akşamı kaybolanlar için yanıp durma ayini isimli şiiriyle karşıladığım şair ama insan...
ey ölümden ve hayattan olma çocuk
suna'yı ve denizi bildin
şimdi bir başka soru bul kendine
bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar
gibi örneğin,
ölümden ve hayattan çok bahsettik
suskun, ağızsız, sözsüz
ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben
yerli yersiz
hem neden küçük bir gülümseme için
büyük espriler gerekli bize
ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı
ve bu mermer insanlar nasıl olur da
romatizmadan bahsederler?
ey ölümden ve hayattan olma çocuk
hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin
peki, niçin bir new york bulur kendine
tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar
saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına
ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam
durup duruken bir koridor ıssızlığına...
insan kadife bir hatıradan başka nedir ki? Geçmiş: üstümüzü her gece onunla örttüğümüz...
Uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. Dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi... güne ait sesler çoğaldığında
Hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek... ve insan sabahın nemi kadar sessiz olmak isteyecek...
Dizelerinin sahibi sakin ve bi okadar etkin dilli şair.
"kadın'dan şair mi olur?" sorusunun en hatun cevabidir bu hayatin bize sunduğu birhan..
öylesine saf sevgi ve şevkatin altındaki aşk nedir ne değildir öğretir bütün bünyeye.
kitapları alıp saklanılası, baş ucu kitabı yapılası, bir o kadar naif, bir o kadar da incinmiş kalplerin hanım ağasıdır kendisi.
sizin içinizden geçenleri şiirlere çoktan dökmüştür.
ve sizin okumanızı bekliyordur.
kim bağışlayacak beni adlı kitabından gelsin;
--spoiler--
insan ölüyorsa acıdan ölür bir gün
kendine bir daha uğrayamadığından,
koyduğu yerde durmayışındandır hayatın
hatanın dönüşsüz oluşundandır.
hiçbir aşk titremez sonsuza değin,
bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan kanatlarından
ayrılır bir gün
--spoiler--
eline bıçak niyetine kalem alıp insanı rastgele bıçaklayan şairdir.
yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
buna yanarım en çok, en çok buna yanarım inan.
onaramazdım kırdığım yerleri
onaramazdın kırdığın yerleri
son bir nefesle sana sarıldımdı.
en acısı buydu.
en acısı buydu.
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun.
Olmazsa da olsun,
bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum.
Bırak, acımızı birileri duysun.
Hem zaten şiir niye var?
Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
Ortada dursun.
Olur ya biri eline alır okşar,
biri alnından öper.
Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum.
Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
Onlar bizim kardeşimiz,
çok canın sıkılırsa
arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
Günlerimiz karanlık
ve çok soğuyor bazı akşamlar,
ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum.
Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum.
Bildiğim için yokuşu.
Zorlanırsa nefesin, unutma,
ciğer kendini en çabuk onaran organ,
valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum.
Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir,
birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var.
Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur)
lazım oldukça ya sabır ya sabır,
dokunursun.
Burada güzel çaylar var.
Bu aralar senin için çok önemli.
Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler,
Bach dinle filan, koydum.
Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum.
Kırk dert bir arada canına yandığım,
kırkına birden deva olsun…
(bkz: fakir kene)
" Kirpikleri karlı bir dünya görmüştük,O dünya bize şefkatle bakmıştı, içeriden Sevgilim beni yoğumdan var ettiydin Varlıktan yoğ’un, sonra sonra sonra bir gün her şey karbon sevgilim. "
"seni bir yabancı gibi karşıma alıp
bunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?"
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
içimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
Bıraktın, unuttum, unutuldum.
Seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
Kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.
Anı olacak bir şeyim yok
Her şeyin dünündeyim.
içime işleyen acıyı size değil
Bir suya bırakmayı öğrendim
Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
Bu yüzden ne bir ağacım var
Bana beden
Ne de çiçek açacak benden.