık, ölüm... dram her yönüyle işlenmiş filmde, rahatsız edici bir soundtrackle hatta.
sevdim ben, güzel olmuş. ibretlik. *
beni en çok etkileyen filmlerden biridir biutiful, hatta bir iki gün bunalıma girmeme neden olmuştur. bardem'in kan işemesi beni üzmüş, gece dışarıda dağıtıp eve döndüğünde oğlunu orda tek başına ve annesi tarafından dövülmüş bulunca ağlatmıştır.
melodram yönüyle 10 öyle bir geçer zaman ki bölümü gücünde bir film. acıklı. javier bardem yine döktürmüş. izlenesi bir film. ama acıklı. uyarmadı demeyin...
bu kadar çok metaforu bir filme tıkıştırmaya gerek yok sanırım. adamın haline mi üzülmemiz gerekiyor yoksa diğer kişilerin dramlarına mı bilemeden upuzun bir film karşıladı bizi. kaçak işçiler ziyadesiyle ken loach'ın it's a free world'ü çağrıştırdı. belki sadece babanın dramı yüksekte tutulup işi farklı olabilirdi. üstelik javier bardem ki kendisinin eski filmlerini çok severim yerine pek de ünlü olmayan birinin oynatılması da fena olmazdı.
son söz olarak inarritu biz seni ilk iki filminle sevmiştik.
jack'iydi, oyunculuguydu, otuydu bokuydu butun klie laflar edildikten sonra diyorum ki; biutiful sana cok kirginim, seni kiniyorum ve sana bazi laflar hazirladim:
--yar bana spoiler bana--
o baykus olayi ne allahusen,
tilki benzetmesi niye ?
filmin adi niye biutiful, hic bi alaka kuramadik lan. filmde hic bi sikim guzel olmadigindan beautiful da guzelce yazilamaz mi yani ?
babasi niye gebermis haline benzemiyo ? ( en sikko merak boyle olsun )
tavandaki izler ne izi lan !?
filmin sonunda ige niye koseye pusuyo (boyle asili gibi) anlayan varsa beri gelsin boyle boyle desin.
--yar bana spoiler ban'--
demek istedigim illaki bi daa izlettirecen. bi daa goturtucen bizi sinemalara.. ayip ayip.
ama degerdi.
ps: daha cok soru varda kimileri baglantilandirildi gibi.