birgün

entry211 galeri18
    49.
  1. her sayfasını okuyabildiğim tek gazetedir. halkın emeğin emekçinin gazetesidir.
    0 ...
  2. 50.
  3. anlaşıldığı kadarıyla iyice parti uzvu olmuş gazete.

    http://www.renkhaber.com/...asinda_gerilim/10271.html

    okuru olduğum dönemde bu yönde bir tartışma dönüyordu gazetede. "birgün ödp'nin yayın organı mıdır, değil midir" diye. o zaman ikinci şık geçerliydi. gerçi sonra köprünün altından çok sular aktı, birgün yazarlarının bazıları derin devlet mekanizması ile gerekli mesafeyi koruyamadı ve birgün okumayı bıraktım. bugün baktığımdaysa gördüğüm şu; iş iyice şirazeden çıkmış anlaşılan.
    0 ...
  4. 51.
  5. 52.
  6. ileride de okuyabilmek için internetden değil, bayiden alınarak okunması gereken gazete.
    0 ...
  7. 53.
  8. 54.
  9. her gazete bayisinde kolayca bulamayacağınız, gerek yazar kadrosuyla, gerekse gazetecilik anlayışıyla türkiye'de benzeri olmadığını düşündüğüm gazete.
    2 ...
  10. 55.
  11. okumak isteyenlerin yalvar yakar getirtebildiği gazetedir.
    rahat bulan var mı? bilemem sözlük.
    1 ...
  12. 56.
  13. ümit bayazoğlu'nun 12'8/2008'de yazdığı ve demokratik kitle örgütlerini eleştiren yazıyı yayınlamamış, aksine yazarı işten çıkarmış görüntüde solcu gazete. bu da bayazoğlu'nun yayınlanmayan yazısı:

    Behemehal lağvedilmeliler!

    Son sözü en başta söyleyerek açalım konuyu: Dünkü ve bugünkü icraatlarına bakarak ne kadar sendika, meslek örgütü, vesaire varsa "behemehal lağvedilmeli"; bilahare yeniden yapılanıp örgütlenmelidir. Aylardır dilimdeydi bu, cesaret edip ortaya çıkaramıyordum. Ta ki, BirGün yazarlarından şair, avukat Akif Kurtuluş'un, kendine demokrat sendikaların foyasını ortaya döken yazılarını okuyuncaya kadar.

    Bir memleket düşünün; 30 senedir orada tek grev olmamış, öyleyse bu memlekette her şey güllük-gülistanlık. iş barışı kurulmuş, alan razı, satan razı. işler tıkırında. Sosyal haklar garanti, sigortalar tamam, iş güvenliği sağlanmış, sağlık hizmetleri şahane. işçiler patronları seviyor, patronlar işçileri.

    Öyleyse sendikalara ne lüzum var?

    Bir memleket düşünün ki, orada seçim yapılıyor fakat partilerin seçim bildirilerinde işçi haklarına dair tek vaat yok. Demek ki bu ülkede sınıf çelişkisi bitmiş. Ekonomik demokratik örgütlenmeye gerek kalmamış.

    Öyleyse sendikalara ne lüzum var?

    Fakat bakıyoruz, bu memlekette bakkaldan çok sendika tabelası var. Ve her birinin önünde makam arabası bir Mercedes.

    Kurtuluş, bu konuya dair iki yazı yazdı. Bunların ilkinden yeni bir şey öğrendim; hani seçimlerde % 10 barajı var ya, meğer bu baraj yalnız parlamenter temsilin değil, emeğin de önünü tıkayan bir illetmiş. Hafıza tazelemek ve benim gibi bilmeyenleri uyandırmak için Kurtuluş'un 17 Ağustos 07 tarihli yazısından aynen naklen:

    "... benzer bir baraj, bu yirmi beş yıl boyunca, işçilerin toplu pazarlık yapabilmesi önünde önemli bir engel olarak varlığını sürdürüyor. Çünkü bir işyerinde çalışan işçinin yarısından fazlasını üye yapmanız yetmiyor, daha önce, o işkolunda çalışan toplam işçinin en az % 10'unun üyeniz olması şart. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) bu süre boyunca, Türkiye'yi sayısız kereler uyardı, bu nedenle kara listeye alınması gündeme geldi. Son olarak Haziran toplantısında ILO, kendi içinde çok önemli bir aşamayı işaret eden, Türkiye'ye araştırma yapmak üzere bir heyetin gönderilmesi kararı aldı ve örneğin seçim sürecinde bu gelişme gündeme gelmedi, kamuoyunda bir tartışma yaratamadı. Her defasında da Türkiye, verilen sözlerle deyim yerindeyse "direkten döndü." ILO önünde Türkiye'yi canhıraş biçimde savunan, işverenlerden önce sıranın önüne geçen, hemen her seferinde, işçi sendikaları oldu. Barajın kaldırılması yönündeki yasa değişikliği tasarısına da, barajın üstündeki birçok sendikanın karşı çıktığının doğrudan tanığıyım. Altındakilerin itirazının da, büyük ölçüde konumlarından kaynaklandığının, 'mağduriyet durumundan demokrat' olduklarının da farkındayım."

    Sendikalar böyle, ya meslek odalarına ne diyorsunuz?

    Üç yıl önce Ankara Kızılay'da T.M.M.O.B'nin odalarından birine, Maden Mühendisleri Odası'na yolum düşmüştü. ilk gözüme çarpan rafların-dolapların kitapsızlığıydı, bir köşede güya bir bar-amerikan, suyu bulanık bir akvaryum, kaloriferden kavrulmuş saksılar ve perdeler. Başkanla tanıştırıldım. Laf olsun, torba dolsun diye, "yıl içinde yapacağınız en önemli iş ne olacak" diye sordum. Kutlanmayı bekleyen bir yüz ifadesiyle "üst katı alacağız!" dedi ve ilave etti: "o zaman burası bar, üst kat lokanta olacak".

    Bir kere de istanbul'da Beyoğlu'ndaki Mimarlar Odası'na yolum düşmüştü. içeri girer girmez gözleri yakan bir sigara dumanı bulutu ve patates tava-paçanga-sigara böreği yanık yağ kokusu. Kül tablaları dolmuş taşmış. Sıradan bir bardan bile b.ktan bir yer. içeride üç-beş kadın, 25 - 30 erkek var. Bıyıklar buruluyor, etekler çekiştiriliyor. Duvarlarsa çırılçıplak.

    Paylaşmak istediğim bir gözlemim daha var, lise yıllarından bir arkadaşa rastladım. Okumuş mühendis olmuş. Halen yaşadığı ilin mesleki teşkilatında yönetici. O da bana yaptıkları faaliyetleri anlattı. Kemalist derneklere angaje olarak yaptıkları eylemleri sıralarken, gözlerinde 1970'li yıllardan kalma kıvılcımlar yanıp sönüyordu. Son genel kurulda az kalsın teşkilatı mollalara kaptıracaklarmış, bunları anlattı.

    Ne zaman "Biz aşağıda imzası olanlar" diye gazetelerde bir ilan görsem , "Eyvah! Yine kaybettik" diyorum. Çünkü böyle ilanların altında mutlaka bu sendikaların, bu güya sivil toplum kuruluşu olan derneklerin, odaların adı var. Ve eyvah diyorum, yine kaybettik.

    Kurtuluş, 25 Ağustos 07 tarihli ikinci yazısında meselenin özünü ortaya çıkarıyor: "Sendikalar (meslek örgütleri), kurumsal yapısı, yönetici formasyonu ve sınıfla ilişki biçimi ile bir bütün olarak demokrasiyi istemiyor. Demokrasiyi güçlendiren, ama aynı zamanda demokrasi içinde güçlenebilen çoğulculuk, katılımcılık ve açıklık, sendika nomenklaturası (baskıcı Polit Büro üyeleri gibi) için ciddi tehdit oluşturmakta. Elinde muhalefet bayrağı varken çoğulculuk, katılımcılık ve açıklık kavramlarını dilinden düşürmeyen bir 'mücadele anlayışı', çok geçmeden bu ilkelerin 'sınıfa fazla' olduğunu, tıpkı 'halk' gibi, işçinin de demokrasiden anlamadığını, 'tecrübeyle' kavramaktadır. Sendikaların bütün enerjisini şubelerden başlayan iktidar kavgalarında harcaması, aslında aynı dili kullananların neden bu kadar çekiştiklerini de anlamamızı gerektirmektedir." (Parantez içleri üb).

    Yine bu yazıdan ibreti âlemlik bir rezaletle vedalaşalım:

    "Bir sendikanın yöneticileri aleyhine, aynı sendikanın bir şubesinin yöneticileri tarafından, bir taşınmaz alım satımında yolsuzluk yapıldığı ve menfaat temin edildiği iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunulur. Savcılık iddiayı ciddi bulur ve bu yöneticiler yargılanırlar; mahkeme genel başkan da dahil olmak üzere yöneticilerin atılı suçu işledikleri kanaatine varır. Dava Yargıtay'da iken, 'Rahşan affı' sonucu beş yıl içinde aynı nitelikte bir suç işlememek kaydıyla dosya işlemden kaldırılır. Bir süre sonra yapılan genel kurulda, suçlayan sendikacılardan ikisi ile, suçlanan genel başkan, birlikte liste çıkarıp, yönetime aday olurlar. işçi, menfaat temin ettiği iddiasıyla suçlanan ve hakkında kesinleşmemiş mahkûmiyet kararı bulunan (ve bu bakımdan tabii ki suçsuz) genel başkan ile, suçlayan şube başkanı ve şube sekreterinin yer aldığı listeyi hem de önemli bir sayısal destekle yönetime getirir. Daha doğrusu suçlanan, zaten onbeş yıldır genel başkandır; suçlayan şube başkanı da aynı listeden seçilir ve birlikte sendikayı yönetirler. Bu üç sendikacıyı bir araya getiren ortak değerin ne olduğunu kimse sormamış, muhalefet sormuş ise de, sonuca bakılırsa, 'dersini almıştır'. Bugün hırsızlıkla suçladığı başkanla yarın kol kola giren birini ayıplayacak bir 'içtihat' olmadığı gibi, tam tersine siz, genel kurulu, yani demokrasiyi hazmedememek gibi bir ayıpla karşı karşıya kalıyorsunuz."

    Sizleri sendikalar, odalar, barolar gibi sivil-toplum örgütleri üzerine düşünmeye davet ediyorum.

    bu da linki: http://www.medyakronik.com/haber/1006/
    1 ...
  14. 57.
  15. haddinden fazla misyon biçilen ama yinede kendi başina yaşamayi başaran nadir sol gazete..bu kadar az satıp bu kadar fazla eleştirilen başka bir gazete varmıdır acaba
    2 ...
  16. 58.
  17. ismi farklı görüşteki insanlarda bile aynı hissiyatı uyandırabilir.bir umuttur birgün. doğru haberler yapar, güzel araştırmalar yapar. işçi hareketini canlandırabilecek kadar güçlü değildir ama dosyaları ve özellikle pazar eki insanda yeni ufuklar açabilir. eklenebilecek güzel bir çok yorumun yanında çok önemli bir kusuru vardır bir de birgünün.

    milliyetçiliğin her cinsine ve şekline tepki koyabilmiş, manşet gazeteciliği yapmayıp tepkisinin altını makalelerle doldurabilmiştir ama malesef kendi bünyesinde ki şeyhmus diken ve evrim alataş gibi yazarların açık açık yaptığı kürt milliyetçiliği o güzelim gazetenin içinde pis pis sırıtır.
    0 ...
  18. 59.
  19. 60.
  20. perşembe günleri yayınladığı gençlik sayfasında bizim gibi gariban yurdum öğrencisine de yer vererek mutlu etmiş gazetedir.

    http://www.birgun.net/youth_index.php
    0 ...
  21. 61.
  22. gençlerin konuşturulmadığı ve apolitikleştirildiği bir ülkede, bir sayfa da olsa gençlere yerini veren gazetedir. içeriği, bakış açısı ne olursa olsun bu durum kendisini önemli bir gazete olarak görmemizi sağlar. yine bir yazımı daha yayınlayarak beni de tekrar mutlu etmiş gazetedir ayrıca.

    http://www.birgun.net/you...0&month=02&day=18
    0 ...
  23. 62.
  24. içeriğini hiç beğenmesem de 3 mart 2010 tarihinde okuyucularının karşısına nefis bir birinci sayfa ile çıkan gazete. benzer bir tasarımı 2 mayısta da uygulamışlardı.

    yalnızca bugün işe yarayacak link; http://gazete.netgazete.c...howPaper.aspx?news=birgun
    0 ...
  25. 63.
  26. yine kendi reklamımızı yapmış gibi olacağız ama burada yapmazsak nerede yapacağız diyerekten, yeni bir yazımı yayınladığı için tekrar teşekkür ettiğim gazete, saolsunlar.

    http://www.birgun.net/edu...0&month=03&day=25
    0 ...
  27. 64.
  28. 2 gün evvel yani cuma günü bir arkadaşımla birlikte alternatif bir örgütlülüğü somut hale getiren çınardibi'ndekilerle yaptığımız röportajı yayınlayan gazetedir. Zira başka gazeteler için haber değeri taşımayan bir sürü mevzuyu da haber halinde önümüze getiren gazetedir. ilgili röportajın linki:

    http://birgun.net/city_in...mp;month=04&year=2010

    internet sitesindeki ile gazetedeki arasında fark var fakat çünkü gazetede bol resimli olarak yayınlanmıştı ve bir giriş yazımız vardı. orjinalini görmek için:

    http://ceyhancilgin.blogspot.com
    0 ...
  29. 65.
  30. bu aralar ekşi de bazı yazarlar arasında (tabi ki ekşi de olacak hali yok böyle tartışmalar ne arar la uludağ da) tartışma konusu haline gelmiş gazetedir. ekşi de kendilerini çok entellektüel sosyalist solcu zanneden cemaatçi liboşlar tarafından enver aysever kullanılarak eleştirilmeye çalışılan, daha doğru ifadeyle bunlar tarafından yeni bir taraf yapılmaya çalışılan gazetedir. ama elimizden geldiğince fırsat oldukça bu gazetenin en önemli özelliği olan muhalefet özelliğini yansıtmasını ve taraf a benzememesini sağlamaya çalışacağız. bu arada yazımızı yayınladıkları için tekrar teşekkür ederiz.

    http://www.birgun.net/you...0&month=04&day=15
    1 ...
  31. 66.
  32. bir gün'ün yanlış yazılmış hali.
    0 ...
  33. 67.
  34. bir yazımızı daha yayımlamış gazetedir. gerçi bu sefer internet baskısında adımızı yazmamışlar ama varsın olsun yazımızı yayınlasınlar da, tekrar teşekkür ederiz.

    http://www.birgun.net/you...0&month=04&day=29
    0 ...
  35. 68.
  36. bugünkü manşetinde erdoğan ve hükümetini maden kazasına yaptıkları yorum için sert bir dille eleştiren gazete.
    0 ...
  37. 69.
  38. maden kazasına ilişkin karaladıklarımızı yayınlayan gazete.

    http://www.birgun.net/you...0&month=06&day=03
    0 ...
  39. 70.
  40. hidroelektrik santrallerine dair yazdığım bir yazımı tam sayfa yayınlamış gazete.

    http://www.birgun.net/cit...0&month=06&day=11
    0 ...
  41. 71.
  42. yusuf ziya ortaç şiiridir.

    Kavuşmak bir gün toprağa,
    Bir bahar cümbüşü olmak,
    Dört mevsimde ayrı ayrı
    Tabiatın düşü olmak...

    Bir buluttan düşen yağmur,
    Bir yıldızdan damlayan nur,
    Bir yeşil yaprakta huzur,
    Bir gonca gülüşü olmak...

    Yazın savrulmak harmanda,
    Kışın şahlanmak ummanda,
    Fecre karşı bir ormanda,
    Bir kuşun ötüşü olmak...
    0 ...
  43. 72.
  44. 73.
© 2025 uludağ sözlük