Buruk bir tat bırakır insanın boğazında. Gırtlaktan aşağıya dikenli tel bırakılıyormuş gibi olur insan. Yaşanmak istenmeyen o zaman dilimi içinde zamanın edilgen nesnesi, etkisiz elemanı olur insan.
çok zordur o an. gidiyordur ve sizin elinizden hiç bir şey gelmemektedir. hayallerinizi, umutlarınızı, söylenmemiş tüm sözleri,yarım kalan şarkıları götürür aynı zamanda bavulunda. boğazınız düğümlenir,yutkunamazsınız. içinizden birşeyler eksilir. bazen bir trenin, bazen bir vapurun, bazen de bir otomobilin arkasında asılı gider son sözler. "hoşçakal,kendine iyi bak, beni sakın unutma"
bilmek istemezsin böyle birşeyi, anlamazsın başta, daha sonra bütün bedenini inanılmaz bir acı kaplar, sanki her yerinde ayrı bir yara var gibi olur. bir an önce bu acıdan kurtulmak istersin tabi başlarda böyle birşey zordur, hemen kurtulamazsınız. ancak yavaş yavaş zaman sizi kurtarır yine zamana minnettarsınızdır....
her saniyeyi değerlendireyim derken o duyguyla pekte bir şey anlaşılmaz yaşanan son dakikalardan.ama bence daha kötüsü birini bir daha göremeyeceğini bilmemektir efendim. bu sebepten herkesle güzel ayrılmak gerek.
davranış bozukluğuna sebep olur. "onu bir daha görmemek iyi mi kötü mü? o'na bir daha dokunmamak bir felaket mi değil mi?" türünden artı sonsuza dek giden cevapsız sorular sormaya başlıyorsun ve en kötüsü de bu sorulara ve bu görmemek fikrine de alışıyorsun. kabulleniyorsun durumu en saf halinle. bu ikiniz için de daha iyi neticede. ama umut tüm bunları piç edip tekrar sahne alıyor ve sana, bana, sevgimize olanlar oluyor.
acı verir insana, sadece o'na odaklanırsınız, aklınızdan başka hiç birşey geçmez, zamanınız çok güzel geçer, o an, bir daha görüşemeyeceğiz diye düşünmezsiniz bile.