annenin beslenme saati için kavanoza koyduğu ayranı kırıp yerlere dökmek. ya da annenin hazırladığı köfte ekmeğin içindeki köftenin löp diye yere düşmesi. saatlerce ağladığımı bilirim.
arkadaşlarının uzaktan kumandalı arabalarının olduğunu görmesiyle, babasına gidip ''ben de bu arabadan istiyorum'' demesi ve babasının verdiği olumsuz cevaptır.
mutluluklar küçük şeylerde saklıdır, tabi imkanlar dahilinde. *
arkadaşları babalarının yaptıkları yemeklerden bahsederken bir şey diyememektir. gözleri dolmaktır. ve arkadaşlarının bu durumu bilmelerine rağmen devam etmesidir.
olsaydı yemek yapmazdı muhtemelen kılıbık değildi sizinkiler gibi şerefsizler demek isterdim. ama diyemedim. gerçi olsaydı da o zaman da nasıl yapamadığını anlatırdım, sucuklu yumurtadan çıkan yumurta kabuğundan bahsederdim. daldan koparıp yediğimiz elmayı bile anlatırdım. ama tek hatırladığım şey yokluğuydu.
ben de kendimden ve kendi yapamadığım yemeklerden bahsettim. o günden beri çocuk değilim ama o çocuk her aklıma geldiğinde hâlâ hüzünlenirim.
Bir metrobüs durağında tartısı ile müşteri bekleyen çocuğun yaşıti bir çocuğun ayağındaki yeni ayakkabıları görmesi ki ardından kendi yırtık eski ayakkabılarına bakması.