birhan keskin

entry266 galeri24 video1
    236.
  1. omurgamı aldın benim
    omurgamı.
    diyerek yürek yakan şair.
    6 ...
  2. 235.
  3. Ben senin kötü olduğunu
    Senin kötü olduğunu,
    Anlamamak için
    Çok çalıştım.
    4 ...
  4. 234.
  5. Hâlimi anlatacak sözler yazamam artık bu kavruk mektuba.
    Rüzgârdan yan yatmış otlar koydum gerisini sen anla..
    2 ...
  6. 233.
  7. Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.

    Ben bir divan şairi değilim ki sevgilim sana bercesteler düzeyim
    Yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim .
    3 ...
  8. 232.
  9. Ruhumuzdaki "cam parçalarını" "taş parçaları" olarak anlatan şair.

    "XVII

    omurgamı aldın benim.
    omurgamı aldın.
    omurgamı aldın.
    omurgamı.

    niye?"
    4 ...
  10. 231.
  11. 1

    Uzun uzun bir yağmuru okudum,
    Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın,
    Uzak bir kıyıya mektup yolladım.
    Döndüm, derinde dövdüm kendimi.
    Duydum, kırıldı içimde tuz sesi
    Bir derine ağladım.

    (Keder saldı içime bir denizden bir midye,
    Taşı gördüm ağırlık indi dilime)

    Engin de kendinden uzağı özlermiş
    Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm.
    Hayal kıvamıymış aşk,
    Gülün kokusunu bademin neşesini
    istedim.

    Ah bilemedim de nasıl geniştim,
    Koşup kapaklanayım bir kucak istedim.

    2

    Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan
    saflığımı ve sabrımı aldım tek
    kalanları kumsala göm sen de
    yaz boyunca
    nasılsa her keder eksilir
    kendini doldurarak

    sardunyalarla konuşarak çoğalttım
    aramızdaki ayrılığı
    sayarak çoğalttığım günleri tamamladım
    kirpiklerimin arasına çektiğim tülde
    yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor
    oysa kimse yokmuş dışarda
    içim dışıma vuruyor

    sardunyalara su vermekle unutamadığımız
    şeymiş aşk:
    alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah,
    sağ yanımda unuttuğun keder.

    Bunlar gibi daha bir cok siiriyle asik olunasi sairdir.
    2 ...
  12. 230.
  13. Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez "neredeyim" diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran fotoğraflarına baktım. Bir kez öfkelendim her gün bir kez sordum kendime neden bu kadar bağlandın. Her gün adalet ve zalimlik üzerine düşündüm. Belki de her şey. Her gün bir barbar, bir medeni ile gezdim sokaklarda. Minareleri her gün sabaha ezan sesleriyle ben açtım. Her gün bir perdeyi aralamaya çalıştım. Her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. Güvercinleri yolculadım. Her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. Kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. Ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. Gördüğüm her "cümle" bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. Her gün bir taş parçası söktüm içimden. Her gün uyku beni koynuna alsın diye yalvardım. Her gün, gün bitiyor gece bitmiyor dedim. Her gün işlerin beni avutmadığını gördüm. Ayrılık günlerini sonradan niçin sisli bir perde gibi hatırlarız diye sordum. Öfkeni unutma dedim kendime her gün, unutursan düşersin dedim. Her gün en az bir saati ayakta durmaya, dimdik durmaya ayırdım. Her gün ömür sözcüğünü bir kez kalbimden geçirdim. Her gün ömür sözcüğü kömür gibi tınladı içimde. Her gün sana içimden bir kez "sevgilim" diye seslendim. Her gün sana bir kez "zalim" diye seslendim. Her gün, yan yana oturup birbirine dikkatle bakan iki yaşlı kadını düşündüm. Her gün o kadınların bu fotoğrafı yırtıldı dedim. Her gün "âh" ettim bir kere, bir kere o âh'ı geri aldım. Her gün "yol arkadaşım" dedim, kahırla kapladım sözlerimi. Her gün acını tattım. Her gün unutmak için değil, unutmamak için ağu kattım kalbime. Her gün insan olmak ne çok kusur içeriyor diye düşündüm. Her gün bir kilidi açmaya çalıştım. Başka bir şey vardı, başka bir şey; ben sana dünyanın değil yeryüzünün diliyle seslenmiştim. Çile nedir, günah ne? Bana ne bunlardan. Dünyanın merkezi sendin her gün ben senden uzayan uçsuz bucaksız bir kara.

    https://youtu.be/9h8ylWh2PEg
    13 ...
  14. 229.
  15. Betonun hüznünden doğdum
    suyun isyanından
    güneşin kırılganlığına dokunup
    geliyorum.
    Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
    Kırık bir şehir hikâyesinden doğdum,
    kırk meseleden
    bardaklar ve demli çaylara dokunup
    geliyorum.
    Sana söz yakışır, elma de.
    Aslı ve Astar’ı olmayan bir hikâyeden doğdum,
    karşı’lar ve balkonlardan
    korna seslerine karışıp
    geliyorum.
    Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
    O eski hikâye bitti,
    şaşkınlığımdan doğdum
    denize düştüm
    kuruyup geliyorum.
    II
    Aslında
    hazin bir öyküdür bu
    anlatmaya yakışmaz sesiniz
    yanımdaki bütün sandalyeler boş,
    alabilirsiniz.
    Oturunuz.
    …bolerokuşlarlaleliihvan
    birden, gaseyan…gaseyan…gaseyan.
    …sonra sarışın kadınlar esmer olup
    balkonlara çıktılar
    ben terk ettim beyaz çerçeveli bir fotoğrafı
    ve dönmedim bir daha.
    Resmim,
    zayıf yüzlü, gülümsemeye yakın neredeyse
    hastane penceresine dayalı
    ahşap ve toz kokan bir gecede çekilmişti.
    Gaseyan…
    yıllar sonra kente çıktım
    örümcek ağlarının, paslanmış kapıların ardından
    kente çıktım,
    yıllardır sallanan bir sandalyenin ardından
    tozlar içinden,
    uzaklara ve karalara yazıldığım mektuplardan
    beyaz çerçeveli bir fotoğraftan,
    gaseyan.
    Burkuldum ve ağladım
    kırmızı bir danstı her şey, oynadım.
    tenim ve ellerim yoktu
    kimse görmedi.
    Kimse görmedi, saçlarım uzamadı yıllardır.
    10 ...
  16. 228.
  17. Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
    Suna'yı ve denizi bildin
    Şimdi bir başka soru bul kendine
    bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar
    gibi örneğin,

    Ölümden ve hayattan çok bahsettik
    suskun, ağızsız, sözsüz
    ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben
    yerli yersiz
    hem neden küçük bir gülümseme için
    büyük espriler gerekli bize
    ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı
    ve bu mermer insanlar nasıl olur da
    romatizmadan bahsederler?

    Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
    hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin
    peki, niçin bir new york bulur kendine
    tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar
    saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına
    ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam
    durup duruken bir koridor ıssızlığına
    1 ...
  18. 227.
  19. dürtme içimdeki narı
    üstümde beyaz gömlek var.
    2 ...
  20. 226.
  21. Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
    1 ...
  22. 229.
  23. Sonralardan tanıdığım ve tanımakta geç kaldığım için üzüldüğüm şairdir. Bir hocamın "bak sen şiir seversin, bir de bu adamın şiirlerini oku" demesinden sonra kitabını karıştırdığım, şiirlerinin seslendirilelerini dinledikten sonra değerini anladığım şairdir.

    içimi açtım sana,
    içini açmak için.

    ilk göz attığım kitapta gözüme takılan ilk kelimelerdir.
    3 ...
  24. 228.
  25. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1344073/+
    kendime dökülüyorum, kendime dökülüyorum, içime. daha nasıl anlatılabilir ki... kendime dökülüyorum...
    2 ...
  26. 227.
  27. Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
    Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar,
    ısınırsın.
    5 ...
  28. 226.
  29. o büyük ve muazzam zamanda unuttum
    kanatlarım çok oldu üşüyor benim
    bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
    bu yüzden eğik boynum

    bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
    bundan gözlerimdeki kayalık,
    içimdeki serseri buzullar

    dürtme içimdeki narı
    üstümde beyaz gömlek var.
    2 ...
  30. 225.
  31. bir çiçek açtığında
    bir eski avluda
    diyor ki;
    çalıda sarı bir çiğdemim ben
    ve senin çok eski cümlen.

    sen otursan, gitmemiş ki! olsan
    ben sana bir eski endülüs avlusu
    istersen serin bir portofino getirsem
    ya da yedigöllerin yedisini birden

    bir çiçek açtığında
    bir eski avluda
    diyor ki

    her şey çok eksik ve neredeyse yok
    gibiyken
    buldum buluşturdum kendime geldim
    tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille
    sen de gelsen
    ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
    begonviller ve bir mavi kapı
    ve ille amansız bir avlu getirsem

    dünya soğur, akşam serinlerken,
    benim sensiz sevinecek bir şeyim yok
    kılı kırk yardım,
    altını üstüne
    getirdim,
    ve işte en gümüş
    cümlem:

    içimi açtım sana.
    içini açmak için.

    Birhan Keskin
    4 ...
  32. 224.
  33. Kışı neden bu kadar çok sevdiğini
    ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
    sorma,
    ben de bilmiyorum.
    Anı olacak bir şeyim yok
    Her şeyin dünündeyim.

    içime işleyen acıyı size değil
    Bir suya bırakmayı öğrendim
    Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
    Bu yüzden ne bir ağacım var
    Bana beden
    Ne de çiçek açacak benden.
    2 ...
  34. 223.
  35. (zalımın oğlu)

    omurgamı aldın benim.
    omurgamı aldın.
    omurgamı aldın.
    omurgamı.

    niye?
    0 ...
  36. 222.
  37. AĞRı

    O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
    dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
    Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
    Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.

    Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
    Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
    iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
    içimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.

    Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
    Bıraktın, unuttum, unutuldum.

    Seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
    Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
    3 ...
  38. 221.
  39. "seni bir yabancı gibi karşıma alıp
    bunun dayanıklı bir şey olmadığını
    sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
    yapılan bir şey olmadığını,
    başlangıçta bir melek konduğunu
    sonunda bir kelebek öldüğünü,
    yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
    bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
    olduğunu,
    bütün bunları sana
    nasıl anlatacağım?"
    4 ...
  40. 220.
  41. " Kirpikleri karlı bir dünya görmüştük,O dünya bize şefkatle bakmıştı, içeriden Sevgilim beni yoğumdan var ettiydin Varlıktan yoğ’un, sonra sonra sonra bir gün her şey karbon sevgilim. "
    1 ...
  42. 219.
  43. Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
    Yol boyunca aklında olsun.
    Lazım olursa açar okursun.
    Olmazsa da olsun,
    bir zararı yok burada dursun.
    Şuraya bir cümle koydum.
    Bırak, acımızı birileri duysun.
    Hem zaten şiir niye var?
    Dünyanın acısını başkaları da duysun!
    Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
    Ortada dursun.
    Olur ya biri eline alır okşar,
    biri alnından öper.
    Az unutursun.
    Buraya tabiatı koydum.
    Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
    Onlar bizim kardeşimiz,
    çok canın sıkılırsa
    arada onlarla konuşursun.
    Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
    Günlerimiz karanlık
    ve çok soğuyor bazı akşamlar,
    ısınırsın.
    Buraya, bir inanç bir inat koydum.
    Tut ki unuttun, tekrar bak,
    o inat neyse sen osun.
    Buraya yolun yokuşunu koydum.
    Bildiğim için yokuşu.
    Zorlanırsa nefesin, unutma,
    ciğer kendini en çabuk onaran organ,
    valla bak, aklında bulunsun.
    Buraya umutlu günler koydum.
    Şimdilik uzak gibi görünüyor,
    ama kimbilir,
    birazdan uzanıp dokunursun.
    Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
    sen şahane bir okursun.
    Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
    N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
    Burada bir tutam sabır var.
    Kendiminkinden kopardım bir parça,
    (bende çok boldur)
    lazım oldukça ya sabır ya sabır,
    dokunursun.
    Burada güzel çaylar var.
    Bu aralar senin için çok önemli.
    Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
    Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
    Şuraya Youtube’dan müzikler,
    Bach dinle filan, koydum.
    Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
    koklayıp buluyorsun.
    Buraya bir silkintiotu koydum.
    Kırk dert bir arada canına yandığım,
    kırkına birden deva olsun…
    (bkz: fakir kene)
    2 ...
  44. 218.
  45. eline bıçak niyetine kalem alıp insanı rastgele bıçaklayan şairdir.

    yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
    buna yanarım en çok, en çok buna yanarım inan.
    onaramazdım kırdığım yerleri
    onaramazdın kırdığın yerleri

    son bir nefesle sana sarıldımdı.
    en acısı buydu.
    en acısı buydu.
    1 ...
  46. 217.
  47. "Kim bağışlayacak beni" şiir kitabının yazarıdır.
    0 ...
  48. 216.
  49. birhan keskin'in yeni şiir kitabı "fakir kene" sonunda çıktı.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük