birilerine anlatmam gerekiyor

    1.
  1. mesela, emek emek rendelenen havuçların, yumurtanın, vanilyanın, tarçının, unun, kabartma tozunun içine tuz dökecek kadar dalgın olmanın boktan olduğunu birilerine anlatmak isteyen kişi söylemidir...

    edit: başlık parası verdim başlığı başıma aldım herhalde.
    3 ...
  2. 2.
  3. tükeniyorum. bahar geliyor; içimde kelebekler, içimde olmakla kalmıyor baharın geleceğini anladığımda vucuduma dahi konduruyorum bir tane. yıllardır bu baharı beklemiştim ki ben, bahar gelsin diye kış uykularına dalmıştım, ne uykular. uyuyamadığım yerlerde yardıma koştu ilaçlar, beynimin uyuştuğu yerlerde uyandırmalıyız dedi doktorlar...

    bahar geldi, kokular değişti. kokularım değişmeliydi. ucuzluğa mı girmiş? aa nerde? hımm bak, tam da baltaya ihtiyacım vardı hemen almalıyım bir tane. tüket tüket, elinde ne var ne yok harca bitsin, cebinde duracağına üstünde dursun zaten mühim olan kendini nasıl gördüğün değil mi?
    ha tabi bir de nasıl göründüğün var, of biliyorsun ki, eminsin zaten güzelliğine, etrafında bunu söylerken duymaktan hoşlanacağın 1-2 kişi var en fazla, bekle, biraz daha bekle, allah rızası için söylerler belki. söylemediklerinde de kimin umrunda, kahretsin ki biliyorsun, hiç kimse alternatifsiz değil. en sevdiklerini bir çırpıda silebilecek kadar fevrisin zira, sınırların yok, pire için yorgan yakmanın kelime anlamını yaşamışsın binlerce defa.
    pire için şehri yakmışsın ulan birebir, yorgan ne!

    ne çok güveniyorum kendime, sebebi ne peki? evet hıhı güzelim, güzellik göreceli, ona dayanmam, dayandırmam ben. evet zekam, farkındayım, haha bunu duymaya ihtiyacım bile yok. yeteneklerim var, isteklerim var, isteklerimi gerçekleştirmeye muktedirim ve bütün isteklerimi 3 ay içinde gerçekleştirebilirim evet.
    hayatımın aşkıyla tanışıp, çocuk sahibi olabilirim üç ay içinde. tabi spora başlayıp tekrar, tam anlamıyla fit hale gelebilirim. ya bir de diyorum ki şu rusçayı çıkarsam mı aradan, nasılsa işime yarar ilerde. dansa yetenekli olduğumu söylüyorlar (haha sanki söylemeseler umursayacaksın) bir iki dansı da bitireyim. falan filan...

    sonra gördüğün her fotoğrafta ağlayacaksın, tadını çıkar şimdilik. dinlediğin her şarkı kurşun yarası gibi oturacak göğsünün ortasına. her şarkı değil tabi, sen seçeceksin hangisi daha çok acıtıyorsa onu dinleyeceksin, hangi söz daha çok mahvedecekse seni, onları söyleyen insanları bulacaksın, sokacaksın hayatına. ben mahvoluyorum elimden tutun demek yerine, bi tekme de siz atın diye göstereceksin hedefi. hiçbiri boş durmayacak emin ol, zaaflarının, hatalarının, kendinde nefret ettiğin ne varsa (ki bu göstermeni gerektirmeyecek kadar aleni ve çok) hepsinin dibine kadar gidip sömürecekler seni. sevilmeye ne kadar muhtaç olduğunun farkında olsan da sevilmeye layık olmadığının bilinciyle, talepkarlıktan ölesiye korkarak iki gram sevgiye duyduğun açlıkla atacaksın kendini ordan oraya. vermeyecekler. tutmayacaklar elinden, çünkü bütün dünya düşman sana, ve sen tüm bu düşmanlığı hak ediyorsun. senin için yapabileceklerini derinden bir yerden hatırlatmaya çalıştıkça kendine, sana yaptıkları hücum ediyor zihnine, değil mi? yönlendir nefretini, en azından kendine zarar vermekten alıkoyar belki. yaşadığını hissetmek için, ya da içini dehşetle dolduracak kadar kemiren o iğrenç acıdan uzaklaşmak için kanının aktığını görmen gerek, kanının çekildiğini hissettiğinde, o acıyı duyduğunda ise çarem yok artık vakit geldi ölmeliyim diyeceksin.

    tam o anda fark edeceksin ki, yaşamın bir amacı yok, amaç ne demek ki zaten? her şey belli, her şey çizilmiş, hangi kalıba kim başarıyla sokabildi ki seni hayat oyununda inanmadığın bir tanrının piyonu olmayı sürdüresin? intihar etmeye bile erinirsin, en güzel ölüm çeşidini düşünürsün gecelerce, seksenbeşbin alternatif arasından en acı verici olanla cesedini en sağlam bırakacak olan arasında gidip gelirsin.
    sonra bir anda, tetikler seni bir şey, biri, bir koku, bir şarkı, bir renk, herhangi birisi.
    ve cesedinin güzel olmasındansa diri haline odaklanmayı seçersin. seç, sanki bütün tercihler sana aitmiş gibi yaşa hayatını.

    şimdi yaz geldi, güneşin tepende, ayın gecende, berrak gökyüzünde yıldızlar. bir yanda kavruluyorsun, ruhun da bedeninle birlikte, bir anda çiçek açıyorsun, aldanıp güneşine.

    evet, tüm o planları yaptığın üç ay içinde, hayatına yön vermeye çalışıp, hedefler koyup, kendini beşbin parçaya bölüp hepsini gerçekleştirebileceğini sanıp, herkesi mutlu edebileceğine inanıp, ve aslında kimseyi mutlu etmeyi zerre sallamayıp, kendi mutluluğunu ahir, zahiri şeylere bağlayıp, sonrasında isteklerinin de senin kadar değişken olduğu gerçeğiyle yüzleşip, hayatla bağlarını koparmak için elinden geleni yapıp, hayatına soktuğun tüketici insanlar seni üzdükçe cezanı bulduğunu düşünüp, dahasını yaşamak için elinden geleni ardına koymayıp, hak etmek-hak almak kavramlarıyla kafanı bozup, düşüp durduğun çukurlara geri dönüp bakmaktan yorulmayıp, sıcak uykulara kendini hapsetme isteğiyle yanıp tutuşup, elinden tutabilecek her bir güzel insanı kendinden uzaklaştırmayı başabildiğine yanıp…
    ve bunların hepsini periyodik aralıklarla sık sık yaşayarak, ne kadar dayanabilir insan?

    ben şimdi kopardım urganlarımı,
    ırmak iki yüzlü akmaz, biliyorum.

    birilerine anlatmam gerek içimde kopan fırtınaları.
    4 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. 5.
  7. birilerine anlatmam gerekiyor.aslında hepimiz salağız. mal mal işlerle ugrasıyor,aynı seyleri tekrar tekrar yapıyor ve her seferinde farklı sonuçlar bekliyoruz.her gecen gün sorumluluklarımız artıyor ve biz altında ezilip duruyoruz. oturup bi şarkı dinliyoruz bi şiir okuyoruz ya da film izliyoruz 2 3 gün gaza geliyoruz sonra aynı aptal hayatlarımıza geri dönüyoruz.aslında hepimiz salağız,zaman hızla akıp gidiyor ama biz hala duygularımızı çevremizdekilere belli edemiyoruz.utanıyoruz,çekiniyoruz,susuyoruz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük