Dan brown'ın tüm kitaplarını okudum. Ha birde Platon adına çıkan kitapların tümünü. Hayallerim vardı ve roman okuyabiliyordum. Roman okumam artık çok zor.
Yavuz bahadıroğlu'nun tüm kitaplarını okudum ve 5 yıl sonra gazete küpürü okusam daha faydalı olurdu dedim kendime. Her kesimden okuyup farklı pencerelerden bakmayı bilmek, öğrenmek önemlidir.
pul koleksiyonu yapmaktan, alkol almaktan ya da dua etmekten bir farkı yok.
dünyada okumaya değer yüzlerce yazar varken insanın kendisini birkaç yazarla sınırlandırması çok da mantıklı ya da yararlı değil.
ben de yapıyorum bunu. hatta aynı kitabı defalarca okumak istiyorum.
ancak kendime hakim oluyorum. tamam yeterince okudum bunu. başkasına geçmeliyim artık diye.
bunu yapmazsak düşün dünyamızda daha az fikre ve daha az sayıda bakış açısına yer veriyoruz demektir.
Rasim kaygusuz’un cin ali’siyle başladı herşey. Sonra Muzaffer izgü. Öyle güzel tasvirleri vardı ki Muzaffer iZgü’nün. Teneke damlı kerpiç ev, pazarda darı satan çocuk. Suluboya tablo tatlılığında şeylerdi hepsi.
Daha sonra ömer Seyfettin. Kırk yıl esir hayatı yaşayan bir kürek mahkumunun oğluna kavuşması, Balkanlardaki Türklerin yaşadığı mezalim. Ömer Seyfettin’le tanışmam Bosna savaşına denk geldiğinden olsa gerek milliyetçiliğimin ilk filizleri bu yıllarda atıldı. Daha sonra cengiz Aytmatov uzak Asya’nın kapılarını açtı körpecik zihnimde. Bir gün geldi Hüseyin Nihal Atsız’ın kitaplarını okurken ağladım. Yüreğim parça parça oldu Kürşad Çin sarayında öldüğünde.
Sonra jack london; öyle maceracı bir insandı ki, yeni kıtanın buzullarında birbirlerini yiyen vahşi köpekler, doğaya karşı çaresizlikten ağlayan güçlü kuvvetli adamlar. insanın ucu bucağı olmayan sınırları.
Şimdi ömrümün yarısına yaklaştığım şu günlerde dönüp kendime baktığımda okuduğum kitaplar gibi olmuşum meğer. Biraz muzip, gerektiğinde gözü kara, doğayla inatlaşan, meraklı, biraz da milliyetçi bir adam. Mutluyum böyle olmaktan. iyi ki tanışmışım sizlerle. Benliğime kattığınız sayısız değer için teşekkür ederim.