varlığıyla hayatınıza bir dönem pek çok şey katmış o insanın, fiziken çok uzaklarda olmasa dahi kendisinde o eski sıcaklığı, yakınlığı, muhabbeti bulamamanız sebebiyle içine düştüğünüz geçmişi biraz özlem biraz da sitemle anmanızı sağlayan ruh hali.
yüzüne baktım. bir bankta yanyana oturuyorduk. sigara içiyorduk, bacaklarımız birbirine değiyordu. solgun bir güneş bulutların ardından batmaya çabalıyordu, ben ise onu anlamaya çabalıyordum...
ben büyük sevdalardan kırıp dökük, yenik çıkmış biri değilim, ayrılışlarım hep kolay oldu. ancak tanıdıklarımdan çokça dinledim. insan ayrılsada içinde varlığını taşırmış o kişinin. ya da bazan bacağı kesilenlerde görüldüğü gibi, olmayan bacak kaşınırmış ya işte böyle bişeymiş insanın sevdiği, alıştığı birisinin yokluk hissi.
gerçekten korkunç bir duygu...
ancak şuna vardım ki
gerçekten yokluğuna alışılmayacak hiç birşey yok hayatta.
hangimizin yeri dolmadi ki? bizim kaybettiklerimizin yeri dolmasın..
alışkanlık yahut aşk . adı her ne ise, sevdiğiniz değer verdiğiniz , beraber güldüğünüz ve kimi zaman beraber ağladığınız, onun sevinçleriyle mutlu olmayı başarmış kişiyi kaybetmenin akabinde kişinin artık bir nedeni kalmamışlığın içine düşmesi ve hayatın bir amacının artık kalmamasının getirmiş olduğu durum. his.
yokluk hissedilecekse bunun illaki birisi olması şart değil. kimi zaman paranın kimi zaman besin maddelerinin kimi zamanda insanların yokluğu hissedilebilir. aslında hepside birbirine benzer paranın yokluğunda yoksulluk, besin maddelerinin yokluğunda açlık, insanın oğlunun yokluğu ise kalpde bir ağrı, yalnızlık vb. gibi durumlar hissettirir. hepsinin ortak özelliği ise acı çekmektir.
bir tanem!
son mektubunda:
"başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"seni asarlarsa
seni kaybedersem,"
diyorsun,
"yaşayamam!"
yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
fakat
emin ol ki, sevgili,
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
nazım’a!
ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
karım benim!
iyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
haydi bunlara boş ver.
bunlar uzak bir ihtimal!
paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
biri hayatınızda yirmilik diş gibi değil de güldüğünüzde varlığıyla yüzünüze anlam katan ön dişiniz gibi var olabilmişse yokluğunu hissetmem diyecek en babayiğidin alnını karışlarım sözlük. *
yirmilik diş ağrısıyla hissettiriyor kendini ve çekildimi gidiyor aman kurtuldum diyerekten.
telefon ekranına bakıp bakıp hüzünlenmektir bazen, hani bir mesaj hayat kurtaracakmış gibi.
en fenası bu boşluğa birilerini koymaktır. aynı anda birkaç kişiyle flört eder, yakınlaşır ama yine de bu yokluk hissini geçiremezsiniz. yazık olur.
uçurumdan düşerken, orada bulunma nedeni birinin ona tutunup hayatta kalmasına yardımcı olmak olan o dal parçasına tutunduğun anda, başını yukarı kaldırıp elini geriye attığında, tutacak kimsenin olmamasıdır...
kimi zaman da henüz tanışmadığınız birinin yokluğunu hissetmektir.
"o" olmadığını bilmeden izin verirsiniz, birilerinin o yokluk hissini yok etmek için kalbinizi avuçlarına almasına.
sonuçta ne mi olur?
yokluk hissi büyür, acı artar ama alışıldık hale gelir ve kalp bambaşka bir şekle bürünür.
dolmuş şoförünün dolmuştaki boşluğu hissetmesi gibidir.* her zaman illaki sevdiğiniz biri yoktur yanınızda, eksiktir. bu yüzden de sürekli hissedilen bir duygu.
iLLA TANIDIK BiRi OLMAK ZORUNDA DEĞiLDiR, YOKLUĞU HiSSEDiLEN
BAZEN, HAYAT BOYU ARANIP, BULUNAMAYANDIR.
BAZEN, ARADIĞINI BiLE FARKETMEZ iNSAN.
AMA BiLiR iÇiNDEKi YOKLUĞUN MANASINI.
alışmışken onun varlığına uzaklara gitmek zorunda kalman...insanların diliyle,kültürüyle kendini orada kaybolmuş hissederken onun yokluğuyla daha da kaybolman...anne,baba,sevgili,arkadaş...farketmez.düne kadar yanında olan insanın artık bedeni değil ruhu yaşıyodur seninle.onu ancak sen yaşatabilirsin zaten.bazen kaptırırsın kendini uyandığında da yokluğunu hissedersin.zaman öyle bişey ki birinin yokluğunu dahi alştırabiliyor insana uzuuun zaman sonra...