ablamın gür ve kabarık saçları sayesinde okul hayatı boyunca kurtulamadığı dert. daha doğrusu ablamdan çok annemin derdi olmuş. ben ve abimin saçı az ve acık renk, bit gelse bile saklanamadığından durmuyor gidiyor. ama ablam okula başladığı yıldan bitirene kadar bitle savaştı. daha doğrusu annem. kadın ne yapsa etse de bitmiyor bitler. hoş bitse yeniden başlıyor bir şekilde.
baktı olacak gibi değil ilaçlar vs. fayda etmiyor annem kendi çözümlerini üretti. ablamın kafasını omoyla (evet deterjan olan) yıkadığını gördüm bir kere. ı-ıh o da çözüm olmadı; gaz yağı sürerken yakaladım. cıks o da geçirmedi tabii. en son ablamın ve kendi ağzına maske takıp, kafasına şeltoks sıktığına şahit oldum. şu bildiğin hamam böceğine sıktığımızdan...
savaşı annem kazandı elbet ama geçici bir süre için. gittiğimiz ilk yaz tatilindeki pansiyonda ablam yine bitlendi.
sene '60lı yıllar. kabataş erkek lisesinde 1.sınıf talebesiyim. sömestre tatilinden dönüyorum. kara trende bir yolcuyum. iki günden fazla sürüyordu iskenderun istanbul seferi. o vakitler trende 3 ayrı mevki vardı. 1.sınıf, kırmızı maroken koltuklar; 2.sınıf koyu yeşil renkte maroken koltuklar; 3. sınıf bildiğiniz tahta sıralar, çıplak. ayrıca yataklı ve kuşetli ayrımı vardı. parana göre hizmet.
uzatmayalım, trende acayip kaşınıyorum. elim başımda mütemadiyen. o vakitler şampuan falan yok, sabunla yıkanıyorsun. dedim her halde aceleden iyi durulayamadım saçlarımı. sultanahmete vasıl oldum. kaşıntı artarak devam ediyor. fikriye ablam rahmetli çağırdı yanına beni, saçlarımı karıştırmasıyla çığlığı bastı. ne oluyor demeye fırsat kalmadan, çıkar üstünü başını dedi, itaat mecburi. çamaşırları koca tencere irisi bir şeyde kaynatmaya koyuldu. sıra bana gelmişti, tahammülü fersah sıcaklıkta suyla başladı başımı yıkamaya. aslında yıkamak denmezdi buna, parçalamaya, yolmaya az kaldı. tam bitti derken otur dedi kıpırdama, bu defa bir tas gaz yağını boca etti başıma, başladı tarakla adeta kazımaya, durmak bilmiyordu, iki su daha yaptı, bendeniz pancar çocuk.
bu işkence bir iki gün sürdü. fikriye ablam başımdan bitleri söküp attı. arada okul dönüşü bir iki sirke yakamda. allahtan okulda farkedilmedim, zaten yabancılık çekiyorum, istanbulun mutena semtlerinden çocuklar dolu okulda. görülseydi duman olduğumun resmiydi.
kafanızın böceklenmesi.*
durmadan, hunharca kaşıma isteği uyandırıyor.
ben de ilkokul döneminde 2 kere bitlenmiştim, çok tatlı kaşınıyor hatrımda kalan tek güzel şey bu.
bir de kimseye yaklaşamıyorsunuz, çevrenizden soyutluyorsunuz kendinizi zorunlu olarak.
kafamı annemin kucağına gömer 1/2 saat hiç kaldırmadan öylece dururdum.
annem iki tırnağıyla öldürdüğü bitleri bana göstererek - bitli - der gülerdi.
aklıma geldikçe artık ben de gülüyorum.
"çocukluğumuzun en güzel anılarından değil midir bitlenmek ? belki annelerimizin "sakın onla görüşme" dediği mahallenin bitli çocuğundan, belki de kendi inşa ettiğimiz o nadide barakamızdan kaparız bitleri. bitlenen çocuk sokağın ruhunu bilen çocuktur. sokağı koklayan, sokağı nefes gibi çeken çocuktur. çocukluğumuzdur." gibi edebi şeyler yazacağımı sanıyorsanız kusura bakmayın, haşmet babaoğlu gibi kerizleyemem ben.
bitlenenler (bkz: kwell) marka bit şampuanını kullanmalıdırlar. *
çocuk bünyelerin özellikle ilkokul sıralarında sıkça yaşadığı tecrübedir..
anne kişilerin bu durum için en güzel savunması: "bitler temiz insana gelmeyi sever" tezidir.. öğretmen kişisi genelde 2 adet kalem yardımıyla öğrencilerin kafasını incelemek suretiyle bitli çocukları tesbit eder, velisine haber verir.. akabinde anne kişisi kucağına çocuk kişiyi yatırarak "pıt pıt pıt" şeklinde 2 tırnak arasıyla bitleri ezer, üstüne de miss kibin gaz yağı banyosu yaptırır ve çocuk kişisi bitlerinden kurtulmuş olur...
lanet olası, düşman başına denilesi olaydır.. küçücüktüm. henüz ilkoukla bilem başlamamıştım. sokakta oynamayı, çamurdan pastalar yapmayı çok severdim. yaşama sevinciyle doluydum. ama gel gör ki feleğin tokadıyla daha o yaşta tanıştım. okulda başlayan bit salgınından sokak arkadaşlarım da nasiplerini almışlardı ve tabi ki bana da bulaştırmayı başarmışlardı. belime kadar uzanan sırma gibi saçlarım amerikan modeli kesilmiş, ilkokula erkek çoocuğu olarak başlamıştım. bonzai modeli olan ben, bit gibi kalan kafamla daha da bir küçülmüştüm. bitlerle savaşmaya başladık. ancak; ne anti-bitler, ne sık dişli bit tarakları, ne gaz yağları, ne de saatler süren bit ayıklama seansları. ne yaptıysak bitleri kafamdan uzaklaştıramadık. gaz yağı saçıma sürülür, kafama poşet geçirilir ve ben cayır cayır yanarak evde dört dönerdim. ama her türlü bağışıklığı kazanmış lanet mahluklar inatla üremeye devam ederdi. geriye pul pul olmuş kafa derim ve gaz prove ile parlayıp canlanan bitli saçlarım kalırdı. ne yaptıysak boşunaydı. o genç yaşımda kafamda yaşayan binlerce yabancı yaratığa mı yanaydım, yoksa saatlerce saçlarımdan ayıkladığı biti, sirkeyi kağıt arasına sıkıştırıp çıtlatmaktan gözleri neredeyse şaşı olacak anneme mi yanaydım.. hayat artık benim için bir işkenceydi.. ne yapsak olmuyordu. artık onlarla yaşamayı öğrenmiştim. tam umudu kesmişken bir gün farkettik ki bit dostlarım nihayet saçımı terketmişler. nedenini hala bilmiyoruz. belki de sıkılmışlardı.. fazla sallamadık ve 40 gün 40 gece bayram yaptık. gidişlerine birazcık üzülmüştüm aslında. ne de olsa onca anıma ortak olmuşlardı. üzerlerinde hakkım çoktu. neyse ki o günden beri bir daha hiç bitlenmedim.. yeni nesilde bit salgını lafını da hiç duymadım. o sadece o yıllara mahsusmuş demek.şimdi kene var gerçi. o daha kötü...
aslında kurtulması biraz zor bir durum olabilir. eczahanelerde 'insectisit' olarak bilinen ilaçların alınıp kullanılmasıyla veya doktor tavsiyelerine göre ve reçete edilmiş ilaçların kullanılmasıyla kurtulunabilir. ayrıca hastanın yaşadığı evdeki tüm kıyafetler, yatak, döşek vs kaynar suda bekletilmelidir.
eskiden, özellikle köylerde, bir beze emdirilmiş ddt'nin başa sarılmasıyla tedavi edilmeye çalışılmışsa da bu tedavi yöntemi ileride kanser riskini büyük oranda artırmaktadır.
başıma gelmiş olaydır..ben annemlerde şefkat sevgi beklerken , kendimi kısacık saçlarla küçük tuvalette tıkalı bulmuştum..yok ceza değil , önlem..nevresimler yangın alarmı çalarmışcasına bi hızla değiştirildi , çamaşır suları komşular sağolsun 2-3 kilo her yere döküldü..ve artık o parazitlerden kurtulunmuştu..en acısı da ; bitler temize gelir üzülme yavrum diye şahsımı teselliye uğraşan babannemin dilinde tüy bitmesiydi...
hala eli kafasında kaşınan bi çocuk görsem , gözlerim dolar..adaletsiz dünya işte..
küçük bir sürü böcek tarafından kanının emilmesi ve kaşıntıdan derinin tahriş olması durumu! üstelik paranoya şeklinde her bit kelimesi telaffuz edildiğinde vücudun her yerinde bir kaşıntı hissi oluşması da cabası! küçük iken başa gelmesi neyse de, eşek kadar adam olup hala bitlenmek ayrı bir meziyet olsa gerek...hayır, niye temiz insanları buluyor ki? başlıca bitlenme mekanı olan okullardan mezun olup gidenler paçayı kurtarırken, ya hayatı boyunca okulda bulunmak ya da o okulda bulunanlarla yaşamak zorunda olanlara ne olacak? o pis böcekler seni yiyip duracak mı hep hayatın belli dönemlerinde? ****
ilkokul yıllarının hatırlanmak istenmeysice olayı. kafayı paso haşır huşur kaşımaktan kıllanan annenin farkettiği, o haysiyetsiz hayvanların gerçekleştirdiği, okulun sevildiği zamanlarda okula gitmeye engel olan hede. o arka sırada oturan pis çocuk varya, yakalamayayım olm onu, çok pis dövcem, hep onun yüzünden.