büyük bir muamma... insanın küçük resmin adamı olduğunun kanıtı bir yerde. büyük resmi görmekten her zaman aciz. ama o küçük resim o sınırlı renkler o karmaşa her zaman cezbeder onu. bir cezbeyle de kendine çekmesini bilir.
bir umutla yola çıkarsınız, bilmem kaç sene yerinizde beklemişsinizdir ama o gün artık yola çıkma vaktinin geldiğini düşünürsünüz. yolun sonunda bir karartı, flu bir yüz. o mu? o değil mi? bilmezsiniz... yürümeye devam edersiniz ve pişman olup da arkanıza bir kez dönüp bakmazsınız. acaba bir kaç adım geri gitsem emin olsam mı demezsiniz...
hep bir iteklenme! hep bir iteklenme! arzularınız, duygularınız, içinizin sesi hep bir şeyi haykırır: yolun sonundakine kavuş! peki o mu kavuşulması gereken kişi? bilemezsiniz, hiç bilemeyeceksiniz. bir gün yolun ortasında öyle elleriniz boşlukta sabit kalabilirsiniz. o zaman dahi bilemeyeceksiniz. her şeyin güzel gittiği günlerde zamanı adeta ışık hızıyla akıtmak istersiniz. o kadar eminsiniz ki sonunuzdan saliselere dahi o yolda gerçekleşecek santimlik adımlara tahammülünüz yoktur. çünkü küçük resmin insanlarıyız. ama bizi insan yapan da bu değil mi?
o ayrı geçirilen dakikalara, günlere, haftalara, aylara, yıllara tahammülünüz yoktur. peki yolun sonundaki kişi sizden kavuşmanız beklenen kişi değilse? bu alınabilir bir risk mi? yaşamaya değer bir pişmanlık mı? her şeyden önce bu bir pişmanlık sebebi olabilir mi? hiç bilemiyor ki insan.
heveslerimiz, duygularımız esir alıyor kimi zaman bizi. tek düşündüğünüz zamanı birazcık da olsa ileri alabilmek. peki ne için? ya o yolun sonunda bir koca hiçlik çölü varsa?
ya ya ya ya ya uzar gider ve derman böyle biter yollarda... bazen dersiniz ki yarı yolda kaldım ama şimdi gelse elimden tutsa kalkıveririm ayağa yine aynı meçhule yürürüm yeni 'ya' lara göğüs gererim, yine zamanı sarmak isterim ileriye. bunu sabır sebat ve rıza göstererek yapabiliyorsanız ne mutlu.