Çocukken farklı farklı zararlara sebep oluyor bu ve çocuk bunun farkında değildir. Başına geleni hiç bir şeyle bağdaştıramaz. Anlamsızdır onun için ama yaşı ilerledikçe ne olduğunu daha iyi kavrar ve bu ona çok büyük sancılar verir. O sancılar adeta; derin, karanlık, soğuk bir kuyuda olmak gibidir. Psikolojik etkilerini bir çoğumuz az çok biliyoruz zaten. Ağır yüklerden biri işte.
Çocuklarınızı, çocukları koruyun. Onların minik elleri ve kocaman bir kalbi var. Kalpleri böyle kötülükler yüzünden kanamasın, yaralanmasın. izin vermeyin.
ülkenin gerçeklerini öğretmeden büyütmektir. atasının, bayrağının, özgürlüğün ve insanlığın ne olduğu gerekirse zorla öğretilerek büyütülmeli tüm çocuklar. ufakken baskı gibi gelen şeyler hayata adımını attığında gerekliliğe dönüşecekler zaten..
belki de onu ötekileştirmektir.
küçüktüm, 9-10 yaşlarında. diğer çocuklara göre çabucak yorulurdum herhangi bir şey yaparken. ailemden gizli gizli peçete, gazete kağıdı, kumaş parçaları, toprak yerdim ve belki de başımın zaman zaman çatlar gibi olması da bu yüzdendi. neyse, bir müddet sonra görenler bende bir solgunluk sezmişti (o gıda dışı bir şeyler yememden bağımsız olarak söylüyorum bunu). komşular anneme benim yanımda sürekli "bu çocuğun yüzü neden bembeyaz, sarı bir hal içinde? sarılık var gibi." diyip dururlardı. bu cümeleleri artık daha da sık duyardım. neyse, okula gider, sırama geçerdim ama öğretmenim beni kenara çeker ve annemi çağırmamı isterdi. derslerimde çok başarılı olduğum için zaten o konuda bir sorun olmadığını bilirdim ve hemen anlardım "galiba ben hastayım. o yüzden çağırıyor annemi." diye. annemi çağırdım ve öğretmenim ben yanındayken anneme "bu çocuğu hastaneye götürün. yüzü sapsarı. sarılık var gibi. diğer çocuklara geçmesin." annem ağlamaya başladı, ben de ağlamaya başladım. ertesi gün ben yine okula gittim ama öğretmen beni içeri almadı, eve yoladı. ertesi gün bir daha gittim, yine almadı, eve yolladı. annem ağladıkça ben de ağlardım. bu arada sürekli eve gelen, evimizden çıkmayan komşular birden ziyareti kesmişlerdi. gelseler bile çok durmazlar, evimizden bir şey yemezlerdi. sanıyorlardı ki ben sarılık hastasıyım, hastalık onlara da geçebilirdi. sonra hastaneye yattım ve öğrenildi ki sarılık- ya da tıbbi ismiyle hepatit b- değildim. sadece demir ekikliğim vardı, kan değerlerim düşüktü. gıda dışı maddeler yiyişim de bu yüzdendi. kısacası anemiydim.
evet, komşular bu hastalıkların bulaşıcı olmadığını bilmeyebilirler ama daha hasta olup olmadığını bile bilmeyen bir çocuğun yanında sürekli "bu çocuk neden böyle? suratına bak, bembeyaz, sapsarı.", "bu çocuğu hastaneye yatırın. diğer çocuklara da bulaştıracak." gibi cümleler kurmak onun psikolojisini nasıl bozar, bir düşünün-ki hasta olduğunu bilse bile böyle iğrenerek, sanki ölümcül bir şeyin içine düşmüş gibi bahsetmek bile mantığın, aklın alacağı bir davranış değil...
herhangi bir konuda kandırmaktır.
çocuktur kanar dememek gerekir. zira güveni bu kadar erken kırılan bir insan için hayat ileride yaşaması çok zor bir hal alır.
esas olan, ona her ne ise doğrusunu anlayabileceği şekilde anlatmaktır.