babannem ulu kadındı. 65'indeydi egeli koca kadın. kendinden 5 yaş büyük olan eşini, 5 yıl önce kaybetmişti.
4 evladı vardı babannemin; babam, amcam ve 2 teyzem. 1 teyzem dışında herkes babannemin ege şehrini terketse de, her kurban bayramı evlat torun tombalak, babannemin, bahçesinde incir ağaçları, asmalarca dolanmış balkonları ve beyaz duvarları olan 3 katlı ege evinde toplaşırdık.
sabah erkenden kalkılır, erkekler namaza gider, kadınlar hazırlık ederdi. 5 kurban kesilirdi evlatlar ve ana için. dedemin ölümünden sonra, amcamla babam kurban kesme vazifelerini almışlardı babanemden. babannemin otoritesi ile kurbanlar kesilir, etler organlar ayrılır, temizlenirdi kızlarla gelinlerle.
babannem kurbanların böbreklerini hemen alır, doğrar, zeytinyağı ile kızartır, kekik ile servise sunardı. o vakte dek oruçluymuşçasına kimse ağzına bir lokma koymaz, ağzına ilk tadı babannemin böbrek servisi ile koyardı.
ve babannem konuşurdu hepimize:
"bayramın tadı ağzımızdakinden tatlı olsun, mübarek olsun."
önce en küçüğümüzden başlayıp elini öperdik. yılın en sıcacık 4 gününü yaşardık..
hep dedem kadar yaşamak istedim, ne az ne fazla, o 65'inde gitti, ben ondan 5 sene sonra, 15'imde, o kurban bayramından 15 gün sonra.
babannem ise 65'indeydi, ulu kadındı egeli koca kadın.
şimdi istanbul'da, babannemin tatlarından o yaşta mahrum kaldığımdan bahşedilmiş düşündüğüm ikinci hayatımda, bir kurban bayramındayım. hiç tadım yok, yalnızım.