"kim bağışlayacak beni?" kitabındaki 'Ruth' isimli şiirine bayıldığım şair.
"Dur Ruth ,
aşkın karanlık yüzünde dur, öylece .
Hep.
Böyle dursun aşk her zaman hayatında.
Karanlık yüzünde dur aşkın,
sus. Tamamı buydu, de.
Bütün yavanlığıyla süren insanların
kuytularında kal.Orda kal .
Unut Ruth ,
unut sen
ben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunu
kervanlar ve sahrayla
kendime de sana da ağlarım.
Sen sus Ruth, sen konuşma,
sen yavan hayata katıl
orda sürdür mutsuzluğunu.
Sahra nasılsa geçeceğin yer değil.
Ah, Ruth,hâlâ sevgili Ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep .
isteseydim kolayca ortaya çıkardı . istemedim.
Senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
Sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
Son âna dek .
Kendini ikna ettiysen beni de ikna et istedim.
Ruth, mutsuz meleğim.
Sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki
o siyah noktada durdun.
Bunun adı işte: zulümdü.
Bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.
Ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.
Tekrar tekrar,
tekrar tekrar kanattım Ruth,
senin istediğinden fazla kanattım kendimi.
Kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.
Onu çektim.
Yapmasa mıydım Ruth?
Bunun cevabı artık anlamsız.
Ben zaten Ruth, bana gelecek olan o zulmü gördüm.
Sendekini, sendekileri.
Bendeki tamamlanmadı henüz.
Son sözü benim söylemem neyi değiştirdi?
Hiçbir şeyi.
Bir çocuğun,senin çocuğunun Ruth, kendini kandırmasından başka neyi ifade eder bu?
Hiçbir şeyi.
Benim son sözü söylemem,
bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri ,
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
Hayır.
Senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini tamamlıyor mu ?
Hayır , Ruth ,
eksik kalanlar çoğalıyor aramızda .
Şimdi,bende kalan boşluğu doldurmak üzere borçlu değil misin- kendi mutsuzluğunu da
benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana?
Ama bırak öyle kalsın .
insanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler.
Sen Ruth , sevgilim Ruth ,
hattın öbür ucundaki derin sessizlik !
Sus.istediğin kadar sus artık.Öyle kal.
Kervanları ben yalnız geçiririm sahradan
sen yalan hayatını sula.
Aşksız hayatın kenarında dur.
Sana verilecekleri bekle.
Tamamı buydu, böyle de .
Ama Ruth , ben ,
benim söylediklerime ,
benim çığlıklarıma inanmayanların söylediklerine,
onların çığlıklarına artık inanmayacağım.
Söz Ruth .
Sen benim çığlıklarımı duydun , bana en yakın uzaklık sendin .
Bir tek sen duydun çığlıklarımı ,
artık Ruth ,
senin söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım .
"
" ...
Ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
Annen seni inkâr etmişti
Aldım etime dokudum.
V
Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.
Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar sadece dünyaya yakışıyor.
Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.
... "
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2055381/+
Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Böyle, derine derine saklanmış kalmış.
Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış.
Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu
Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle?
...
"Seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana
Yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü,
artık sonsuza dek yitirdiğimizi
büyünün bitişini,
hiç gerekmeyen yıllarda huzur,
çok gereken yıllarda da fırtına
nasıl yaşanır onu anlatacağım."
Nedense yazdığı dizeleri ilk kez okusam da ilk değilmiş gibi hissettiren şair. Tuhaf.
I
Kendine kucak arayan gövde
kendini yok eden gövde
yitirdin kendini işte
artık ne yurt sana
ne varolabiliyorsun başka evde.
Bu mum medeniyetinde
bu metal öznede
bu cam sözde
ne yurt sana dil
ne şölen yeterince.
II
Ben büyüdüm
akasyalar öldü
üzgünüm.
dışınız çok kalabalıktı
beni içinizdeki zindana attınızdı
olur ya bir gün
suyu hatırlar şelale
şeytan utanmayı öğrenir ve
yüzleşir yüzünüz mevsimlerle
sırf bu yüzden büyüdümdü,
akasyalar öldü.
III
Karanlık suyun dibini göze aldım
sonsuzluğu göze aldım o yatakta
sen gittin
ben bu balkonlara kaldım
metalin damara dayandığı nokta
şimdi söylüyorum dilimdeki küfrü
büyülü sözü kalbimdeki:
tekrar karşılaşsak
ölür müsün?
IV
Kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.
Anı olacak bir şeyim yok
Her şeyin dünündeyim.
V
içime işleyen acıyı size değil
Bir suya bırakmayı öğrendim
Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
Bu yüzden ne bir ağacım var
Bana beden
Ne de çiçek açacak benden.
Ağaç anlatabilir kendini yağmura,
hiç değilse fısıldayabilir, bunu biliyorum.
Kuş nasıl tarif edecek?
Konsa, yeryüzünde av...
Uçsa, bir ömür boynunda vebal...
"kulağına, uzak zamanların sesi çalınanlar,
bir şekilde bu sesi taklit etmeye çalışırlar.
benim yaptığım da bu.
insanın, kendi varlığından hoşnut olarak yaşadığı,
kendi varlığını haklı kıldığı ve kuşku yok ki, yeryüzü
ile barışık yaşadığı ve mutlu olduğu bir zaman vardı.
yoksa bizler bugün bu mutluluğun imgesi için bile
bunca telef olmazdık."
"Katlanan,insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da,varla yok arasından
ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan."
"Dünya ne ki sevgilim,
benim sana yaptığım kubbe yanında?
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
ister sal kendini dünyaya, ister kal yanımda.
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna."
vııı
"Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:
"içinden geçen çocukluğunu, gençliğini gördüm senin
yüzünde yol açan can kuşunu, aşka dair cümleni.
ben gördüğümde bütün zamanlardaydın sen.
anladım bir kadına düşerse ışık nehirlere fısıldayandan,
gecenin koynundan gül toplar, başka şey gelmez elinden.
sadece bunlar değil, sadece bunlar değil..
yokluğunda çınlayan boşluklardan mezunum.
çok şey hissediyorum senin için
ama bunlar değil senin istediğin."
gerçekten de elimden 'gecenin koynundan gül toplamak' dışında hiçbir şey gelmeyen bir dönemde birhan keskin'le tanıştım. her duygusal afetimde de hep duygularımın ifadesi olmuştur şiirleri.
bir kadının ne kadar güzel şiirler yazabileceğinin en büyük örneklerinden birisidir.
"onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.
o senin ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin."
hayatım boyunca bana en çok dokunan şiirin şairi, öyle ki her okuduğumda ya da zihnimde canlandığında inanılmaz hüzne boğuluyorum, canımı yakıyor. ağlamak istiyorum üstelik. karamsarlığa sokmuyor değil ama şu aralar ruh halimi yansıtan yegane şey, ruh halim tam olarak bu şiir. kalemine sağlık birhan keskin! şunları da bırakayım:
taş parçaları/moğollar/eser gökay
fatih çölgeçen - taş parçaları
şiirden hayli kısım paylaşacağım tabi ki
ııı
madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
al bu taşlar senin olsun… o halde ve bundan böyle
bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
kan kusacağız.
kan kusacağız.
madem dünya bunca zalim
madem yakışmıyor kalbimize.
bütün davullar gümlesin
boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
boşluğa böğüreni
vursunnnn.
bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
dünya görsün.
vıı
dünya ne ki sevgilim,
benim sana yaptığım kubbe yanında?
düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
ister sal kendini dünyaya, ister kal yanımda.
her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
yoluna baş koymak diyoruz
biz barbarlar buna.
x
ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?
xııı
darmadağınım.
darmadağğğnıııımmmm ve
hepsi burada; aprın çor tigin
haşim, kadı burhaneddin
hepsi burada, kör, topal, haşin
bağğğğrrrrıyorlar:
bırak soğusun,
bırrrak soğusssuuun
bırak soğusun parçaların
tekrar bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın.
xvııı
en acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:
en acısı buydu.
xx
gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
xxııı
biz iyileşemeyiz diyor ilhan
biz iyileşemeyiz bunu bil, diyor,
biliyordum: ağırdı
biliyordum: çok ağrıdı
biliyordum: adım adım
…
ben seninle sevgilim
mutsuz ama bahtiyardım.
xxıv
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!
xxx
kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına.
ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla.
xxvııı
ömrümü adadımdı.
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hıncahınç.
xxxıı
ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
duymadın mı, çok söyledim?
o uzun gurbette,
ben senin “adalet” diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
göre göre, duya duya
yine de bigâne olarak her şeye.
bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede yaşadım.
tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?
adaletin içinde bir zalim oturur.
xxxxııı
fazla insansın sen sevgilim fazla insan
bir barbarım ben oysa, bir hayvan
dilim bağışlamaktan söz eder benim
seninki adalet ve intikam.
söylemeye gerek var mı sevgilim
söylemeye gerek var mı şimdi
yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
klimanjaro’nun karları sevgilim
klimanjaro’nun karları
innnnniiiiiiyor aşağı.
xxxxı
bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
görmeli, eline almalı, sıvazlamalıydın, öğretemeden
yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
onaramazdım kırdığım yerleri
onaramazdın kırdığın yerleri.
son bir nefesle sana sarıldımdı.
en acısı buydu.
en acısı buydu.
xxxıx
aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir
ben bir divan şairi değilim ki sevgilim
sana bercesteler düzeyim
yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
paramparça edilmiş şairiyim. ne diyeyim!
yine de içimde, çok eskiden kalma bir
ya leyl… ya leyyyllllllllllllle.
bir çöl gecesine ismini bırakayım