Bardağın dibinde kalan çaya büskivileri kırıp atmak ardından çay kaşığıyla onları yemek, ve son olarakda kimse görmeden mahvedilen bardağı çaktırmadan yıkamaktır.
bünyede de direkt olarak çocukluğu akla getiren olaydır. çocukken edindiğim tecrübeye göre fazla çayın içinde bekletmemek lazım bu püskeviti. kopuyor ondan sonra. *
ingiliz stand-up komedyeni peter kay'in bu konuda klasikleşmiş bir skeci vardır. temel olarak bisküvileri kategorilere ayırarak çay ile girdikleri mücadeleyi canlandırır. mesela rich tea markasının bir saniye bile şansı yokken, hobnob markası bisküvi aleminin sas komandosu gibidir ve bardaktaki bütün çayı toplar yine de "bir daha" der.
Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain filminde amelie nin parmaklarını nohuta, pirince daldırması, kaşıkla tatlının kabuğunu kırarak zevk alması gibi bisküviyi çaya batırmak da insanlar için küçük bir mutluluk kaynağıdır. kocaman bir adam bile o bisküvinin çaya battığı anda çocukluğunu hatırlar ve geçmiş güzel günlere dalar belkide... kısacası basit bir eylemdir ama etkilidir. daldırın efenim!
işin püf noktası bisküvinin kırılmak ve kırılmamak arasındaki o ince çizgide daldırılan bardaktan çıkarılmasıdır. kavrama noktasını bulmaktan daha zordur. en azından orada motorun sesine kulak veriyorsun. burada ise ne kadar çok pratik yapılırsa o kadar ustalaşırsınız.