" ben bu geçitte,
susan bu cümlelerde ne arıyorum?
ahşabın eti boşalıyor içinden, duyuyorum.
bir teneke parçasını eğip büküyorum gün boyu.
poplinlere sar beni, pazenlere!
kuru ova, kör pusula... "
çiçeklerin eksilen suyuna su,
yazın yanına hatırayı ekledik,
çekirge sesleri ve
öğle güneşi altında narın
olgunlaşmasını bekledik.
bekledik, başka başka odalarda
çektiğimiz ağrı dinsin,
bir çocukluk düşü gibi
ince bir sızıya dönsün diye
yaza sedeften bir anlam ekledik
biliyorsun,
bir başdönmesi gibi sürüyor hayat,
yazların yanına yazlar ekleniyor,
zaman uzun bir sıcağa dönüyor burada,
ağırlığına duygunun, taşınamazlığına
ve yazlar hatıraya
sığındığımız konuşmalar kesecek mi ağrıyı?
ağacın güzelliğindeki mânâ sönmeyecek,
köklerinde sürecek mi aşk?
ah benim hayal kardeşim,
bizim bu aşktan alacağımız var,
dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı,
yaz geçip gitsin ve olgunlaşsın nar.
"içim, kendimden yorgun benim." sözlerinin sahibi şair ama insan... Kafka'nın hallerini anımsatır özünde bu cümle ama bir farklılık vardır. Buradaki daha içsel, daha içselleştirilmiş - belki biraz da- benimsenmiş bir haldir.
"bilmedin ki, ben senin gurbetinde
delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm yıldızlı bir kubbede
yaşadım.
tecellinin içinde ecel durur sevgilim,
görmedin mi?
adaletin içinde bir zalim oturur."
''Aslında hazin bir öyküdür bu anlatmaya yakışmaz sesiniz,
Yanımdaki bütün sandalyeler boş,alabilirsiniz.''
Böyle de güzel yansıtır. iyi şair,hoş şairdir.