Lisanlı olarak sporunu yaptığım, bir taşıma aracından çok spor için kullandığım yegane alet.
Türkiye şartlarında yolların bozuk ve sürücülerin dikkatsiz olması sonucu kullanılması zor olsa da yine de kullanıcı sayısının artması bize mutluluk vermektedir. Hem çevre için hem kendimiz için en sağlıklı olan bu müthiş aleti keşke herkes kullanabilse. 300 metre uzağındaki iş yerine bile arabasıyla giden adam tanıyorum ben. Bırakın televizyonlarda ekonominin büyüdüğünü anlatmayı falan, işte Avrupa'nın çok gerisinde kaldığımızın açık bir kanıtı bu zihniyetli insanlardır.
genelde ilkokulda cazip gelerek başlanan sonra yaşın ilerlemesiyle daha üst modellerine (motosiklet,araba) geçme isteği duyulan ve en geç üniversite sınavına hazırlanırken bırakılan eylem.
Bırakamayanların gelecekleri için küçük bir bilgi (bkz: gürkan genç)
okuduğum bir kitaptan '' bisiklet aşuftedir , yoldan çıkarır'' geçrektende öyle be abi , hiç aklında olmayan yerlere gidiyoruz onunla .. mor ve ötesi ile tamam tamam sustum .
Serhat Karaaslan'ın bir okul projesi olarak hayata geçirdiği kısa filmdir.
47. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Digital Film Academy Özel Ödülü'nü, 22. Ankara Film Festivali'nde En iyi Kısa Film ödülünü kazandı. 43. SiYAD Türk Sineması Ödülleri'nde 2010 Yılının En iyi Kısa Filmi seçildi.
çocukluk yıllarımda çok özenirdim kendisine. fakat babam bana güvenemediği için almazdı. birgün kandırdım kabul etti almayı. ulan şöyle kırmızı bi bmx beklerken getire getire pinokyo getirdi arkadaş. böyle sokakta sürerken eziklik hissediyordum, ne bilim millet ön filan kaldırıyordu ben ise sadece sürüyordum. fakat birkaç güzel tarafı vardı. en önemlisi tüm uzun mesafe yarışları kazanmam. bunun en büyük nedeni iniş aşağıda en hızlı ve en rahat benim bisikletti ve bizim mahalle tepedeydi.
hevesle aldığım son bisikletimi çaldırdıktan sonra bir daha almadığım araç. çocukların her zaman gözdesidir. ben de severdim çocukken, ehh az da binmedik hani. farklı olan nokta şu ki: ben çocukluğa nispeten büyümeme rağmen hala severim bisikleti. hatta üniversiteye gidip gelirken bisiklet kullanmayı çok düşündüm ama hem kampüs ve kalacağım yer yakın olduğu için, hem de kışın kullanması pek elverişli olmadığı için vazgeçtim.
bisikletimi çalanlar, size sesleniyorum:
içimde kaldı lan, doya doya binemedim o bisiklete! ne hevesle aldırmıştım bizimkilere... ilk kez büyük bisikletim (21 vites) olmuştu.
edit: hazır yazmışken ekleyelim:
3 tekerlekli bebek bisikletlerinden sonra aldığım ilk bisiklet bmx'ti.
sürmeye başladığınız anda size özgürlük hissi verir. bazen iki elide bırakıp hafifce gözleri kapayıp rüzgarın yüzüme çarptığını hissederek kendimi ona teslim etmek saniyelik olsa bir huzur verir bana.
çocukluğumda arda kalan bırakamadığım tek şey. hala uzun süre binmediğimde içimde bir sabırsızlık hissi oluşur.
bacak ve kıç kaslarını hayvan gibi çalıştıran, ama kol kası yapmak isteyen insanların başka yöntemlere başvurmasını gerektirecek bazen spor bazen ulaşım aracı.
küçükken tek başıma öğrendim kendisine binmeyi. kendisi diyorum çünkü bi noktadan sonra kişilik kazandırıyorsunuz bu araca. ilk bisikletim bianchi'ydi. iki tekerlek , yanında da destek niyetine 2 tekerlek daha. ben , 2 tekerleğe de binerim deyü, yanındaki destekleri yamultup ayaklarımı sürte sürte öyle öğrenmiştim bisiklete binmeyi.
şimdilerde kömürlükte paslanmaya yüz tutmuş bi tanesi öyle yorgun argın duruyor. dokunmuyorum bile. dokunsam kırılır lan allah muhafaza. kalsın öyle fosilleşsin filan. yenisini alıcam. gözüme şunu kestirdim ama çok pahalı. ühü.