herkesin derdini-tasasını atlatmak için farklı farklı tarzları var. üstelik bunlar da aposteriori kazanımlar, anamızın karnından çıkarken aşk acısının üstesinden nasıl geleceğimizi bilmiyoruz. zamanla/tecrübelerle bu demirden leblebiyi yutma biçimlerimiz değişiyor. peki bu durumda bir nevi ustalaşma söz konusu oluyor mu? hayır. her seferinde şemsiyeyi başka açılarla açmayı bir şekilde başarıyoruz çünkü. her aşk nasıl nevi şahsına münhasırsa, acısı da biçim biçim oluyor. biçim biçim koyuyor mu demeliydik yoksa?
genç yaşlarda biten aşkın ardından salya sümük ağlamayı tercih eden bünye, ilerleyen yaşlarında susmayı tercih edebilir. ya da aşk acısı folloşu olmuşsa, durmaz çehov'un arabacısı gibi gelene geçene anlatır da anlatır.
her neyse, konuşmamak diyorduk; büyük ihtimalle susan kişi anlaşılmayacağını düşünüyordur veya hisleri o kadar özeldir ki paylaşmaya layık görmüyordur.
bir de şu var tabi; ''biten bir aşkın üzerine 'ileri-geri' konuşmamak''. o bambaşka bir mevzu, konuşmamak bir tercihtir, saygı duyulması gerekir ama ''ileri-geri'' konuşmamak adaptır, efendiliktir.
"Eğer bir gün susarsam, bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir, her şey söylenmiş, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile."
Samuel Beckett'nin yukarıdaki sözlerini benimsemiş kişinin varacağı noktadır.