bir kütüphanede karşıma çıkan ve yazarının belli olmadığı kitap. kitabı derleyen kişinin adı ömer güneş.
şahsım tarafından bilgisayar ortamına aktarılmış bir kısım:
--spoiler--
pkk'ya yeni katılan on beş kişilik grup kampın girişindeki yamaçta belirdiğinde tüm vadide sloganlar, zılgıtlar ve coşkulu alkışlar duyulmaya başlamıştı. aynı toplumda yetişip sonrada sisteme katılan çoğu on sekiz yaşın altındaki bu insanların çocuksu heyecanları ve tanıdık sloganlarının kısa sürede tek bir sese dönüşerek daha da güçlendiği bir anda vadinin iç kısmından silah sesleri yükselmeye başlamış ve bu atışlar sloganların kesilmesine yetmişti.ateşlenen onlarca otomatik silah yeni gelen grubu karşılamak içindi.
içerisinden çıkan küçük kızgın demir parçalarının karşı saflardaki vücutlara isabet edebildiği oranda zafer kazandıran ve daha fazla yok edici özellikte olanları icat edilene dek omuzlardan indirilmeyecek olan silah, dünyadaki tüm 'silahlı güçler'de olduğu gibi bu karşılama merasiminde de bir birlikteliğin ve ortaklaşmanın göstergesiydi.
yeni gelenler hepsi sabahın bu erken saatinde uyanmakta zorluk çekmiş ve ardı ardına birkaç kez uyandırıldıktan sonra ancak uyanabilmişlerdi. gözünü güneş ışığına karşı güçlükle açabilenler önce açık havada uyumuş olmaktan dolayı üşüdüğünü hissediyordu.
sabah kahvaltısında mercimek çorbası içilecekti. fakat yeniler, henüz birkaç gündür bellerine sıkıca bağladıkları ortalama beş-on metre kuşak yüzünden oldukça rahatsız oluyorlardı. örgütte 'şutık' adı verilen bu kuşağın mide ve bağırsak hareketlerini yavaşlatıcı bir etkisi olduğundan bütün yenilerin bağırsakları bozuk haldeydi.
sabah güneşin doğmasıyla başlayan günlük yaşantı öğlene kadar siyasi, öğleden sonra askeri eğitim, akşam yemeği sonrasında günün değerlendirilmesine yönelik toplantı ve ertesi sabaha değin süren nöbetler biçiminde organize edilmişti. siyasi eğitimlerde birkaç üniversiteli dışında hiç kimse ne söz alıyor ne de soru soruyordu. zaman ilerledikçe tütün içmek ve yüksekteki manga yerlerine çıkmak kolaylaşıyordu. kırsal yaşam kuralları hakkında edinilen bilgiler gün geçtikçe artmasına rağmen, aşırı derecede pislenme, fiziksel yoksunluklar ciddi sorunlara neden oluyordu. ağustos ayının bunaltıcı sıcağında haftalardır banyo yapamamaktan doğan pislik, yetersiz beslenmeden oluşan zayıflamalar ve vücudun güçsüz düşmesi , eğitim yeri ve mangalar arasındaki uzun mesafeli tırmanışlar, askeri eğitimler sırasındaki aşırı terlemelere bağlı olarak vücudun çok miktarda tuz kaybetmesi gibi nedenlerle kamp içerisinde tifo başlangıcı vakalar görülmeye başlamıştı. durumu ağırlaşan hastalara karargahtan getirilen birkaç ağrı kesici dışında hiçbir müdahale yapılmıyordu.
pkk'nın eğitim programında kürt insanı baskı altında tutularak kişiliği silikleştirilmiş, yok edilmiş, insiyatif kullanamaz, kimliğini ifade edemez hale getirilmiştir gibi konular sürekli işlenerek, tüm bunların pkk'nın çıkış noktası olarak gösterilmesi bir yana; pkk'nın yaptığı, egemenlerin neden olduğu bu sonucu da aşan bir uygulama haline dönüşüyorlardı. ama pkk kişiliksizleştirmekle beraber tamamlanmış bir tip oluşturuyordu.
gün geçtikçe hemen hemen örgütteki herkeste pişmanlık duygusu oluşmaktaydı. kendilerine vaat edilenle yaşadıkları hayat çok farklıydı..neredeyse kimse sesinini çıkaramıyordu, çıkaranlar ise derhal hapis diye adlandırılan küçük mağaraya atılıyorlardı. üstelik atıldıkları mağara türk güvenlik güçlerinin defalarca bombaladığı bir mağaraydı.
pkk'da yaşamak gün geçtikçe zorlaşıyordu, gün geçtikçe açlık, susuzluk, tütünsüzlük baş gösteriyordu ve daha sonra kaşıntı ve bitlenme,
susuzluk ve sabunsuzluk yüzünden, bitler öylesine çabuk çoğalır ki vücudun hemen her yerinde kaşıntılardan dolayı yaralar oluşur ve yaralara karışan ter yüzünden ortaya çıkan sızılar, giderek bitlerin sebep olduğu kaşıntıların önüne geçer.
zaman ilerlemekteydi. yaşam gerçekliği ve örgütsel eğitim birbirinden çok farklı doğruları ortaya koymak için adeta yarışa tutuşmuş gibiydiler. tüm bunlar adeta bir tiyatroyu anımsatıyordu, sahne, ışıklar, koltuklar yani oyunu sahneleyenler ve oyuncular dışındaki her şey yaşam gerçekliğiydi...