"Kanımı ben bir kıl çadırda,
bir bozkır akşamında bıraktım.
Ve bilmiyorlar, barışacak mı bende
yeryüzünün ilkel'i, çağın meşru zihniyle
-gül sen gül-
korkmakta haklılar."
"boynundan başlayan o ipek
uçurumdan atladım, uçurum demek
ikiye bölünmüş bir bütün
oysa ben senin için
değiştirilecek bir şeydim
bu yüzden yüzüme tuttuğun rüzgâr
parçalarıma verdiğin asit
seni de yaralayacak
beni olduğu kadar."
"Uzun uzun bir yağmuru okudum,
Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın,
Uzak bir kıyıya mektup yolladım.
"Döndüm, derinde dövdüm kendimi.
Duydum, kırıldı içimde tuz sesi
Bir derine ağladım.
(Keder saldı içime bir denizden bir midye,
Taşı gördüm ağırlık indi dilime)
Engin de kendinden uzağı özlermiş
Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm.
Hayal kıvamıymış aşk,
Gülün kokusunu bademin neşesini
istedim.
Ah bilemedim de nasıl geniştim,
Koşup kapaklanayım bir kucak istedim."
"her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. güvercinleri yolculadım. her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. gördüğüm her "cümle" bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. her gün bir taş parçası söktüm içimden. her gün uyku beni koynuna alsın diye yalvardım. her gün, gün bitiyor gece bitmiyor dedim. her gün işlerin beni avutmadığını gördüm. ayrılık günlerini sonradan niçin sisli bir perde gibi hatırlarız diye sordum. öfkeni unutma dedim kendime her gün, unutursan düşersin dedim. her gün en az bir saati ayakta durmaya, dimdik durmaya ayırdım. her gün ömür sözcüğünü bir kez kalbimden geçirdim. her gün ömür sözcüğü kömür gibi tınladı içimde."
"Ben size bunu o kadar açık söylemişken:
sonsuzluk, bilmiyoruz ki belki de
şefkatli bir şeydir, ne bileceksiniz.
taş karışmıştır dilime de çoktan bağışlayın.
Ağrım geçer, nehirler üstüme akar üstüme
Umdumdu. bu dünyada,
bazen benim sanırım
bazen hiçkimsem yok.
Uzun uzun, karıştırarak, onu bunu, bilirsiniz
zaman sıkıntılılar için hiç geçmeyen şeydir.
Bana uzak diyarların taşlarını topladığınızda
teşekkür edemedim size bir ara; bağışlayın.
ben o topladığınız tüm taşların baş ağrısıyım.
Çok eskimiş bendeki ve bir o kadar katı
uzun uzun oturdum bugün dediğime bakmayın
siz bana yine de güzel bir şey anlatın.
Benim bir kalmışlığım durmuşluğum vardır zaten
bir taş nasıl ağrır bir katılıkta,
bu dünyada isteyip verememek nedir, benden anlayın" *
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.
Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
istersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille
sen de gelsen.
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en gümüş cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.
"geçtim yıllar sonra anımsanacak alınganlıklardan
silahlar ve bellek gerektiren aşkın seramik
teninden, itinalı ve alıngan
yüzümün gürültüsünü unuttum
şüpheci ve med-cezir aşkından oldu böyle
acemi düştüm.
yüzünün kayganlığından utanıp,
saçlarının ritminden kaçacak kadar."
"Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.
Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya."
"Ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin.
Hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
Büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
Ne zamandı bilmiyorum. Yaşadıklarından sana
Kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
Yerde fırtına koparan korku. Kendi sarmalında
Döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
Kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun."
unutmak için verdiğim bunca çabadan,
geçtiğim bunca yıldan sonra,
tam unutmaya alıştırmışken kendimi,
artık unutmak istemediğimi fark ettim.
-artık unutmak istemiyorum!*
"içimde büyüttüğüm acı
tamamlandı
çalsın şimdi valsler
mumlar hüzün aksın
hazırım
eski bir konakta
aklını yitiren kadının olmaya.
içimde büyüttüğüm acı
tamamlandı
geçsin şimdi trenler
raylardan gece damlasın yüzüme
hazırım
uzak bir şatoda geceleri dolaşan
kadının olmaya.
içimde büyüttüğüm acı
tamamlandı
geçsin şimdi aramızdan
porselen sesleri ve kahya
dışarıda yağmur gümüş ve barok yağsın
hazırım.. rımm.. mm
bu uzun masada, uzak
kadının olmaya.