kan kusan ataların arkasından söylenebilecek en ağır, aşağılık söz öbeği.
18 Martın nolduğundan habersiz, haberliyse de önemini anlayamamış beyin!! den çıkabilecek bir tümce.
(bkz: kusmuğunda boğulmak)*
işte atatürk, ilerde böyleleri kussun diye 'size taaruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum!' demiş meğerse. bir de bu ülkede fikir özgürlüğü yok derler. herif kutsal bi olayı aşağılamakta yahu.
bütün bir yıl boyunca atalarına ihanet et, ülkeni satanlara destek ol, sonra 18 mart gelince, 29 ekim gelince vatan millet sakarya diye bağır. haklı bir kusma nedenidir.
edit: üzerine alınmak isteyenler özgürdür, serbest.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKiF ERSOY
bu şaheseri de okuduktan sonra lavabodan bir ömür çıkmamasını dilediğimiz zihniyetin tespitidir.
türk milleti için özel olan ve sadece yılda birkaç gün olan çanakkale zaferi gibi günleri bir türlü hazmadememiş, konuşulmasından rahatsız insanın söylemi. ne konuşalım? yine mi futbol? darbe söylentileri? işsizlik? açlık? demokrasi? anayasa? türban? cunta? ergenekon? açılımlar?
zaten bu tarz günler iyice unutulsun diye ortaya atılan boş gündemden bu kadar sıkılmışken, müsadenizle bir gün için çanakkale'de ölen şehitlerimizi anmak isterim. siz kusabilirsiniz. ülkede demokrasi(!) var.
kusması için boğazına bir nesne sokması gereken kişi söylemi.
sen kusmadan 95 yıl önce o kusmaktan bahsettiğin topraklarda bu vatanın binlerce evladı senin için can verdi. sende onların aziz hatırasına kus. afferim sana.
bütün bir yıl boyunca ihanetin ağababasını tezgahlayabilecek kapasitede insanların kurabileceği cümle. o sebeple gidin defalarca nutuk okuyun! okuyun ve tekrar okuyun arkadaşlar, açık ve net orada söylenenler. bunun için geçmiş 50 yıllık siyasete iyi bakın yeter. atatürkçüyüm diyerek ihaneti tavan yaptıranlar ve müslümanım deyip memleketi 10 paraya satanlar...daha gider bu ama siz siz olun ve bilin ki, burada birileri var onlar geriye dönmeyi asla düşünmediler. o sebeple bu toprakların kıymetini çok daha fazla bilin ve 3 tane çapulcuya da pabuç kalmayacağını unutmayın!
(#7564032)
kusma gereksinimini yakından inceleyecek olursak; bir rahatsızlığın işaretidir. ancak çanakkale lafı ile bunun bağdaştırılması ne tür bir rahatsızlık belirtisidir diye düşünüyor insan. çanakkale lafından bir rahatsızlığı varsa bu kişinin kussada sıçsada afedersiniz rahatlamayacaktır. çünkü öyle bir savaşa ev sahipliği yapmıştır ki çanakkale;
şairinde de dediği gibi gömelim gel seni tarihe! desem, sığmazsın
(bkz: mehmet akif ersoy)
tanım: sessizce gitmek varken, hayatını sevdikleri uğruna çanakkale'yi savunarak kaybetmiş binlerce insana hakaret niteliğinde söylenmiş laftır. farklıyım ben, farklı olcam, farklı düşünüyorum derken sıçmaktır.
çok basit bir olay dünyada. çok sevdiğim bir şey. saygı gösterirsen saygı duyarsın.